TÜRKİYE benzer süreci tam 11 kez yaşadı ve hiçbirinde de başarı elde edemedi…
Nedeni de basitti, toplumsal onayın alınmadığı algısı öne çıktı, bu da toplumun gözündeki meşruiyetini düşürdü.
Önceki komisyon kuruluşunda, cumhuriyetin iki önemli unsuru CHP ve MHP de dışında kalınca, toplumun farklı kesimlerinin desteğinde eksiklik olduğu algısı yükseldi.
Diyalog kültürü yerine, ötekileştiren dil ağırlık kazandı.
Medya üzerinden sürecin doğru anlatılması yerine, tarafların tartıştığı zeminde fikirlerin kapışmasına tanıklık edildi.
Mağdurların acılarının tanınması, geçmişle yüzleşme yerine de ötekine fayda sağlandığına, taviz verildiğine dönük bir algı oluştu.
Sosyoekonomik reformlar yerine, silahların susması, çatışmaların durması öncelendi…
Eşit yurttaşlık temelinde kapsayıcı iletişimden kopuldu.
Milliyetçi ve Yurtseverlik paydasına sahip, toplumun geniş kesimini oluşturan liberal ve seküler kesimin dışlandığı algısı da gereken desteğin gelmesini zorlaştırdı.
PKK’nın şova dönen yurda dönüşü de tuzu biberi oldu…
Çözümsüzlüğün her unsuruyla karşılaşılınca, toplumsal destek tepkiye dönüştü; süreç çöktü…
Bir yandan bakılırsa 35, diğer yandan bakıldığında da 23 yıl heba edildi.
MUHALEFETİN ŞARTLARI
Terörsüz Türkiye sürecinde oluşması hedeflenen Komisyon kuruluşunda da geçmişten izler taşıyan olumsuzluklarla karşılaşılıyor.
Hedef komisyonda TBMM’de temsil edilen bütün siyasi partilerin katılımının sağlanmasıydı.
Ancak İYİ Parti bu sürecin dışında kalma kararı aldığı için katılmayacağını bildirdi.
Ancak diğer partiler katılma konusunda negatif bir tutum göstermemekle birlikte, kendilerinin katılımı isteniyorsa bazı şartların da sağlanması gerektiğine işaret edildi.
CİNDORUK VE ÇİÇEK EŞİT KATILIMLI KURDU
Taleplerini dile getirirken örneklemeleri de yine TBMM'de benzer şekilde oluşturulmuş bulunan iki komisyon üzerinden oldu; Hüsamettin Cindoruk ve Cemil Çiçek’in TBMM Başkanlığı döneminde Anayasa Hazırlık Komisyonlarına dikkat çekildi.
Her iki komisyon da TBMM grubu bulunan partilerin eşit sayıda temsili sağlanmıştı.
Ancak bu kez TBMM Başkanı Kurtulmuş, bu yola gitmeyi arzu etmedi, bunun yerine partilerin Meclis’teki sandalye sayıları oranında katılmalarını kararlaştırdı ve yarına kadar da partilere süre tanıdı.
Muhalefetteki partiler ikinci şart olarak “Kararların nitelikli çoğunlukla” alınması gerektiği konusunda ısrar etti; bu konuda CHP başı çekti.
Sonunda CHP'den yükselen, "nitelikli çoğunluk" talebi yerini buldu ve bir toplantı için yurt dışında bulunan TBMM Başkanı Kurtulmuş, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir'i arayıp, "Komisyonun nitelikli çoğunlukla karar alması benim de arzum, diğer partiler de bu beklentilerini dile getirdi" garantisini verdi.
CHP de bu kapsamda bugün Komisyon'a katılacak 10 üyesinin adını bildirecek...
İHTİSAS KOMİSYONUNA DA GİDECEK
Peki, tersi olsaydı, yani İYİ Parti gibi, CHP de Komisyon’da temsil edilmeseydi, bu hazırlanması hedeflenen kanunları engeller miydi?
Hemen belirteyim engellemezdi…
Çünkü TBMM Başkanı'nın önerisi ve Genel Kurul kararıyla kurulacak Komisyon’un yaptırım gücü yok; ancak tavsiye kararları çıkabilir.
Her ne kadar geçmişte Anayasa Uzlaşı Komisyonlarında da olduğu gibi kanunlar üzerinde yapılacak değişiklikte bir uzlaşı sağlanabilir, ama son tahlilde arzu edilen değişiklikler, ihtisas komisyonlarında ve Genel Kurul’da kanunlaşacak.
