“Predator: Vahşi Topraklar” (Predator: Badlands), “Alien vs Predator” filmlerini de dahil edersek 1987’de başlayan serinin dokuzuncu halkası… Dan Trachtenberg’in seride yönettiği üçüncü film aynı zamanda.
2022’de “Prey” ile seriye heyecan verici yeni bir hava getiren Dan Trachtenberg’in, hikâyeyi ikinci kez Patrick Aison ile birlikte yazdığını görüyoruz. Trachtenberg ve Aison, “Prey”de hikâyeyi 1719 yılına, Kuzey Amerika kıtasının ilk yerli halklarından Komançilerin yaşadığı Büyük Kuzey Ovaları’na taşımışlardı. “Predator: Vahşi Topraklar”da ise bizim “predatör” olarak bildiğimiz Yautja’ların yaşadığı gezegen Yautja Prime’a kadar götürüyorlar.
Uzay yolculuğunu mümkün kılan ileri teknoloji ile mağara devrinin birleştiği, taş ve topraktan oluşan kıraç bir gezegen bekliyor bizi. Açılış sahnesinde, uygarlık değil şiddet ve dövüş çıkıyor karşımıza. İki Yautja, ışıklı kılıçlarla kapışıyorlar. Neyi paylaşamadıklarını sonra anlıyoruz: Babası Njohrr tarafından zayıf ve yetersiz bulunan Dek, kendini ispat etmek için abisi Kwei ile dövüşüyor. Njohrr’un katlanamadığı şey, öz oğlu Dek’in biraz ufak tefek bir Yautja olması… Kwei, babasının emrine rağmen kardeşi Dek’i öldürmekten değil, gezegenden göndermekten yana... Dek ise kendini ispat etmek için daha önce hiçbir Yautja’nın avlayamadığı Kalisk’i öldürmek hedefiyle Genna gezegenine gitmek istiyor.
Abisinin yardımıyla Genna’ya ulaşmayı başaran Dek, iner inmez ne kadar ölümcül bir yere ayak bastığını anlıyor. Sadece hayvanların değil bitkilerin de çok tehlikeli olduğu bir gezegen burası. Öyle ki, bacaklarını kaybeden ve ormanda tek başına kalan android Thia’nın (Elle Fanning) iş birliği teklifini kabul edip Yautja’ların yalnız başına avlanma geleneğinden vazgeçiyor. Farklı amaçlarla da olsa birlikte hareket ediyorlar. Thia, Weyland-Yutani Şirketi’nin yapay zekâlardan oluşan araştırma ve keşif ekibine, Dek ise Kalisk adı verilen canavara ulaşmaya çalışıyor. Bu arada, Thia’nın ikizi Tessa’nın ana bilgisayar tarafından yeniden aktive edildiğini ve hem Dek’in hem Kalisk’in peşine düştüğünü görüyoruz.
“Predator: Vahşi Topraklar”, iki yalnız karakterin hikâyesi ve bir dostluk filmi… Gezegene ilk indiğinde Dek, her tür arkadaşlığa karşı... Bacaklarına ulaşmak için Dek’e ihtiyaç duyan Thia, onu yanına alması için gerçekten çok dil döküyor. Çünkü Dek, Yautja gelenekleri gereği tek başına avlanmak istiyor, başka canlılardan yardım almak istemediğini söylüyor. O yüzden Thia, av sırasında kullanacağı “bir alet” olarak kabul ettiriyor kendini Dek’e…
Bir karakter değişimi filmi seyrediyoruz aynı zamanda. Dek’in geçirdiği değişimde Thia’nın, hatta ormanda karşılarına çıkan ve şirin bir hayvan olan Bud’ın bile etkisi var ama süreci tetikleyen asıl kişinin abisi Kwei olduğunu unutmamak gerek. Açılış sekansında, kendisini öldürmeye çalıştığını düşündüğü abisinin yaptıkları, Dek’in Genna gezegenindeki tüm serüvenini etkiliyor. Dek, baba sözünün her şey anlamına gelmediğini, gerektiğinde statükoyu sorgulaması ve asıl önemlisi, vicdanına göre hareket etmesi gerektiğini keşfediyor Kwei sayesinde. Belki de hayatındaki ilk arkadaşı olan Thia ise ona yardımlaşmanın önemini ve ekip olmayı öğretiyor. Thia, Dek’in savunduğu Yautja geleneğine karşı sürü halinde yaşayan kurtları örnek gösteriyor. “Lider, en iyi dövüşen değil, sürüyü en iyi koruyandır” diyerek Dek’in aklına girmeyi başarıyor.
“Predator: Vahşi Topraklar”ın hikâyesinin en güçlü yanı, Dek’in Yautja gezegeninde öğrendiklerinin aksine zevk, spor ve şan için değil, iyi bir amaç uğruna dövüşmeyi, savaşmayı öğrenmesi… Serinin önceki filmlerinin aksine bir predatör, kötü adam değil ana karakter olarak çıkıyor karşımıza ve giderek daha iyi birine dönüşüyor.
