BU coğrafya son çeyrek asrı savaşlarla geçirdi.
Milenyumun başında doğan, 25 yaşına gelmiş bir genç hemen her gün komşusunda veya yakın bir ülkede savaşın yaşandığına ilişkin haberlerle büyüdü.
Ya da ülkesindeki savaşın içinde var olma mücadelesi sürdürdü...
İlk kez bu coğrafyada bir barış havası esiyor…
Adına ne derseniz deyin, sonuçta çatışmanın olmadığı bir ortamın sağlanması için gösterilen çabaların meyvesini vermeye başladığı bir dönemi yaşıyoruz.
HUZURUN İLKBAHARI
Huzurun ilkbaharındayız…
Tek korkumuz ise bir anda gelecek bir dalga ile soğuk vurgunu yemek ve tekrar eski günlere dönmek…
Ancak bu kez sanki o günlere dönülmeyecek, soğuk vurgunu yaşanmayacak gibi…
Herkesin barışı konuştuğu bir dönem bu coğrafyada pek rastlanır bir durum değil…
Hem de savaş tacirlerinin bu denli çok gelir elde ettiği bir dönemde.
Ancak konjonktür onlar için de savaşı faydalı kılmıyor; teknolojideki yenilikler ve dünyadaki değişim onları da istemese de barışa zorluyor.
Biliyor ki yapay zekanın ve teknolojinin bu denli yüksek kullanıldığı silahlar varken başını uzatsa avlanacak…
Savaşın dijitaldeki oyuna dönüştüğü bir dönemde dağa çıkıp isyan hareketi başlatması, eşkıyalık yapması, elde mavzer çatışması söz konusu dahi olmayacak…
Ülkeler açısından da durum bundan farklı değil…
Çünkü insan öldürerek daha fazla ilerleme olmayacağını Rusya’nın Ukrayna işgalinde de gördük.
Batılı ülkelerin Ukrayna’ya yoğun desteği karşısında silahlanmada süper güç sahibi Rusya ilerleme kaydedemedi…
KURKS’TA SIKIŞAN UKRAYNA ORDUSU
Hatta Kursk’ta toprak kaybetti, şimdi onu geri almak için uğraşıyor.
ABD’nin yeni atanan Moskova Büyükelçisi Steve Witkoff ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in konuşmasının ana konularından biri haline gelmiş.
Witkoff ülkesi adına Putin’den Kursk’ta sıkışan Ukrayna birliklerini öldürmeyip, affetmesi ricasını iletmiş; bunun barış görüşmelerinin başlamasında önemli bir zemin olacağına vurgu yapmış.
Putin, savaş hukuku uygulamayacağını belirterek katı tutumunu sergilerken, bu kişileri terörist olarak kabul ettiklerini silahlarını bırakıp teslim olmaları halinde öldürülmeyecekleri garantisini vermiş…
Anlaşılan o ki Washington, Kiev arasında ele alınan konular arasında bu durum da yer buluyor.
Neredeyse 2007’den bu yana önce içerde, ardından Rus ordusunun girişi ile devam eden çatışmaların sonuna gelinmiş gibi görünüyor.
Bu umuda kapılmamın nedeni Dünya’nın birçok bölgesindeki çatışmaların durması ve barışın sağlanması için arabuluculuk yapmış, Politik Psikoloji biliminin kurucularından Prof. Dr. Vamık Volkan’ın değerlendirmesi…
Bir süre önce okuduğum bir makalesinde hakkında herhalde en fazla kitap yazılmış olan Rusya lideri Putin’in Ukrayna savaşı konusundaki tutumunu irdeliyordu…
Bir de İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı girişimlerin gerisindeki psikolojiyi sorguluyordu…
NARSİZMİN GETİRDİĞİ SONUÇ
Putin’in Ukrayna Savaşını başlatma girişiminin gerisindeki neden konusundaki yaklaşımı ilginçti:
“Narsist iç dünyası ve kurtarıcı olma fantezisi, Ukrayna savaşını başlatmasında büyük bir rol oynadı!..”
