Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Tron: Ares”, 1982’de “Tron” ile başlayan bilimkurgu aksiyon serisinin üçüncü sinema filmi… 2010 yapımı ikinci film “Tron: Legacy”nin gişelerde gösterdiği başarının ardından Walt Disney Pictures, çalışmalara hemen start vermişti aslında. Çünkü niyet, çok gecikmeden yeni filmin çekimlerine başlamaktı ama geliştirilen projelerin hiçbiri sonuca ulaşamadı. Ta ki 2017’de Jared Leto’nun canlandırması planlanan Ares adlı yeni bir karakterin çevresinde dönen hikâye ortaya çıkana kadar… Onun da seyircilerle buluşması gördüğünüz gibi 8 yılı buldu.

        İnsanın bilgisayarın içine ışınlandığını ve orada varlığını sürdürdüğünü hayal eden “Tron”, “The Matrix”e (1999) kadar giden yolu açan öncü anlatılardan biriydi. Gösterime girdiğinde eleştirmenleri ikiye böldü. Asıl başarısı, yıllar geçtikçe unutulmaması ve 1980’lerin kült filmlerinden biri olarak anılmasıydı. İhmal edilen oğlun, bilgisayarın içine hapsolmuş babasını kurtarma çabasını anlatan “Tron: Legacy”, alışageldiğimiz tarzda bir devam filmiydi. Gişe başarısına rağmen etkisi ilk film kadar olmadı.

        “Tron: Legacy”den 15 yıl sonra geçen “Tron: Ares”, teknik olarak bir devam filmi ve Jeff Bridges’in canlandırdığı Kevin Flynn, bir kez daha her şeyi birbirine bağlayan karakter olmayı sürdürüyor. Buna karşılık, ilk iki filmden bağımsız olarak şekillenen yeni bir hikâye bekliyor bizi. Hikâyenin daha önce hiç anlatılmayan kısmı da önemli. O yüzden filmin hemen başında, aradaki 15 yılda neler olup bittiğinin kısa özeti veriliyor.

        “Tron: Ares”in ana karakteri, Kevin Flynn’in şirketi olarak bildiğimiz ENCOM’un yeni CEO’su Eve Kim (Greta Lee)… Şirketi birlikte yönettikleri kız kardeşinin ölümünün acısını hâlâ atlatamayan Eve Kim, geliştirdikleri her tür ileri teknolojiyi insanlığın ve Yeryüzü’nün yararına kullanmak isteyen biri... Geçmişte ENCOM şirketinin yöneticilerinden olan Ed Dillinger’in torunu Julian (Evan Peters) ise onun tam tersi bir karakter ve tabi ki filmin antagonisti… Annesi Elizabeth’in (Gilllian Anderson) kendine emanet ettiği Dillinger Systems adlı şirketi nasıl bir hedefe odakladığını anlamakta hiç gecikmiyoruz. Julian, adını savaş tanrısı Ares’ten alan yeni bir yapay zekâ üzerine çalışıyor. Filmin başında yatırımcılarına yaptığı sunumda Ares’i (Jared Leto) ölümcül ve güçlü bir silah gibi tasarlayıp pazarladığını söylüyor. Ares’e sahip olanın Yeryüzü’nü de kontrol edebileceğini düşünüyor. Fakat yatırımcılarından gizlediği çok önemli bir sorunu var: Bilgisayar programı tarafından üretilen Ares ile her türlü araç ve silahın fiziksel ömrü, 29 dakikayı geçmiyor. Açılış sahnesinde aynı problemi ENCOM’un CEO’su Eve Kim’in de yıllardır yaşadığını ve aşamadığını anlıyoruz. Çözüm ise bir kez daha Kevin Flynn’den geliyor. Eve Kim ve mesai arkadaşı Seth Flores (Arturo Castro), uzun süredir aradıkları ama bulamadıkları “kalıcılık kodu”nu Flynn’in yıllar önce Alaska’daki bir istasyona gizlediğini keşfediyorlar. Flynn’in bu kodu kendi bakış açısıyla “geçicilik kodu” olarak tanımlaması da aklımızda kalıyor.

        ENCOM’un bilgisayar sistemini hack’leyen Julian, Eve Kim’in kalıcılık kodunu bulduğunu öğrenince, olay örgüsünün akışı da şekilleniyor. Kalıcılık kodunu ele geçirince neler yapacağını tahmin ettiğimiz Julian, Ares ve adını başka bir Yunan tanrısından alan Athena (Jodie Turner-Smith) gibi iki önemli silahını, Eve Kim’in üzerine salıyor. Her şeyi göze alan kontrolsüz bir hırsla, hiçbir şeyi umursamadan saldırıyor ENCOM’a. Çünkü tek amacı, kodu bir an önce ele geçirmek… Bu arada, Julian’ın ENCOM’a açtığı savaş, serinin yapısı gereği sadece gerçek dünyada değil, bilgisayarların içinde de sürüyor. İnsanlar sistemin içine giriyor, yapay zekâlar sistemin dışına çıkıyor ve aksiyon her iki dünyada da tam gaz devam ediyor.