1987 yapımı ilk filmde Yeryüzü’ne gelen Yautja’ya bir canavar olarak bakar, spor için avlanmaya geldiğini düşünürüz. 38 yıl sonra gelen filmde ise bir predatörün ilk kez “canavarlık”, “avcılık”, “dövüşmenin, savaşmanın anlamı” gibi konuları sorguladığını, sürüden ayrılan birey olarak kendine göre kararlar aldığını görüyoruz. Tüm bu değişim sürecinde, ötekileştirilmenin, dışlanmanın ne anlama geldiğini bire bir deneyimlemesinin kuşkusuz büyük payı var.
Thia ile Dek’in hikâyesindeki paralellikler dikkat çekici. Thia süreç içinde dışlanmanın ne olduğunu öğreniyor. İkisi de “kendi klanlarında” zayıf ve yetersiz diye damgalanmanın sonuçlarını yaşıyorlar. İkisinin de geçirdiği değişimi, en yakınlarıyla yaşadıkları farklı sorunlar tetikliyor. Kwei ile Tessa arasındaki karşıtlık ve ikisinin benzer olaylara gösterdikleri farklı tepkiler, hikâyenin akışını belirliyor aslında.
1979 yapımı “Alien” filminde gizli ve karanlık gündemiyle belleklerimizde yer edinen Weyland-Yutani Şirketi, “Predator: Vahşi Topraklar”da bir kez daha karşımıza çıkıyor. Genna gezegenine gönderdikleri ve sentetik olarak adlandırılan androidlerin görevi, belli ki şirketin biyolojik silah araştırmalarında kullanılacak malzemeleri toparlamak… O yüzden, Tessa ve ekibinin yegâne önceliği, şirket çıkarları…
Genna gezegeni, dışardan gelenler için belki çok tehlikeli bir yer… Ama florası ve faunasıyla kendi içinde ekolojik dengesi olan bir gezegen aynı zamanda. Kalisk, Dek için avlanacak bir canavar; Weyland-Yutani Şirketi içinse yakalanıp incelenmesi gereken bir canlı… Ama her şeyden önce Genna’nın ekolojik sisteminin bir parçası… O yüzden, Genna için asıl tehdidin dışardan gelip Kalisk’in peşine düşenler olduğu o kadar belli ki… Her şey bittiğinde gezegendeki asıl kötülüğün ve gerçek canavarın Weylan-Yutani Şirketi olduğu düşünüyoruz.
Yapay zekalar insan formunda çıkıyor karşımıza ama canlı türü olarak insanların yer almadığı bir film seyrediyoruz. Asıl önemli nokta, Weyland-Yutani Şirketi’ni şekillendiren vahşi kapitalist zihniyetin ardındaki insan faktörü… Yani, belki insanlar ortada yok ama filmin kötü adamı, tümüyle insanların zihniyeti…
Dan Trachtenberg, “Prey” (2022) ve animasyon formundaki “Predator: Killer of Killers”da (2025) olduğu gibi yine sağlam alt metinlerin üzerine inşa ediyor filmini. “Predator: Vahşi Topraklar” devam filmi değil. Daha önce serinin tek bir filmini dahi seyretmeyenler için de konu bütünlüğüne sahip iyi bir bilimkurgu aksiyonu…
Her canlısıyla çok detaylı düşünüp tasarlanmış Genna gezegeni, filmin etkileyici yanlarından biri… Gezegen olmanın ötesinde nerdeyse bir karakter… Ekolojik sistemiyle doğanın gücünü temsil ediyor. Weyland-Yutani için sömürülecek bir gezegen… Dek içinse gerçek kişiliğini bulmasına yardımcı olan bir ekolojik sistem… Bir noktadan sonra, Dek ile arkadaşları gezegenin canlılarıyla birlikte Weyland-Yutani’nin temsil ettiği sömürgeci zihniyete hep birlikte karşı çıkıyorlar.
“Predator: Vahşi Topraklar”, özel efektleri, dövüş ve çatışma sahneleriyle öne çıkan bir aksiyon. Dek’in aksine çok konuşan Thia’nın ve sempatik Bud’ın hikâyeye dahil olmasıyla belirli bir mizah duygusuna sahip olduğu da söylenebilir.
Filmde Dek ve babası Njohrr’u Yeni Zelandalı oyuncu / dublör Dimitrius Schuster-Koloamatangi canlandırıyor. Schuster-Koloamatangi’nin üstünde kendisi için hazırlanan özel bir giysinin olduğunu, yüz ifadelerinde ise bilgisayar animasyonu ve “performans yakalama tekniği”nin kullanıldığını belirtelim. Özel efektler ve detaylara gösterilen teknik özen bir yana, Yautja’ların kendi aralarında İngilizce değil, dilbilimci Britton Watkins’in film için özel olarak geliştirdiği bir lisan konuşmasının çok iyi sonuç verdiğini eklemek gerek.