Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Conjuring Evreni diye adlandırılan serinin dokuzuncu filmi “Korku Seansı 4: Son Ayin” (The Conjuring: Last Rites), Ed ve Lorraine Warren çiftinin bir başka serüvenini anlatıyor. Yazıya gerçek Warren’lardan söz ederek başlayalım: Ed Warren (1926 – 2006), yaşadığı dönemde kendini otodidakt bir “demonologist” olarak tanımlardı. Lorraine Warren (1927 – 2019) hayaletlerle, ruhlarla bağ kuran bir medyumdu. 1952’de New England’da kurdukları dernek vasıtasıyla yıllarca hayaletler konusunda sorun yaşayan Amerikalıların yardımına koştular. Kitap yazdılar, medyaya çıktılar. ABD’de tanınan kişilerdi. Evlerinde, oyuncak bebek Annabelle gibi kötücül nesneleri sergiledikleri küçük bir müzeleri vardı. Kimileri onlara inanmadı, kimileri işlerinin ehli olarak gördü. Dolandırıcı diyenlerin sayısı az değildi. Evliliklerinde bazı sorunlar yaşadılar. Yanlarında çalışan bir kadın, yıllar boyunca Ed Warren’la ilişkisi olduğunu iddia etti.

        2013’te seyrettiğimiz “Korku Seansı”nda (The Conjuring) ise birbirlerine çok âşık, manevi yanları güçlü, fedakâr ve inançlı Hıristiyanlar olarak çıktılar karşımıza. Gerçek kişiler temel alınsa da büyük oranda hayal ürünü karakterlerdi. Conjuring Evreni’nin içindeki filmlerde dürüstlükleri hiçbir zaman tartışma konusu olmadı. Bırakın maddi çıkarlar peşinde koşmayı, filmler onların gösterdikleri özveriler ve kahramanlık üzerine kuruluydu hep. Dolayısıyla, seyirciler Patrick Wilson ve Vera Farmiga tarafından canlandırılan Ed ile Lorraine Warren’ı çok sevdi. Öyle ki, gerçek karakterleri dahi aşan bir şöhrete ulaştılar.

        “Korku Seansı 4: Son Ayin”, Warren çiftinin serüvenlerini temel alan önceki 3 film gibi, yine kayıtlara geçmiş vakalardan yola çıkıyor. Gazete ve televizyon haberlerine konu olan, dönemin medyasında uzun uzun tartışılan bir olaydan… Pennsylvania’daki West Pittston adlı kasabada yaşayan Smurl ailesinin başına gelenleri seyrediyoruz. Buna karşılık, Warren ailesinin hikâyesinin filmde daha çok yer tuttuğunu hemen söylemem gerek. İki ailenin uzun süre paralel kurguyla ilerleyen öyküleri, bir noktada kesişiyor ve kötü ruha karşı verilen mücadeleye dönüşüyor.

        İki ailenin kaderini birleştiren uğursuz ve esrarengiz aynayı ise açılış sahnesinde görüyoruz. Warren çiftinin bebek beklediği günlerde… Lorraine dayanamayıp aynaya dokunduğu anda, karnındaki bebekle kötü ruh arasında bağ kurulduğunu en baştan hissediyoruz.

        Sonra 1986’ya geçiyoruz. 9 filmlik “Conjuring Evreni”ndeki en ileri tarihe… 1964 yılında doğumuna tanık olduğumuz kızları Judy’nin (Mia Tomlinson), Tony (Ben Hardy) adlı bir gençten evlilik teklifi aldığı günlerdeyiz. Lorraine’in çok romantik, Ed’in ise çok erken bulduğu bir teklif bu… Kızlarının genç yaşta evden gidecek olmasının endişesini ve hüznünü yaşıyorlar.

        Bu arada, Ed’in “Korku Seansı 3: Katil Şeytan” (The Conjuring: The Devil Made Me Do It - 2021) filminin hemen başında geçirdiği kalp krizinin de etkisiyle Warren’ların paranormal vakalar üzerinde çalışmayı artık bıraktığını, fiilen emekli olduklarını öğreniyoruz. Çağrıldıkları hiçbir olaya gitmedikleri gibi Katolik Kilisesi’nden gelen görevleri de kabul etmiyorlar. Sadece ders veriyor, sunum yapıyor ve kitap yazıyorlar. Fedakârlık ve kahramanlık günlerine dönmek istemedikleri belli. Çünkü tatil günlerinde barbekü yapan normal bir Amerikan ailesi olmak istiyorlar. Çok popüler olmamak da rahatsız etmiyor onları. 1984’te gösterime giren “Hayalet Avcıları” (Ghostbusters) filminden sonra yaptıkları işin komedi malzemesi olduğu bir çağda yaşıyor ve insanları pek etkileyemiyorlar. Aldıkları karar gereği Smurl ailesinin yaşadıklarını da uzaktan izlemekle yetiniyorlar.

        Önceki filmlerde olduğu gibi hayaletlerin yine işçi sınıfından bir ailenin başına bela olması şaşırtıcı değil. Üstelik kalabalık bir aile… Anne baba ile 4 kız çocuğunun yanı sıra büyükanne ve büyükbaba da evde kalıyor. Hayalet veya hayaletler ortaya çıktığında, her şeyi bırakıp gidecek maddi durumları yok. Evde yaşamak ve hayaletlere katlanmak zorundalar. Ne Kilise’nin ne medyanın hayrı dokunuyor onlara.