Örneğin, İYİ Parti Komisyona katılmamış olabilir, ancak eğer TCK’da bir düzenleme gerekiyorsa Adalet Komisyonu’ndaki görüşmelerde doğal olarak onlar da yer alıp oy verecek.
AK PARTİ VE MHP OYLARI YETER
Meseleye buradan bakıldığında aslında İYİ Parti, CHP veya Yeni Yol’un grup olarak oluşacak komisyonda bulunmalarının sayısal etkisi yok.
Çünkü bırakın DEM’in katkısını, AK Parti ve MHP, hem ihtisas komisyonları hem de Genel Kurul’da oylarıyla kanun çıkarmak için gereken salt çoğunluğa sahipler.
Eve Dönüş’e ilişkin yasalar ile Öcalan ve hapishanelerde bulunan diğer PKK’lılarla ilgili kanuni düzenlemeler de yapılabilir.
Ancak, siyasal sorumluluğun paylaşılmasıyla sağlanacak toplumsal desteğe ulaşılamaz…
O da tepkiyi arttırır ve sonuçta arzu edilenin ötesinde bir noktaya ulaşılır.
Bugüne kadar 11 kez denenip başarısızlıkla sonuçlanmasının gerisinde yatan neden de bundan öte değildi...
Dolayısıyla eğer diğer partilerden de bir katkı bekleniyorsa, onların tabanlarını tatmin edeceği bir yetkiyle de donatılması, en azından seçmenini ikna edecek oydaşma modeliyle 3/5 veya 2/3 nitelikli çoğunlukla karar alınması sağlanır.
Yoksa muhalefet partilerinin bir etkisinin olmadığı yerde bulunmasının anlamı kalmaz.
CHP Grup Başkanvekili Emir'in de dün aktardığı gibi TBMM Başkanı Kurtulmuş da konuya bu açıdan yaklaşmış ve nitelikli çoğunlukla karar alınmasının tercihi olduğunu, diğer partilerin de bu yönde taleplerinin bulunduğunu aktarmış.
Böylece CHP veya Yeni Yol, Komisyon’dan dışlanmadan sorun çözüldü; sürecin bu noktaya gelmesinde büyük emek veren MHP ve DEM tabanından sırf bu nedenle sürecin topal kalması ihtimaline karşı gelebilecek tepkilerin de önüne geçildi.
ÇİÇEK: TOPLUMSAL DESTEK OLMADAN ZOR
Anayasa uzlaşı komisyonunda 60 madde gibi bir noktaya gelinmesini sağlayan Türkiye’nin bu konuda en deneyimli siyasetçilerinden, eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek de dünkü sohbetimizde benzer bir yaklaşım gösterdi:
“Geçmişte neden sonuç alınamadığına bakarak gidilirse, bugün sonuç almak için ne gerektiği daha iyi anlaşılır. Herkesin ittifak edeceği bir zeminin yaratılması gerekir ki toplumsal destek bulunarak sonuç alınabilsin. Toplumsal destek olmadan zor ilerler…”
Kamuoyundan gelen tepkiler de aynı yönde olunca ortak paydada buluşma sağlandı ve CHP yarın 10 üye bildiriminde bulunacağını açıkladı.
Görüldüğü kadarıyla Komisyon'un isminde de muhalefetin talepleri gözetilecek...
Geriye Komisyon'un karar alma süreçlerinde beklentilerin ne kadarının karşılanacağı kalıyor.
Geçmiş deneyimleri TBMM'de bizzat yaşamış biri olarak baştan belirteyim, eğer Komisyon'a sadece mikro düzeyli Eve Dönüş yasası misyonu yüklenirse, süreçten beklenen fayda sağlanmaz.
Yıllardır dile getirilen, her kesimin üzerinde "son çare olması gerektiği konusunda uzlaştığı kayyum atama ve tutukluluk" olmak üzere demokratikleşme adımları atılmazsa da süreçten umulan fayda sağlanmaz.
Toplumun ağırlıklı kesiminde "teröristleri bırakmak içinmiş bu kadar uğraş" gibi bir algı oluşur ki; geçmişte süreç tıkanmalarının nedenlerinden biri de bu olduğu unutulmamalı...
Dolayısıyla bazı partilere dirsek gösterip, bazılarının katkısının kısıtlanması veya onların da sesinin duyulması engellenir, demokratikleşme konusunda istenen adımlar atılmazsa, sonuçta tıkanma kaçınılmaz hal alır.
Ayrıca unutulmasın ki sürecin bu kez geldiği noktanın geçmişten çok büyük farkı var; bunu da herkesin görmesi gerekir…