“Pamuk Prenses” (Schneewittchen), en çok bilinen peri masallarından biri... Avrupa sözlü edebiyatındaki kökenleri, çok daha eskilere giderken yazılı olarak ilk kez Grimm Kardeşler’in 1812’de yayımlanan “Grimm Kardeşler’in Peri Masalları” adlı kitabında çıkıyor karşımıza. 53 numaralı masal olarak… Bildiğimizden öylesine farklı ki, Wikipedia’ya göre bu versiyonda Kötü Kraliçe, Pamuk Prenses’in zaman içinde olumsuz yönde değişen öz annesinden başka birisi değil. Kitabın 1857 baskısında, Grimm Kardeşler, masalın 1854’de tamamladıkları son haliyle çıkıyorlar okurların karşısına. Belki de aldıkları tepkiler nedeniyle masalı çağın ruhuna göre yeniden yazıyor; öz anneyi erkenden öldürüp üvey anneyi Kötü Kraliçe yapıyorlar. Ama Kötü Kraliçe’ye yapılan ölümcül işkenceyle sona eren 1857 versiyonu da sosyal değişimlere çok fazla dayanmıyor. 20. Yüzyıl’da büyüklerin çocuklara anlattığı Pamuk Prenses masalının şiddetten arındırıldığını, daha aydınlık hale geldiğini gözlemliyoruz.
Tıpkı 1937 tarihli Disney yapımı “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” (Snow White and The Seven Dwarfs) filminde olduğu gibi… Animasyon formatındaki film öylesine popüler oluyor ki masalın geçmiş versiyonlarının nerdeyse tümünü unutturuyor. Sözgelimi, Yeşilçam’ın usta yönetmenlerinden Tunç Başaran’ın 1971’de vizyona giren ve gişelerde çok başarılı olan aynı adlı filminin, Disney yapımını temel aldığını görmek mümkün. Ama 20. Yüzyıl’ın Pamuk Prenses’i de çok uzun ömürlü olmuyor. Avrupa peri masallarının çoğu gibi pedagoglar ve uzmanlar tarafından her detayıyla yeniden inceleniyor ve çocuklar için yararlı olmadığı sonucuna varılıyor. O yüzden hızla gözden düşüyor, demode hale geliyor.
21. Yüzyıl değerlerine göre “güncellenmiş” iki popüler sinema adaptasyonu 2012’de geliyor: “Pamuk Prenses ve Avcı” (Snow White and the Huntsman) filminde Pamuk Prenses (Kristin Stewart), kraliçe Ravenna’nın (Charlize Theron) baskıcı iktidarına meydan okuyan özgürlük savaşçısı bir lider olarak tasvir ediliyor. Film, fantezi türünden beslenen çağdaş aksiyon sinemasının bir örneği aslında… Üstelik tam bir aile filmi değil. Mesela, ABD’de 13 yaş sınırıyla gösterime giriyor. Eleştirmenler beğenmese de gişelerde başarılı oluyor, hatta içinde Pamuk Prenses’in yer almadığı bir devam filmi bile çekiliyor. “Pamuk Prensesin Maceraları”nda (Mirror Mirror) ise Kötü Kraliçe (Julia Roberts) ile Pamuk Prenses (Lily Collins), çok daha serbest bir uyarlamada her konuda sürekli rekabet halinde karşımıza çıkıyorlar.
Disney’in güncellenmiş yeni versiyonu “Pamuk Prenses”e (Snow White) geldiğimizde; burada da kendinin ve halkının özgürlüğü için çaba gösteren bir Pamuk Prenses (Rachel Zegler) görüyoruz. Bir aksiyon kahramanı değil; ama eski usul Disney prenseslerine de hiç benzemiyor.
Erin Cressida Wilson’ın yazdığı senaryo, beklentilerimize uygun olarak Grimm Kardeşler’in masalından epeyce uzaklaşıyor. 1937 yapımı Disney filminden bazı unsurları alsa da öyküyü günümüzün siyasi doğruculuğuna göre yeniden kuruyor: Babası ve annesi Pamuk Prenses’i insan emeğine saygılı, paylaşımcı biri olarak yetiştiriyorlar. Öz annesinin yaşadığı dönem, ülkenin altın çağı… Kral ve kraliçenin ellerinde turtalarla çiftçilerle buluşması ve birlikte eğlenmesi, bu altın çağın paylaşımcı ruhunu simgeleyen bir sahne. Annenin ölümü ve kötü kalpli üvey annenin (Gal Gadot) gelişiyle krallık barışçı değil, savaşçı bir ülkeye dönüşüyor; çiftçiler asker oluyor. İktidar çok kısa sürede Kötü Kraliçe’ye geçiyor. Pamuk Prenses de sarayın hizmetçisi haline geliyor.
