DÖRT yıl önce toz kondurmayıp, “direnişin kahramanı” ilan ettiğini, bugün “seçilmemiş diktatör” diye tanımlamasının gerisinde ne olabilir?
ABD Başkanı Trump, önceki gün sosyal medya hesabından Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’e yönelik yazdıklarını okuyunca, nedenini sorgulamaya başladım…
Tam da kendisine uygun düşecek gerekçeye dün New York Times’taki bir başka haberde rastladım…
Meğer Trump ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in buluşmasının detaylarını görüşmek üzere geçen Salı Suudi Arabistan’daki buluşma öncesi arka kapı diplomasisinde önemli bir gelişme yaşanmış.
SÜRECİ YÖNETEN KİRİL DMİTRİEV…
Rusya devletinin egemen Yatırım Fonu’nun, Hardvard ve McKinsey diplomalı Başkanı Kirill Dmitriev, Beyaz Saray’ın yeni yönetiminden bazı isimlerle buluşmuş.
Bunların arasında yine ABD’nin milyarder iş adamları arasında bulunan Orta Doğu Elçisi Steve Witkoff da yer almış…
Dmitriev, ABD heyetine ve görüşmeyi takip eden bazı gazetecilere elindeki belgeleri sunup şu mesajı iletmiş:
“Amerikan şirketleri, Ukrayna'nın işgaline öfkelenerek Rusya'dan çekilerek yığınla soğuk, nakit parayı terk etti.
ABD şirketlerinin sektörlere göre kayıpları 324 milyar dolar. Bunun 123 milyar doları BT ve Medya, 94 milyar doları da Tüketici ve Sağlık sektörlerine ait…”
Dmitriev, hesaplamanın sadece acil satışları ve değer düşüklüklerini değil, aynı zamanda “kaybedilen kârları” da hesaba kattığını söylemiş.
Rusya'yı terk eden Batılı şirketlerin, savaşın başlangıcından bu yana resmi olarak 100 milyar dolardan fazla zarar açıkladıklarını; bunların Rus devleti tarafından dikte edilen ağır koşullar altında satıldığını da sözlerine eklemiş.
Trump ile aynı bakışa sahip ekibinin parasal zihinlerin fethini sağlamakta da zorlanmamış…
PRENS SALMAN’IN DA DOSTU
Bu aşamada hemen belirteyim, Kirill Dmitriev’in Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile de yakın dostluğu var.
O denli ki Veliaht Prens, Covid-19’un yüksel salgın döneminde Rusya’nın geliştirdiği Sputnik V’nin geliştirilip, küresel dağıtımının yapılması için katkı vermiş, cesaretlendirmiş.
Trump’ın ekibi ile 2016’dan bu yana temasının olduğu da bilinen bir başka veri.
2016 seçimlerinde Rusya’nın etkisi konusunda yayınlanan raporlarda da adı yer almış; Dmitriev’in o dönem “uzlaşma…” adı altında Trump ile arka kapı diplomasisi içinde iş bağlantıları kurmak için çaba göstermiş…
Bu denli yakın ilişki Salı günkü görüşme öncesi bir başka jestin önünü açtığını da Trump’ın Orta Doğu Temsilcisi Witkoff dile getirmiş.
Moskova’da tutuklu bulunan ABD’li öğretmen Marc Vogel’in Dmitriev ve Prens Salman’ın girişimi ile serbest bırakıldığını açıklamış…
Sonuçta, Suudi Arabistan’da Salı günü ABD Dışişleri Bakanı Rubio ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un görüşmeleri sonrası yaptıkları açıklamalarına yansıyan üslubun çerçevesinin rol modeli Dmitriev olmuş…
Hatırlanırsa Lavrov görüşme sonrası salonu işaret ederek, “karşılıklı yarar sağlayan ekonomik işbirliğinin geliştirilmesinin önündeki yapay engellerin kaldırılması konusunda salonda büyük ilgi olduğunu” söylemişti.
Rubio da geri kalmayıp görüşmenin, “potansiyel olarak tarihi ekonomik ortaklıklar için kapıyı açan anahtar” olacağına işaret etmişti.
HEDEF GEREKÇE OLANI ORTADAN KALDIRMAK
Zihinler böyle çalışınca, geriye tek bir yol kalıyor, buna engel olan nedeni ortadan kaldırmak.
O nedenin Ukrayna olduğu da bariz ortada duruyor…
Trump’ın önceki günkü sosyal medya paylaşımında dile getirdiği bir başka gerekçesi daha var…
O da Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin ABD’nin önceki Başkanı Biden’ı ikna edip, “bir kısmının da kayıp olduğunu” iddia ettiği 350 milyar Dolar harcatmış olması…
Bu rakam ne derece doğrudur ayrı bir tartışmanın konusu…
Ancak ortada bir gerçek var ki Trump meseleye stratejik değil, yine günü birlik duruma göre bakıyor ve günlük kasa girdi çıktısı üzerinden ticari gelecek hesabı yapıyor.
