Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Irak'ta 2 bin 500, Suriye'de 300…

        “YÜKSEK bir tepeye tırmandıktan sonra, kişinin yalnızca tırmanacak daha pek çok tepe olduğunu anladığının sırrına erdim."

        Uzun yıllar cezaevinde kalan, Güney Afrika’nın özgürlük savaşçısı, efsane lideri Nelson Mandela, “Uzun Yürüyüş: Özgürlüğe Doğru” adını verdiği yaşam öyküsü kitabında, zafere ulaştıktan sonra bu sırra erdiğinden söz eder…

        İşin içinde silahlı çatışma olunca bir sonraki dağların yüksekliğinin daha büyük olduğu görülür.

        Ancak sevindirici bir tarafı vardır, terörist hareketlerden silahla başarıya ulaşan da yoktur.

        “ÖNCELİĞİNİ SİYASİ OLMAYA VERİNCE…”

        “Teröristlerle Konuşmak…” kitabında Jonathan Powell’ın da vurguladığı gibi, “silahlı örgütler öncelikle askeri olmaktan, öncelikle siyasi olmaya doğru bir geçiş yapmadığında” terörden kurtulmanın yolu açılır.

        Bu nedenle onlara sağlanacak en önemli zemin siyasettir...

        Terörün sona ermesinde daha ilk girişimde Güney Amerika, Mozambik, El Salvador, Kuzey İrlanda, Kolombiya ve İspanya’nın başarı elde etmesinin gerisinde de onlara siyaset zeminini açma kararı vardır.

        Ya da Sri Lanka Aceh’teki ilk girişim veya Kolombiya Caguân’daki FARC görüşmelerinin başarısızlığının gerisinde de silahla yok etme çabasının başarısızlığı.

        Hatta bunu İkiz Kuleler saldırısı sonrası Beyaz Saray yönetimlerinin Taliban’a karşı uyguladığı politikalarda da görürüz.

        “Teröristlerle müzakere edilmez, mücadele edilir” mottosu ile yola çıkan ABD Başkanlarının hemen hepsi mücadele alanı olarak seçtikleri başta Afganistan olmak üzere her coğrafyada istediğini elde edemedi, tam tersine örgütü büyüttü.

        Hatta onlardan temizlemek istediği Afganistan’ı apar topar terk eden kendisi olurken, Taliban’ın yönetime hakim olmasındaki en önemli faktör oldu.

        TERÖRİZM HER ZAMAN SONA ERER…

        Terörizm üzerine çalışan Prof. Dr. Audrey Kurth Cronin de “Terörizm Nasıl Biter: Terörist Kampanyaların Azalışını ve Sonunu Anlamak…” kitabında, farklı ülkelerde incelediği terörist hareketler üzerinden önemli veriler aktarır.

        Öncelikle şu duruma vurgu yapar:

        “Terörizm her zaman sona erer ve çoğu zaman beklenenden daha erken biter. Birçok kişinin sandığının aksine, nasıl başladığını anlamaktan çok, nasıl sona erdiğini anlamak daha önemli olabilir…”

        Bugün Ankara’nın gündeminde önemli yer tutan, Süreç Komisyonu kuruluşu aşamasında oluşan kaygıların dağılmasına da yardımcı olacak şu tespiti de devamında getirir:

        “Terör hareketlerinin geçmişte öldüğü veya ortadan kaldırıldığı ortak yolları anlayarak, günümüzün terörist gruplarının düşüşünü nasıl hızlandıracağımızı ve gereksiz korkuları ve masraflı aşırı tepkileri önleyebilmeyi umuyoruz…”

        Gereksiz korkular ve masraflı aşırı tepkilerin kaldırılmasının en önemli aracı da Prof. Dr. Cronin’in de altını çizdiği gibi “müzakeredir…”

        AYDINLIK YOL VE TAMİL GERİLLALARI ÖRNEĞİ…

        Tespit ettiği diğer beş yol olan, başarı, yenilgi, genelde suç örgütüne dönüşerek tutum değiştirme, teslim olma ve bastırma modellerinin hiçbirinin de çalışmadığına olan tanıklığını sıralar.

        Haksız da değil, Peru’daki yaşadığı süreç PKK’yı anımsatan Aydınlık (Parlayan) Yol’un yaşadığı da bunun ötesinde değildir…

        Cronin’in de kitabında altını çizdiği gibi ardına halk desteğini alan örgütler söz konusu olduğunda, müzakere dışındaki kategorilerin hiçbiri işe yaramıyor.

