Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar Bilgisayar dâhisi sahaya inerse
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “The Amateur”, Robert Littell imzalı romanın ikinci uyarlaması… Kanada yapımı ilk uyarlamanın, kitabın yayımlandığı 1981 yılında seyircilerle buluştuğunu ve çok ses getirmediğini biliyoruz. Hikâyeyi Soğuk Savaş yıllarından günümüze taşıyan 2025 yapımı “The Amateur”, terör saldırısıyla başlayan ilk uyarlamanın aksine sakin bir sahneyle açılıyor. CIA’de şifreleme uzmanı olarak çalışan Charles Heller (Rami Malek) ile eşi Sarah’yı (Rachel Brosnahan), banliyödeki evlerinde görüyor; birbirlerini çok sevdiklerini gösteren ve mutluluklarını yansıtan duygusal bir sahne seyrediyoruz.

        Sarah’nın iş için Londra’ya gittiği gün Heller, CIA merkezinde çalışırken Inquiline kod adlı gizemli muhbirden aldığı dosyaları deşifre ettiğinde, teşkilat içindeki bazı yöneticiler tarafından Ortadoğu’da gerçekleştirilen yasa dışı operasyonların belgeleriyle karşılaşıyor. Rahatsız oluyor ama arkadaşının sözünü dinleyip öğrendiklerini kendine saklamayı tercih ediyor.

        Heller masa başında çalışan, ajan olarak “saha”ya hiç inmemiş biri. Sosyal anlamda çok başarılı sayılmayacak bir bilgisayar dâhisi olduğu belli. Üstelik, hâlâ çözemediği bir uçuş korkusu var. Eşiyle birlikte Londra’ya gitmemesinin nedeni, uçak yolculuğundan çekinmesi… Garajında duran ve öyküsünü daha sonra öğreneceğimiz küçük uçak da zaten bir çeşit korku eşiğini temsil ediyor. Ama Londra’da gerçekleşen terör saldırısı sırasında Sarah’nın öldürülmesinin ardından onun için her şey değişiyor. İntikam, hayatının yegâne anlamı haline geliyor ve kişisel güvenliğini umursamıyor.

        Bilgisayar başındaki becerilerini kullanarak eşini öldüren terör timinin kimliklerine ulaşıyor önce. Hepsini tek tek deşifre ediyor. CIA’deki yöneticilerin katillerin peşine düşmeyeceğini anladığında ise şantaj ve tehdit içeren bir öneriyle çıkıyor karşılarına. “İntikamımı alabilmek için katilleri nasıl öldürebileceğimi öğretin. Aksi halde yasa dışı operasyonlarınızı ihbar ederim” diyor. Asıl hikâye tam olarak bu noktada başlıyor. Heller’in eğitim süreci planladığı gitmiyor ama yaşadığı hiçbir şey onu intikam alma fikrinden vazgeçiremiyor.

        “The Amateur”, içinde farklı türleri barındırıyor. Aksiyon ve gerilim ağır basıyor hiç kuşkusuz. Ama hikâyesi itibarıyla ilk bakışta, bir “casus filmi”… CIA içindeki idari sorunlar, artık bir çeşit hacker’lık haline gelen istihbarat toplama süreçleri, derin devletin karanlık yanları, insan hayatına değer vermeyen yöneticiler gibi türün birçok tanıdık teması ve motifi çıkıyor karşımıza. Türün “The Bourne Identity”den (2002) bu yana son yıllarda sıkça kullandığı “kendi meselesini çözmek için kendi hesabına çalışan ve teşkilatı karşısına almaktan korkmayan casus” fikri üzerinden de şekilleniyor hikâye. Aynı zamanda, “vigilante” dediğimiz türden bir intikam alma filmi seyrediyoruz. Heller, belirli bir noktadan sonra tümüyle “yargısız infaz” düşüncesiyle hareket ediyor. Filmin duygusal olarak onun yanında yer aldığını hissediyoruz. Çünkü hem kendini devlet kadar güçlü gören yozlaşmış CIA mensuplarına hem kötülere karşı savaşıyor.

        Hikâyenin öne çıkan yanlarından biri, hayatını bilgisayar başında geçiren Heller’in kendi tarzında bir aksiyon kahramanına dönüşme süreci… Filmin ortaya attığı iki kritik soru, zaten bu süreç üzerinden şekilleniyor. Laurence Fishburne’ün canlandırdığı CIA ajanı Robert Henderson’ın açıkça söylediği gibi Charles Heller, katil olamayacak biri. Gerektiği anda tetiği çekmesi çok zor, hatta imkânsız. Peki, insanları öldürmekte bu kadar zorlanacak, dövüşmeyi bilmeyen biri nasıl intikam alacak? Bir katile dönüşecek mi, dönüşmeyecek mi? Öfke hissi mi ağır basacak, yoksa kişiliği ve doğası mı? Bir başka soru ise zekâsı ve bilgisayar becerileriyle nereye kadar gidebileceği…

        Finale doğru seyrettiğimiz ve Heller’in öldürmek istediği kişilerden biriyle yüzleştiği kritik sahnede tüm bu sorular tek tek yanıtlarını buluyor. İçerdiği diyalog ve peşinden gelen sürpriz unsuruyla filmin notunu yükselten, bizi her şeye farklı açıdan bakmaya yönelten bir sahne bu... Kuşkusuz, detaylarına girmek istemiyorum ama Heller’ın o ana kadarki eylemlerini daha iyi anladığımızı söyleyebilirim. Çünkü o sahneyle birlikte filmin asıl meselesi netleşiyor, “Bilgisayar dâhisi sahaya inerse neler yapar?” fikri derinlik kazanıyor.