Gerisini getirmeden önce psikolojik bir yaklaşımla “siyasi güce sahip politik liderin psikolojik yapısının savaşlarda önemli bir rol oynadığına” vurgu yapıp ekliyordu:
“Vladimir Putin, narsisizmi olan biri. Bu aslında abartılı olmadığı takdirde gerekli olan bir özellik. Bu özelliği abartılı olan bazı liderler kötü olurken, bunu dengede tutanlar ise kurtarıcı lider olabiliyor.”
Burada da durmuyor Putin ve ailesinin geçmişinin yüklediği psikolojiyi de sorguluyordu.
Babasının asker olduğunu, 2. Dünya Savaşı sırasında kurşun yarası alıp hastanede yatarken, oğlunun da Naziler tarafından esir alınıp öldürüldüğünü, cenazesinin toplu gömüldüğü için yerinin bilinmediğini anımsatıp devam ediyordu:
“Putin’in babası kurşun yarası aldığı için hastanedeydi ve taburcu olup eve gittiğinde eşinin de açlıktan ölen kişilerle aynı çukura götürülmek için alınacağını gördü. Eşinin yaşadığını anladı ve bu duruma engel oldu. Eşini alıp evlerine götürdü ve kurtardı… Almanlar gidince 9 yıl sonra Putin doğdu. Anne ve babası Putin’e yaşadıklarını anlatmadı ama konuşulanları duyarak büyümüştü. Bu durum Putin’de ‘kurtarıcı fantezisi’ geliştirdi. Bu fantezi ile büyüyüp lider oldu. Putin lider olduktan sonra ülkede bir kurum oluşturuldu ve Putin’in yıllar önce ölen kardeşinin gömüldüğü yer bulundu.”
Ukrayna savaşı başlamadan önce yaptığı konuşmalar incelendiğinde yaşadığı geçmişin izlerini taşımaya devam ettiğinin görüleceğini de kayda geçiriyordu.
KURTARICI FANTAZİSİ
Prof. Dr. Vamık Volkan’ın yaklaşımı Putin’in bu dönem barışa en yakın kişi olacağını da gösteriyordu.
Çünkü 1940’lı yıllarda St. Petesburg’da yaşayan ailesinden savaşın ne denli kötü olduğunun hikayesiyle büyüdü, “kurtarıcı fantezisini” en büyük rakibi ABD’nin elini uzatması ile tatmin edecek noktaya geldi…
Dolayısıyla Moskova’daki birçok savaş taraftarı, budalalığı geçim kaynağı yapmış aşırı milliyetçiler savaş tamtamlarını çalmaya devam etse de savaşı sürdürmesinin ne denli sıkıntılı olduğunu en azından geçen beş yıl kendisine de gösterdi.
Bir zamanlar cip teknolojisinde çok daha ilerdeyken, Çin’e muhtaç duruma geldiğini Putin de görüyor…
Ukrayna’da ateşkesi sağlamak için birçok şart öne sürmüş olabilir ama hepsinin özünde savaşın bitirilmesi yattığı açıkça görülüyor.
ABD’DE KAYBETTİĞİNİ GÖRDÜ
Son çeyrek asırda bölgedeki savaşlar geçmişten gelenlere eklemlendi; Irak’ın iç karmaşası bitmeden, New York’taki İkiz Kuleler saldırısının ardından Afganistan eklendi.
Bu arada Irak’ta da 2. Körfez Savaşı başlatıldı.
Onu Libya, Lübnan, Gazze izledi…
Bölgedeki savaşların hemen hepsinin bir tarafından İsrail varken, ardındaki güç de ABD olduğu gerçeği ortada duruyordu.
Gelinen noktada ABD kendisine çok pahalıya mal olmaya başlayan askerlerini çekmek istiyor; yerine jandarma ülkeler bırakmak gibi bir arayışa girmiş görünüyor.
Nitekim PYD/ YPG/ PKK konusundaki tutumu, SDG ile Şam’ın barışması için araya Suudi Arabistan’ı da eklemlemesinin gerisinde de bu yatıyor.
