TOPLUMSAL bir işe başlarken atılacak ilk adım her zaman önemlidir
Düğme baştan yanlış iliklendiğinde yakalar tutmaz, tekrar başa döndürür…
Türkiye bu konuda geçmişten bu yana çok sayıda örneğe sahip…
Özellikle de eve dönüş, demokratikleşme, silaha veda adı altında terörü sona erdirmeyi amaçlayan girişimlerde bu deneyime çok daha sahip…
Geçmişten bugüne kadar denenen 11 girişimin sonunda da nelerin neden olmadığına dönük de çok daha kıymetli bilgi birikimi var…
Bundan olsa gerek, bu kez düğme baştan doğru iliklendi…
Geçen yıl Mayıs ayından itibaren doğrudan başlatılan Terörsüz Türkiye sürecinde adım adım bir noktaya ulaşıldı.
Hemen hepsinde de önemli yol kat edildi.
İLK TOPLANTI
Bundan sonrasının da benzer şekilde geleceği kaçınılmaz görünüyor.
Zaten, Kuzey Irak’tan yayın yapan birçok medya kuruluşunda dile getirilen yaklaşımlar da bunu teyit ediyor.
Beklenti başka ülkelerdeki benzer silah bırakma ve örgüt feshetmelerinden çok daha kısa sürede sorunun noktalanması…
Ancak bu yapılırken, toplumsal davranış genetiğimizden olsa gerek, bir yerlere fazla misyon yükleyip, her şeyin onun tarafından çözülmesini bekliyoruz.
Aynen TBMM’de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ndan beklenen gibi…
Oysa Komisyon bir resmi görevi olmayan, sadece toplumda siyasal birliği, meşruiyeti, çözüm için ortak kanaatleri belirleyen bir özelliğine sahip olacak.
Hazırlandığı önerileri sunacak…
İlk toplantısını daha çok çalışma usul ve esaslarına ayıran Komisyon aslında bugün ilk adımı atacak ve Milli Savunma, İçişleri bakanları ile MİT Başkanı’nı dinleyecek…
Gelinen nokta hakkında veri sahibi olacak.
Sonrasında da eve dönüş yasası, demokratikleşme, adaletsizliklerin giderilmesi gibi bir dizi öneriyi yasa teklifi taslağı haline getirip TBMM ihtisas komisyonlarına sunacak.
Buradan beşte üç gibi bir nitelikli çoğunlukla çıkan kanun teklif taslaklarının yasalaşmaması da pek olası değil…
YARGIYA DÜŞEN...
Burada asıl büyük sorumluluktan biri de yargıya düşüyor…
Dolayısıyla da hükümete…
Komisyonun yaptığı çalışmaların toplumda bir rıza oluşturmasının tek yolu, bunun bir kesime değil, adalet sorunu yaşadığına inanan herkese dönük olduğunu göstermek.
O nedenle başta Anayasa Mahkemesi ve AİHM olmak üzere verdiği kararlara uymakla başlatılması, Cumhurbaşkanı’nın da yakın geçmişte altını çiziği gibi kayyum uygulamasının başvurulacak son çare olması, tutukluluğun öncelik olmaktan çıkarılması gibi konularda atılacak adımlar Komisyon’dan önce 1,5 yıldır yoğun emek harcayan güvenlik birimlerinin de işini kolaylaştırır.
ÖZAL'IN YAKLAŞIMI…
Çünkü bu sürece ilişkin öteden beri topluma şırınga edilmiş kaygılarla hareket eden çok kişi var…
Bunun en iyi örneklerinden birini de dün bizzat yaşadım.
Çok değer verdiğim iki profesör dostum ile sohbet ederken, sözü dönüp dolaştırıp bu konuya getirdiler.
Yaşça büyük olanı, “Bu ileride bizden toprak koparılmasına neden olabilir mi?” diye söze girdi.
Süreç ile ilgili bildiklerimi aktardım.
Kendisine bir zamanlar rahmetli Turgut Özal’ın dile getirdiği şu soruyu yönelttim:
“Kimsenin toprağında gözümüz yok. Ancak sizin bakışınızla farz edelim ki bu işin sonunda biz daha büyük alana hükmeden halde çıktık!… Buna ne dersiniz? Örneğin Afrin, Azez’deki gibi var sayın ki DSG de bizimle uzlaştı ve yurttaşlarımızın akrabası olan bu alanda yaşayanların güvenliğinin de bizden sorulacağını söyledik. Nasıl olur?”
Açık söyleyeyim gözleri ışıldadı…
“Öyle olacaksa tamam o zaman” diyerek rızasını gösterdi.
Türkiye bugüne kadar hep birilerinin kaybettirmek için üzerinde oyun kurulan tarafta yer almış…
KORKU, RİSKİ ENGELLER
Bir gün kazanan tarafta da yer alabileceği üzerine düşünce inşa edilmesinin önüne geçilmiş.
Rıza imalatlarının hepsi korku üzerine kurulmuş.
Oysa ki korku hayallere yerleştiği andan itibaren risk almak ortadan kalkar.
İnsanlar risk kelimesini bile riskli görmeye başlar…
Bundan çıkmanın tek yolu da korkuyu yenmekten geçer.
En iyi ilacı da toplumsal özgüvendir.
Bakkal açar gibi, biri diğerinin özgüven kazanımını gördüm mü anında kendisininkini inşa eder…
Yeter ki korkulacak bir şey olmadığını anlatabilelim…