Yine ticari açıdan Çin ile yarışının da ancak Rusya ile birlikteliğinin engelleyeceğine inanıyor.
Rusya’ya karşı uyguladığı ambargodan Çin’in kazançlı çıktığını hesaplar da gösteriyor.
Ayrıca Trump’ın bu noktaya ulaşacağı geçmiş söylemlerine de yansımıştı.
CHAMBERLAİN BENZETMESİ
İlk Başkanlık kampanyasını yaptığı 2016’da Rusya’nın Kırım’ı yasadışı ilhakını kabul edeceğinin mesajını verirken, Putin’in gücüne olan hayranlığını da gizlemişti.
Savaşı bitirmek için Ukrayna’nın veya ona destek veren Avrupa’nın ne düşündüğünü umursamayan, ABD’nin bugünkü çıkarının ötesinde stratejik gelecek hesabı yapmayan Trump’ı kim durdurabilir?
Avrupa’daki liderler de iki haftadır Paris’te bu sorunun yanıtını arıyor.
O denli ki Trump’ın tutumunu, 1938’de Hitler ile Münih’te görüşerek o dönemki Çekoslovakya’nın büyük bir etnik Alman nüfusuna sahip bölgelerini ilhak etmesini kabul eden İngiltere Başkanı Neville Chamberlain’e benzetiyor…
AVRUPA’DAKİ KORKU
Ancak henüz bir çıkış yolu buldukları söylenemez, çünkü özellikle Rusya sınırına yakın Balkın ve Orta Avrupa ülkeleri işgalin kendilerine uzayacak olmasından çekiniyor.
Trump’ın Avrupa’dan asker çekmesinin yaratacağı boşluk, Estonya, Polonya gibi ülkelerde korkuya yol açıyor.
Nitekim ABD’nin binlerce askerinin bulunduğu Polonyalı ve Romen yöneticiler ile Baltık Denizi yakınlarında açtığı yeni füze savunma sistemini kapatmasından çekinen ülkeler, “Bu tesislerin kapatılması Putin’in uzun süredir dile getirdiği talepleriydi” anımsatmasında bulunuyor.
Trump’ın “Sizi savunmamı istiyorsanız parasını ödersiniz” yaklaşımının NATO anlayışını alaşağı ettiği gerçeğini dile getirmiş olmaları da fayda vermiyor.
Bundan böyle bir sonuç getirmeyeceği de ortada çünkü Trump kendisini “Dünyanın Kralı…” görüyor.
Görev başlama konuşmasında da dile getirdiği gibi, suikast girişiminden kurtulmasından yola çıkarak, Tanrı’nın ABD’yi tekrar büyük yapmak için kendisini kurtardığına inanıyor.
Dolayısıyla böyle bir bakışta olana Avrupa kültürü içinde bir şeyler anlatmanın zorluğu ortada.
TEHLİKENİN KAYNAĞI
Çünkü Trump, savaş ve diplomasi tarihi üzerine herhangi bir bilgi birikiminin olmadığını bütün konuşmalarında sergiledi.
Eğer bilgi sahibi olsa, ülkesinin en önemli stratejistlerinden biri olan Nicholas Spykman’in tespitine kulak verirdi.
Onun da vurguladığı gibi 1914’te I. Dünya Savaşı’nı başlatan ve 1929 büyük ekonomik krizini tetikleyen Avrupa olaylarının sonrasında ne yaşandığının farkına varırdı.
Bir Avusturya Arşidükü’nün öldürülmesinin bir milyon ABD askerini Avrupa’ya getirdiğinin farkına varır, bir Avusturya kredi kuruluşunun başarısızlığının da ABD’deki tüm bankaları kapattığını öğrenirdi.
Siyaset bilimcisi George G. Will’in dün Washington Post’taki tespitindeki gibi, “Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki savaşa ve krize giden yollar, ‘sahte gerçeklilikle’ döşenmişti...”
Bugün ise cehalet ve bunu cesaretlendiren konuşan kafalar ve sallayan kalemlerin ekranlardaki saçmalıklarıyla döşeniyor.
Bilgiye dayanan, gerçeği dile getiren koca devletler, başına bir iş gelecek öcüsüyle korkuya sevk edilip, susturuluyor.
Geçmişten gelen bilgileriyle geleceği okumaları da koca devlet adamlarının, bilim insanlarının, önde gelen iş adamlarının azar yemesine yol açıyor…
Ya da Trump’ın Zelensky’e yaptığı gibi ülkesinin başından ayrılmasıyla tehdit ediliyor.
“Risk Toplumu” kitabında Ulrich Beck’in de vurguladığı gibi “Bugün tehlikenin kaynağı artık cehalet değil, bilgi…” haline gelmiş bulunuyor.
Gerisini varın siz düşünün…