        “The Amateur” karakter ağırlıklı gibi bir film gibi görünüyor ama Heller, aslında son derece düz çizgide ilerleyen bir kişilik. Değişimden ziyade, hedeflerine ulaşma isteğiyle yaşadığı bir dönüşümden söz edilebilir en fazla. Öte yandan, filmin zayıf yanı, ana karakterinin profili değil. Rami Malek’in de sayesinde Heller sahici bir kişilik olarak çiziliyor. Ama içinde bulunduğu hikâye o kadar inandırıcı durmuyor.

        Aksiyon janrından elbette çok fazla inandırıcılık beklemeyiz. Kaldı ki, karakterlerin derinliksiz olması da bir aksiyon filmi için öyle çok önemli değildir. Ama bazı hikâyelerin biraz daha gerçekçi olması beklenir. “The Amateur” işte tam da böyle gerçekçi olması gereken bir hikâye: Telafisi imkânsız bir acı üzerine şekilleniyor her şey. Ayrıca, CIA’deki karanlık operasyonlar üzerinden politik bir yanı var. Vicdan sahibi birisi olduğunu anladığımız Heller’ın kişisel intikam uğruna yargısız infaz yoluna girmesi de ilgiye değer bir çatışma sunuyor. Tüm bunlar filmi olumlu anlamda ağırlaştırıyor. Ama Ken Nolan ve Gary Spinelli imzasını taşıyan senaryo bu ağırlığın altından kalkamıyor. Çünkü hikâye örgüsü hafif kalıyor. Yeri gelmişken, senaryo üzerinde çok kişinin çalıştığını; hatta, kimin adının yazılacağına Yazarlar Birliği’nin (Writer’s Guild) karar verdiğini belirtelim. Sadece bu durum bile “The Amateur”un temel sorununun yapımcılar tarafından defalarca yeniden yazdırılan senaryosu olduğunu akla getiriyor. Senaryonun en sevdiğim yanı ise Heller’in intikam alma yöntemleri ile kişiliği arasındaki bağın vurgulanması oldu. Aslında olaylar bu kadar hızlı gelişmese, sekans sayısı azaltılıp sahneler daha detaylı işlense belki daha iyi bir film olabilirmiş “The Amateur”. Hikâye bu haliyle mini dizi formatına daha uygun sanki…

        Prime Video Türkiye içeriğine geçtiğimiz haftalarda dahil olan, gerçek hayat hikayesi ve dönem filmi “One Life”dan (2023) hatırladığımız, televizyon kökenli İngiliz yönetmen James Hawes, bence teknik olarak iyi iş çıkarıyor. Aksiyon sahnelerini şova çevirmeden inandırıcı kılmayı başarıyor. Başta Marsilya’nın gece kulüplerinde geçen kaçma kovalamaca sahnesi olmak üzere genel olarak üstüne düşeni yapıyor. Ama yönetmenliğiyle senaryonun zayıflıklarını unutturamıyor; filmin kalitesini bir kademe yukarı taşıyamıyor. Oyuncu kadrosu filmin belki en büyük artısı: Rami Malek, oyunculuğuyla önemli bir katkı sağlıyor filme. CIA direktörü Samantha O’Brien’de Julianne Nicholson, teşkilatın karanlık yanını temsil eden yönetici Alex Moore’da Holt McCallany, deneyimli saha ajanında Jon Berthal, sürpriz bir rolde İrlandalı aktrist Caitríona Balfe, teröristlerin lideri Sean Schiller’de Michael Stuhlbarg’ın da adlarını analım.

        “The Amateur”un bazı sahnelerinin İstanbul’da geçtiğini ve yönetmen James Hawes’un görüntü yönetmeni Martin Ruhe ile birlikte şehri gayet güzel kullandığını belirtelim. Bu arada, yaşadığı acı olay nedeniyle Galata Köprüsü’nde tek başına meczup gibi dolaşan Charles Heller’ı gören birkaç kişinin “Kim bu tuhaf adam?” diyerek mizansen gereği mi, yoksa Rami Malek’i tanıdıkları için mi dönüp arkasından baktıklarını anlayamadığımı söylemem gerek. Son olarak, “Konsey” için yaptığı çalışmayla hatırladığımız besteci Volker Bertelmann’ın müziğinin altını çizelim. Dünyayla aynı anda Türkiye’de de gösterime giren “The Amateur” aksiyon severlerin ilgi duyabileceği gerilim ağırlıklı bir casus hikâyesi.

        6/10