Gazze’de de çatışmaların tamamlanması arayışında olduğu açık; derdi de karada tatil köyü kurmak değil, denizde hidrokarbon çıkaracak pompa kuleleri inşa etmek…
İsrail de bunu bildiği için en acımasız tutumuyla hareket ediyor.
Peki, yarım asır önce Putin’in ailesi gibi Nazilerden en büyük eziyetleri yaşamış toplum nasıl olur da bu denli insan haklarına aykırı tutum sergileyebilir.
HAYALİ NAZİLERLE SAVAŞIYOR
Prof. Dr. Vamık Volkan’ın yaklaşımı “Büyük Grup Kimliği” tanımı üzerine kurulu…
Savaşların başlatılıp sürdürülmesine neden olan ekonomik, hukuki, politik çok neden sayılabileceğinin altını çizdikten sonra şu tespiti yapıyor:
“Bu faktörlerin ardında çeşitli psikolojik unsurların da bulunduğu aşikardır…”
Psikolojik unsur olarak da etnik ve dini grupların kendilerini saldırı altında görmesi halinde “Büyük Grup Kimliği” duygusunun daha yoğun ve toplam hale geldiğine vurgu yapıyor.
Geçmişte yaşadıkları aşırı şiddeti anında bugüne transfer edip, şiddet içeren felaketlerin dayanılmaz anılarını hafızalarında hızla canlandırdıklarına dikkat çekiyor.
Bu felaketleri de “seçilmiş travmalar” olarak değerlendiren Prof. Dr. Volkan, nesilden nesile aktarılan ve grubun kültürel ve politik kimliğini oluşturan hikayenin, ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirtip ekliyor:
“Bu travmalar, daha önce mağdur olmuş grupların geçmiş ve şimdiki tehditler arasında ayrım yapmasını zorlaştırıyor. Bir zamanlar yok edilmekle tehdit edilen ve bu dehşeti güncel olaylarla hatırlayanlar, etkili bir şekilde geçmişte yaşıyor. Geçmiş ve şimdiki tehditler karşılaştırılabilir olmasa bile travma mağdurları yeni düşmanı eskisiyle eş tutma eğilimindedir ve bir halk olarak hayatta kalmak istiyorlarsa tehdit edici gücü ortadan kaldırmaları gerektiğine inanır…”
Çatışmaların İsrail halkının vicdanında gittikçe büyüyen bir yara haline dönüştüğünü bir süre önce bir arkadaşım yaşadığı bir olay üzerinden dile getirdi.
YURT DIŞINDAKİ İSRAİLLİLER
Yurt dışında yaşamını sürdüren arkadaşım, bir zamanlar karşılaşınca selamlaştıkları İsrail Yahudisi olan apartman komşuları ile selamı kestiklerini, sadece kendilerinin değil, diğer komşuların da benzer tutum aldığını anlattı.
Bir gün İsrailli komşusu yolda önünü kesmiş ve kendilerine neden böyle davranıldığını sorduğunda “Gazze…” deyince gözleri yaşarmış ve İsrail hükümeti hakkında ağır sözler dile getirmiş…
Arkadaşım da bunu her yerde dile getirmeleri gerektiğini anımsatmış…
O günden sonra Gazze ile ilgili her olaya açık tepki veren sosyal medyası üzerinden kınamada bulunan bir tutum sergilemiş…
Bu da gösteriyor ki İsrailliler de hükümetlerinin kendilerini düşürdüğü konumdan çok mutlu değil.
Düne kadar terörü gerekçe gösteriyordu, ama bugün silahsız insanlar evine dönerken de aynı tutumu gösteriyor; dahası Golan’da çok daha ağır sonuçları olacak yeni bir cephe açmış bulunuyor…
İsrail hükümetinin başındaki Netanyahu güç sömüreceğim derken, kendi toplumunun vicdanında güçsüzleşiyor…
Barışın kendini gösteren bahar havası dahi çürüklerini ayıklıyor...