        “Tron: Ares”, yapay zekâya bakışımızı yansıtan anlatılardan biri… Makinelerin düşünmeye başladığını hayal etmemizle birlikte önümüze çıkan ilk ikilem, burada bir kez daha ele alınıyor. Bir yanda, yapay zekâların dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğine dair umutlarımız var. Diğer yanda ise kontrolümüzden çıkacaklarına dair korkularımız… “Tron: Ares”in bu konuya öyle farklı bir bakış açısı getirdiğini söylemem imkânsız. Çünkü hikâyesi ve karakterleri itibarıyla son derece düz bir film. Arayan elbette bulup çıkarır ama kayda değer bir alt metni olduğunu söylemek zor.

        Asıl sorun, tam olarak nerede kestiremiyorum ama hikâyenin fazla ilgiye değer olmadığı kesin. Her şey aksiyon sahnelerini peş peşe sıralama amacını taşıyan olay örgüsünün akışını sağlamaktan ibaret sanki. Yapay zekâ tartışmalarına yeni bir şey katamadığı gibi gerçeklik ile sanal alem arasındaki geçişleri konu alan film külliyatına da kayda değer bir şey eklediğini iddia etmek zor.

        Filme adını veren Ares’i bir yana koyarsak, karakterlerin ilgiye değer olmaması da ayrı bir sorun... Sadece Julian ve annesi değil, Eve Kim ve ENCOM şirketindeki diğer karakterler renksiz ve tek boyutlu. “Emir, demiri keser” mottosunu temsil eden Athena da dümdüz bir kötü karakter olmaktan kurtulamıyor mesela.

        Biraz farklı ve sofistike karakter olarak sadece Ares öne çıkıyor. Ares ve Eve Kim ilişkisinin filmin artistik puanlarını biraz olsun yükselttiği kesin. Ares ve Kevin Flynn’in sistem içindeki karşılaştıkları sahneyi, aralarındaki güven / güvensizlik ilişkisini ve oradaki diyalogları da ayrı bir yere koymaktan yanayım. Aslında Ares ve onu doğru şekilde yorumlayan Jared Leto ayakta tutuyor filmi.

        Peki, başka? İlgilenen ve sevenler için tabi ki bol miktarda aksiyon ve özel efekt var. “Karayip Korsanları: Ölüler Masal Anlatmaz” (Pirates of the Caribbean: Dead Men Tell No Tales - 2017) ve “Malefiz: Kötülüğün Gücü” (Maleficent: Mistress of Evil - 2019) filmlerinden tanıdığımız Norveçli yönetmen Joachim Rønning, görsel açıdan serinin önceki filmlerinin grafik dilini sürdüren bir işe imza atıyor. “Kon-Tiki”de (2012) gösterdiği başarının ardından Rønning’in seri filmleri yönetmenliğini sürdürmesi ayrı bir konu…

        Çekildiği dönemin bilgisayar estetiğini yansıtan 1982 yapımı ilk film, bugün aslında retro bir görselliğe denk düşüyor. 1980’lerden kalma bilgisayarın içinde geçen bölüm, “Tron: Ares”in 80’ler nostaljisi içeren en iyi sahnelerinden biri bu arada. Kevin Flynn – Ares konuşmasının geçtiği ortamda da benzer bir nostalji duygusu hâkim. Ama Joachim Rønning, sadece nostalji duygusu üzerine kurmuyor hikâyesini. Retro dokuyu nadiren kullanıyor ve asıl olarak 21. Yüzyıl’ın video oyun estetiğini yakalayan bir işe imza atıyor. “Tron: Ares”, bilgisayarın içinden gelip fiziksel anlamda hayata dahil olan yapay zekâların gerçek dünyayı adeta dijitalize ettiği sahneleriyle akılda kalmaya aday görünüyor. Özellikle motorların geride bıraktığı bandı andıran kırmızı ışık dikkat çekici.

        Çoğunlukla karanlıkta geçen bir gece filmi “Tron: Ares”. Dış dünya çekimleri de video oyunlarını anımsatıyor. Görüntü yönetmeni Jeff Cronenweth, genellikle siyah ile dijital dünyayı temsil eden kırmızı ışık üzerine kuruyor renk paletini….

        İkinci filmin belki de en iyi fikirlerinden biri müzikleri Fransız elektronik müzik ikilisi Daft Punk’a teslim etmekti. “Tron: Ares” ise 1988’de kurulan ve endüstriyel müzik ile rock’ı birleştiren Nine Inch Nails’e emanet ediliyor ve sonuç gayet iyi.

        “Tron: Ares”, görselliği, aksiyonu, müziği, özel efektleri ve bilgisayarın içinde geçen sahneleriyle meraklılarını memnun edebilecek potansiyele sahip bir film. Ama çok nitelikli olduğunu söylemek imkânsız.

        5.5/10