ANADOLU’da pazar yerlerinde bir zamanlar büyük kantarlar bulunurdu.
Özellikle de karpuz, kavun satıcılarının yanı başında...
Çünkü iki ürün de bugünkü gibi tane veya dilimlenmiş halde kiloyla değil, kantar ile satılırdı.
Kilerin en serin yeri seçilir, aralarına saman serpilen karpuz ve kavun, uzun süre saklanmak üzere istiflenirdi.
Kantarın üzerinde karpuz ve kavunun içine konulup tartıldığı kabın ağırlığına da dara denirdi.
Pazarcının yanında durur, kabın kilosu kadar gram, kantarın uzun çubuğunda asılı duran kefenin içine atılır; böylece ağırlık dengesi sağlanmış olurdu…
Pazaryeri demokrasisinde oluşan bu denge, çağdaş demokrasinin ruhuna da sirayet etti.
GÜVENLİK AĞIRLIĞINI KALDIRACAK
Demokratik devletlerin olmazsa olmazı kabul edilen, hatta, devletlerin ruhu olarak bilinen özgürlük ve güvenlik dengesi de bu kural üzerine oturdu.
Çağdaş demokrasilerde ikisinin eşit olması gerekirken, güvenlik lehine hep dara kullanıldı; demokrasideki eksiklik onunla giderilmeye çalışıldı.
Sadece ulus devletler değil, uluslararası örgütler de terörle mücadele kapsamında bunu bir hak olarak değerlendirdi.
Örneğin Avrupa Konseyi, İnsan Hakları ve Terörle Mücadele Rehber İlkeleri hazırlanırken, güvenliği arttıran dara bir tarata hazır tutuldu.
BM de küresel terörle mücadele stratejisini hazırlarken, bu durumu gözetti.
Ülkelere göre daranın ağırlığı bazılarında en çok yüksek, bazılarında da geçici süre kullanılan düşük ağırlıkta oldu.
Türkiye’de ise 1970’li yıllardan bu yana daranın ağırlığı sürekli arttı.
ÖTV gibi, özgürlüğün ağırlığının yarısını geçti…
Böyle olunca toplum, özgürlük ve temel insan hakları eksikliği konusunda kanıksanmış eşiğe razı olur hale geldi.
Bu sadece Türkiye değil, terörle mücadele eden birçok ülkede benzer etki yarattı.
Türkiye, bugün bu eşiği aşmak için önemli bir adım atıyor.
SÜRECE DE YÖN VERECEK
TBMM’de kurulacak komisyon, terörün sonlanması için sadece ceza kanunlarında düzenleme yapmakla kalmayacak; güvenlikçi politikaların ortadan kalkmasına da katkı verecek.
Daha önemlisi, terör dolayısıyla uzun süredir yaşanan kutuplaşmayı da ortadan kaldıracak; bugüne kadar öteki gibi görülenin de ülkeyi düşündüğü anlaşılacak.
Komisyon bu açıdan, ceza kanunlarında mikro düzeyde düzenleme yapmanın ötesinde, süreci gözetip, gerektiğinde de yönetenlere yön verecek misyonu da üstlenmesi gerekiyor.
Unutulmamalı ki bu süreç tek başına Irak veya Suriye içindeki PKK’lılarla ilgili olmamalı, teröre karşı içerde oluşturulan yapıların durumu da göz önünde tutulmalı.
Örneğin köy korucuları ismiyle başlayıp, bugün güvenlik korucusu adını alan yapıların gelecekteki durumu ne olacak?
Feodal yapılar içindeki konumları yeniden nasıl tanımlanacak?
Dolayısıyla terörün bitmiş olması tek başına yeterli değil, ona karşı oluşturulmuş tüm yapıların da yeniden organize olması gerekiyor.
Birkaç kez bu sütundan da dile getirdiğim gibi yeni bir repertuara ve alet çantasına herkesin ihtiyacı var…
Komisyonun bunlara da katkı vermesi lazım.
Başta CHP olmak üzere muhalefetin kararların nitelikli çoğunlukla alınması talebi ve TBMM Başkanı’nın da bu yönde karar alması önemli.
Çünkü, bir tarafın kararı olmayacak, diğerinden de katkı gelmesi halinde komisyondan karar çıkacak.
ÖTEKİ OLMADAN KARAR ÇIKMAZ…
Şöyle ki…
Komisyon 51 üyeden oluşacak ve TBMM Başkanı’nın açıkladığı gibi kararlarını 3/5 nitelikli çoğunlukla alacak.
Bu da demektir ki 31 üyenin kabulü halinde bu geçerli olacak.
Çünkü İYİ Parti katılmadı diye karar yeter sayısında bir düşüş olmayacak.
Nasıl ki TBMM’de bugün de ölüm veya belediye başkanı seçilmesi dolayısıyla eksilme olmasına karşın, oylama genel kurulda 600 vekil üzerinden hesaplanıyorsa ve salt çoğunluk hala 300 ise burada da aynı olacak…
İYİ Parti katılmıyor, o zaman 48’e düşecek ona göre nitelikli çoğunluğu belirleyelim denilemeyecek.
Bu kapsamda, iktidar açısından bakıldığında AK Parti 21, MHP 4, DSP ve Hür-Dava da birer üyeye sahip olacak…
İktidar tarafının toplam sayısı bu kapsamda 27 olacak.
Karar alabilmesi için yanına DEM’in 4 üyesi veya komisyonda birer üye ile temsil edilen diğer dört partinin (TİP, EMEP, DP, YRP) daha desteğini alması gerekecek…
Muhalefet açısından bakıldığında da durum farklı değil…
Muhalefet de arzu ettiği bir kararı geçirmek için CHP ile AK Parti’nin birlikte hareket etme zorunluluğu var…
Ya da muhalefetin bütün partileriyle birlikte AK Parti’nin en az beşte birinin desteğine ulaşması gerekiyor.
Çünkü MHP ve DEM dahil muhalefetin hepsini yanına alması halinde bile muhalefetin toplam sayısı 27’yi geçemiyor; AK Parti’den 4 üyeye daha ihtiyaç duyuyor.
EMPATİYİ KOLAYLAŞTIRDI
Komisyona partilerin belirlediği üyeler açısından bakıldığında da önemli bir durum var.
Geçmişte bir şekilde konu üzerinde çalışmış, kamu görevlisi veya sivil toplum gönüllüsü olarak süreçlerin veya çatışmaların içinde yer almış ya da partilerinde kurulan komisyonlarda görev almış isimler…
Komisyon üyelerinin birbirine karşı empati yapmasını kolaylaştırıcı bir zeminde bulunuyorlar.
O nedenle üyeler açısından da sorun teşkil edecek bir durum yok.
Sürecin planlandığı gibi ilerliyor olması da umudu arttırıyor.
Herkes de bu kez çok daha temkinli ve dikkatli yaklaşıyor, olası sabotajları öncelemek yerine, olumlulukları öne çıkarıyor.
Bu da sürecin kıymetini attırıyor.