        Askeri yolla bastırmanın işe yaramadığı da Tamil Eelam Kurtuluş Ordusu’na (Tamil Kaplanları) karşı (LTTE) Sri Lanka’da Rajapaksa hükümetinin 2009’da başlattığı sahil katliamı sonuç vermedi.

        Halktan binlerce insanın katledilmesiyle noktalandı, ülke uluslararası arenada sıkıntıya girdi…

        MİKRO ÇÖZÜM, SONUÇ VERMEZ

        Dolayısıyla Türkiye, bugüne kadar 11 kez yürüttüğü süreci, bu kez iyi yönetti.

        Bir aşamaya getirdi…

        Bundan sonraki yol haritası da belli…

        Dünyanın haritasını yeniden çıkaracak değiliz, benzer mücadelelerden geçen ülkelerin uygulamaları bir yol haritası oluşturmuş.

        Bugün yapılan da Türkiye’deki şartlar da göz önünde tutularak gidilen yolun takip edilmesinden ibaret…

        Müzakerenin gücü burada da ortaya çıktı…

        Şimdi içerde de buna uygun zeminin yaratılması gerekiyor.

        Konunun özünü oluşturduğu için herhangi bir eyleme katılmamış olanlar ile örgüt adına eylemde bulunanlara ilişkin bir düzenlemenin yapılması da ilk sırada duruyor.

        Bazı kesimler bunun mikro düzeyde bir düzenleme olması görüşünde.

        Hemen belirtmeliyim sadece örgüt elemanlarının durumunu göz önünde tutan bir düzenleme sorunun çözümüne katkı vermez; tam tersine işi yokuşa sürer…

        IRAK’TA OLANLARIN, ONDA BİRİ HAKKINDA DOSYA VAR

        Demokratikleşme, adalet ve huzuru öncelemeyen hiçbir düzenlemenin başarılı olmadığını da geçmiş 11 deneme bize öğretti.

        O nedenle yol haritası belirlenirken, güvenlik birimlerinin belirlemelerine göre, örgütte Türk uyruklu olan Irak’taki 2 bin 500, Suriye’deki 300 PKK’lıyı kapsayacak düzenleme ile yetinilmesinden söz edilemez…

        Güvenlik birimlerinin altını çizdiği gibi, Irak’ta bulunan 2 bin 500 örgüt üyesinden en azından 2 bininin eline hiç silah almayanlardan olabilir…

        Geri kalan 500’ünün Türkiye’de silahlı eylemden dolayı hakkında cezai işlemin bulunmadığından da söz edilebilir.

        Yani onda biri hakkında farklı renklerden oluşan kategoride bülten haline gelmiş dosya bulunuyor da olabilir…

        Zaten Türkiye’deki mahkemelerde ve emniyet birimlerinde, hakkında işlem başlatılmamış ise bu kişilerden hangilerinin suça karışıp karışmadığını bilen tek yer vardır istihbarat birimleri…

        Onların güçlü arşivine güvenmekten öte bir yol yoktur…

        Ancak sadece Irak ve Suriye’deki örgüt elemanları ile sınırlanamaz; Avrupa veya başka ülkelere kaçmış çok sayıda örgüt mensubu da bu kapsamda değerlendirilmek zorundadır…

        Meseleyi kökünden çözmenin yöntemi de ancak bu sayede elde edilir…

        “MEŞRUİYET APARATI OLMAMALI…”

        Ayrıca konu tek başına örgüt de değil, terörle mücadeleye katılmış içerde de önemli resmi ve sivil yapılar var, onlara dönük de bazı düzenlemelerin olması kaçınılmaz.

        En başında da köy korucuları geliyor…

        Türkiye sorunu çözecekse, mikro düzenlemeler yerine yakaladığı iklimi iyi değerlendirip, kökten bir yönteme yönelmesi gerekiyor.

        Zaten yasa ile kurulmadığı için süre ve görüşme sınırı olmayan bir komisyon eğer sürece katkı verip, partiler de siyasi sorumluk üstlenerek adım atıyorsa bunun kıymeti iyi bilinmeli…

        Yoksa meşruiyet aparatı haline geldikleri izlenimi kamuoyunda oluştuğu andan itibaren ne siyasi sorumluluk üstelenen kalır, ne de çıkan yasaların uygulanabilirliği…

        Bugüne kadar iyi geldi…

        Bundan sonra da aynı yolda ilerleyeceğinden kuşkum yok…

        Mandela’nın altını çizdiği gibi daha tırmanılacak çok tepe var…