Sihirli Ayna, Kötü Kraliçe’ye “Pamuk Prenses senden daha güzel” demeden önce Pamuk Prenses’in saraya sızan asi Jonathan’a (Andrew Burnap) yardım etmesi, riske girmesi ve prenses olarak sorumluluk alması, çok önemli bir kırılma noktası… Erkek sesiyle konuşan Sihirli Ayna’nın bu olaydan sonra ilk kez Pamuk Prenses’in adını zikretmesi, kuşkusuz tesadüf değil. Her zaman doğruyu söyleyen Ayna’nın fiziksel güzellikten ziyade iç güzelliği, hatta vicdan ve merhamet gibi değerleri ölçü aldığına tanık oluyoruz. O noktadan sonra Kötü Kraliçe için ortadan kaldırılması gereken bir rakibe dönüşüyor.
Hikâyenin eski anlatılardan ayrıldığı ikinci kırılma noktası, Pamuk Prenses’in Yedi Cüceler’le kurduğu bağ… Malum, 1937 yapımı filmde eve ilk geldiğinde ortalığı temizler, toplar ve yemek pişirir. Cüceler de eve geldiğinde tüm bunlardan çok etkilenirler. 20. Yüzyıl’ın boyunca masal, bu haliyle bilinir. Özellikle alt metin okumalarında hiç atlanmayan, sürekli dile getirilen bir noktadır. 1812 ve 1854 versiyonlarına ters düşen bir yaklaşım değildir. Orada da cüceler, ev işlerine yardımcı olması koşuluyla Pamuk Prenses’in evde kalmasına izin verirler.
2025 model Pamuk Prenses ise eve gelir gelmez yorgunluktan yatıp uyuyor. Cüceler eve döndüğünde, yanlarına sığınmak veya evde kalmak değil; hemen gitmek, babasını bulmak ve asilere katılarak ülkesini kurtarmak istediğini söylüyor onlara. Cücelerin ısrarıyla güvenlik nedeniyle orada birkaç gün kalmaya karar verdiğinde ise ev işlerini herkese eşit şekilde paylaştırıyor.
Geçmiş anlatılardaki “beyaz atlı prens” de şaşırtıcı olmayan şekilde bir asiye dönüştürülüyor. Asıl önemlisi, Pamuk Prenses film boyunca erkekler tarafından kurtarılmayı beklemiyor. Tam aksine, ülkesini kurtarmak için bizzat harekete geçiyor, lider olarak öne çıkıyor, sorumluluk alıyor.
Marc Webb’in yönettiği 2025 yapımı “Pamuk Prenses”in belki de en ilgiye değer yanı, eski anlatılardan ayrıştığı böylesi noktalar... Gerçi “Pamuk Prenses ve Avcı”dan sonra çok orijinal bir fikir üzerine inşa edildiğini söylemek zor ama yine de başta Latin kökenli Pamuk Prenses Rachel Zegler olmak üzere kendine has yanlarıyla hatırlanmaya aday. Özellikle de animasyon veya CGI yedi cüceleriyle… 1937 yapımı filmdeki yedi cüceler model alınıyor ama bildiğimiz anlamda cüce değiller aslında. Alman folklorundan gelen doğaüstü varlıklar olarak tasvir ediliyorlar. Ortaya çıktıkları her sahnede, özellikle tek sıra olup şarkı söyleyerek yürüdükleri anlarda film, “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler” masalının bir nostaljisine dönüşüyor.
Yeri gelmişken, “Latin kökenli Pamuk Prenses” fikri ve yedi cücelerin gerçek oyuncular tarafından canlandırılmamasının, ABD’de çok tartışılan konular olduğunu; başroldeki Rachel Zegler’in 1937 yapımı filme getirdiği eleştirilerin de bir Amerikan klasiğine saygısızlık olarak yorumlandığını belirtelim.
Bana sorarsanız, “Pamuk Prenses”in en klişe ve zayıf yanı, Kötü Kraliçe karakteri… 1812 ve 1854 tarihli peri masallarında daha karanlık ama daha ilgiye değer bir karakter olduğunu düşünüyorum. Burada ise Gal Gadot, bildiğiniz sıkıcı ve dümdüz bir kötüyü oynuyor. Üstelik elinde askeri güç var. Ülkenin siyasi iktidarı onda…
Disney’in Malefiz, Cruella gibi geçmişin kötü kadın karakterlerini yeniden ele aldığı, neden kötü olduklarını sorguladığı bir çağda gerçekten çok demode duruyor Kötü Kraliçe… Yüzlerce yıllık Kötü Kraliçe klişesini ters yüz edecek bir hikâyeyle yola çıkılsaydı çağımızın ruhunu daha iyi yakalayan bir Pamuk Prenses çekilebilirdi belki. Kuşkusuz, muhafazakârlar bu değişiklikler için de sosyal medyada kıyameti koparırlardı ama kötülüğü ve iyiliği sorgulayan sağlam bir hikâye herkesi susturabilirdi.
Garantili formüller üzerine kurulan “Pamuk Prenses”i iyi çekilmiş, göz alıcı, oyalayıcı ve şık bir aile filmi seyretmek isteyenlere önerebilirim. Görüntüleri, prodüksiyon tasarımı, özel efektleri ve müziğiyle ışıl ışıl bir Hollywood yapımı bekliyor seyircileri. Ama hikâye ve karakter açısından daha fazlasını bekleyenleri uyarmak isterim.
5.5/10