        Belirli bir noktaya kadar filmin meselesi, Warren çifti için yardım etmek / etmemek ekseninde gelişiyor gibi görünüyor. Bir süre sonra ise onların da en az Smurl ailesi kadar tehdit altında olduğunu fark ediyoruz. Bu süreçte, Judy anahtar karakter olarak öne çıkıyor. Lorraine, çocukluğundan başlayarak Judy’nin medyumluk yeteneklerini geliştirmemesi için elinden geleni yapıyor. Vizyonlar görmeye veya öte dünyayla bağ kurmaya başladığında, kendini bunlara kapatması gerektiğini öğretiyor ona. Ama açılış sahnesinde Lorraine’in dokunduğu aynadaki kötücül varlığın Judy’yi bir şekilde kendine doğru çekeceğini seziyoruz. Aslına bakarsanız, seyirci olarak hayli uzun süre filmdeki herkesten öndeyiz. Eski aynanın Smurl ailesinin evine gelmesiyle birlikte neler olacağını kestirmekte pek zorlanmıyoruz. Merak ettiğimiz konu, aynanın içindeki demonik ve güçlü varlığın Judy’den ne istediği, onun buna ne ölçüde karşı koyup koyamayacağı…

        Conjuring Evreni’ndeki filmler, en başından itibaren Hıristiyan Kilisesi’ni öne çıkaran muhafazakâr alt metinlere sahiptir. Lorraine, kötü ruhları keşfeder; Ed de kutsal su dökerek, kovma duaları okuyarak, haç çıkartarak; yani, Hıristiyanlığın silahlarıyla savaşır onlarla. Elinin altında hep Kutsal Kitap vardır. Warren çiftine odaklanan dört Conjuring filmi de 1973 yapımı “Şeytan” (The Exorcist) ile akrabadır aslında. “Şeytan” kadın özgürlüğünden endişe eden muhafazakâr bir alt metne sahiptir. Aynanın eve gelme hikâyesine baktığımızda, ergenlik çağındaki iki kız kardeşin arasındaki banyoyu işgal etme kavgasını görmemiz tesadüf değil mesela. Genç kız bedeninin kötü ruhlar tarafından kolay ele geçirilebilir olması, “Korku Seansı 4: Son Ayin”in dikkat çeken motiflerinden biri. Sonuçta, her şey ruhun, yani inancın gücüyle ilgili…

        Benzer filmlerde kötü varlıklara karşı inançla savaşılır. Ama fedakârlık da önemlidir. O yüzden Warren ailesinin gösterdiği özveri, hikâyenin kritik noktalarından biri… Kötülük, ancak inancın gücü, özveri ve insanların arasındaki sevgi karşısında çözülür.

        “Korku Seansı” ve “Korku Seansı 2” filmlerini, muhafazakâr alt metinleri ve içerdiği Hıristiyan propagandası itibarıyla değil, korku türüne yaklaşımıyla severim. Eski usul perili ev gerilimlerinin ne kadar etkili olduğunu bilen ve o yüzden gerçekten ürpertmesini, korkutmasını başaran filmlerdir bunlar. Sonlara doğru her şey özel efekt destekli bir korku sirkine dönse de bu filmlerin özellikle ilk yarıları gerçekten iyidir. Burada da en sevdiğim ve etkili bulduğum sahneler yine ilk yarıda yer alıyor. Açılış sahnesi de dahil buna. Aynanın Smurl ailesinin evine geldiği ilk günlerde olup bitenler de hiç fena değil. Sözgelimi, anne mutfakta çalışırken eski usul fişli telefonla yaşadığı deneyim… Judy’nin gelinlik provası için gittiği mağazada aynalı odada tek başına kaldığı sahneyi de beğendim. Smurl’lerin evinde bodrum ve tavan arasında geçen bazı çekimleri ekleyebilirim listeye. Ama bunlar dışında, filmde unutulmaz korku gerilim anları yaşadığımı söyleyemem. Korkutucu suratların aniden karşımıza çıkması gibi bir sürü eskimiş korku trüğü var filmde. Problem Michael Chaves’in yönetmenliğinden ziyade, asıl olarak senaryoyla ilgili gibi geliyor bana. Kendi adıma, iyi bir korku gerilim sahnesinin önce kâğıt üzerinde başladığına inanıyorum.

        Peki, kötü bir korku gerilim filmi mi? Değil çünkü Chaves ve görüntü yönetmeni Eli Born ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Bütçe de yüksek olunca sahneleri en iyi şekilde çektikleri belli oluyor ama filmin heyecan verici olduğunu söylemem gerçekten zor. Warren çiftinin serüvenlerini anlatan dört film arasında bence en zayıf halka…

        “Korku Seansı 4: Son Ayin”, Conjuring Evreni’nin 9 filmlik ilk fazının son halkası olma özelliğini taşıyor. İleride planlar değişmezse, Ed ve Lorraine çiftinin kayıtlara geçmiş gerçek deneyimlerini temel alan filmlerin de sonuncusu olduğu söyleniyor. O yüzden finalde sürpriz isimlerin yer aldığı sahne, Warren çiftine ve önceki 3 filme duygusal bir veda anlamına geliyor.

        5.5/10