Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Silahla birlikte, lojistik bölgeler de devredildi…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TERÖRSÜZ Türkiye sürecinin içinde olan etkin isim, sohbet ederken şu önemli cümleyi kurdu:

        “Tahminlerimizin ötesinde müspet gidiyor…”

        Ardından “müspet…” tanımlamasına neden olan gelişmeleri sıraladı…

        Örneğin, 11 Temmuz’da PKK silah bırakmıştı; aradan geçen iki haftada yeni silah bırakma söz konusu oldu mu?

        “Evet oldu…” diyerek kulağımıza gelen söylentileri teyit etti…

        Peki, onlar da sembolik törende olduğu gibi, silahları yakma şeklinde mi teslim ettiler?

        Aktarıldığına göre öyle olmamış...

        SİLAH BIRAKMA DEVAM EDİYOR

        Belirlenen, Bağdat ve Erbil yönetimlerinden de yetkililerin tanıklığında silahların teslimi için daha önce kararlaştırılan yere getirip bırakmışlar…

        Bu aşamada silahın bırakılma yönteminin nasıl olduğunun önemli olmadığını belirtti…

        İster yakılarak, ister yüksek elektrik kaynağı ile mekanizmaları çalışmaz hale getirilerek veya doğrudan teslim edilerek olsun, silahın bırakılmış olmasını önemsiyor...

        LOJİSTİK ALAN TERKİ

        Sadece silah bırakılmasıyla da kalmamış, PKK lojistik destek aldığı bölgeleri de terk etmiş; buralarda Türk veya peşmerge güvenlik güçleri alana hakim olmaya başlamış.

        Silahların teslimi öncesinde de, lojistik bölge boşaltılması gerçekleşmiş; tarih öngörülenin ilerisinde gitmeye başlamış…

        Bu bölgelerde bulunan mağaralar veya sığınma alanları, sadece PKK’nın değil, yerine konuşlanması muhtemel başka örgütlerin kullanmasını da imkansız kılmış…

        ÖCALAN’IN DESTEĞİ SÜRÜYOR

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da birkaç kez dile getirdiği gibi, İmralı’da yatmakta olan Abdullah Öcalan’ın tıkanılan noktaları aşmaktaki katkısı da önemli olmuş.

        Ankara açısından şu aşamaya kadar, İsrail-İran çatışması nedeniyle bir hafta kaybedilmiş olsa da aradaki açık kapatılmış…

        Sürecin müspet ilerlediğine ilişkin yaklaşımları da buradan kaynaklanıyor.

        Ancak meselenin bu noktada kalmaması gerektiğine de vurgu yapılıyor.

        YENİ BİR EVE DÖNÜŞ YASASI GEREKİYOR…

        TBMM’de muhtemelen gelecek hafta ortasında oluşması beklenen Birlik Komisyonu’ndan beklenti ise oldukça yüksek.

        En önemli talep de silahı bıraktıktan sonra Türkiye’ye gelecek olanların durumu ile ilgili…

        Bu konuda aynen 2003’te olduğu gibi Topluma Kazandırma veya halk arasındaki adıyla Eve Dönüş Yasası çıkarılması temel amaç…

        Henüz Adalet Bakanlığı’nda bu konuda bir hazırlık yok.

        Ancak Komisyon’un yaz sürecindeki çalışmalarında bu konunun birlikte sonuca bağlanması amaçlanıyor.

        Çünkü TBMM’nin bu konuda geçmiş hafızası da oldukça güçlü; 1991’de ve 2003’te oldukça kapsamlı Türk Ceza Kanunu düzenlemeleri yapılırken, sonraki yıllarda da infaz yasalarındaki düzenlemelerle bu sorun çözülmüştü.

        Bunlardan biri de Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte destek verenlerin cezalandırılmasını” öngören maddesiydi.

        Anayasa Mahkemesi TBMM’ye bu konuda yeni bir düzenleme yapması için süre tanıdı.

        Ancak, kabine bu konuda herhangi bir adım atmayınca TBMM’de de yeni bir düzenleme olmadı, bu maddeden dolayı hüküm giymiş olanlar serbest kaldı...

        Böylece düzenlemeye gerek olmadan da sorunun çözülebileceğine tanıklık edildi.

        CEZAEVLERİNDEKİ DURUM

        Benzer uygulamanın kayyum ve tutukluluğun bir cezalandırma aracı olmaktan çıkarılmasına ilişkin olarak da hayata geçirilmesi hedefleniyor.

        Örgüt adına şu anda cezaevlerinde 360 civarında tutuklu bulunuyor; 512 kişi hakkında da hüküm verilmiş, kararın onanması veya iptali için BİM veya Yargıtay bekleniyor.

        Cezaevlerinde de 4 bini hükmü kesinleşmiş olmak üzere, 4 bin 600 civarında PKK’lı bulunuyor.

        Bunlardan bazılarının cezaevleri yönetimleri tarafından infazlarının geciktirildiği, bazıları hakkında gereksiz nedenlerle infaz yakmalarının olduğuna vurgu yapılıyor.

        Cezaevlerindeki İdari Gözlem Kurullarının sübjektif ve keyfi uygulamalara açık olduğu ve bu yapıların da yeniden ele alınması gerektiğinin altı çiziliyor.

        Benzer uygulamanın Adli Tıp Kurumlarında PKK’dan yargılananlar için yapılan uygulama farklılığında da giderilmesi gerektiğine işaret ediliyor…

        TBMM’den bir ay kadar önce çıkan, son anda FETÖ mensuplarının da yararlanacağının farkına varıldığından dolayı bazı maddeleri geri çekilen pandemi dönemine ilişkin infaz düzenlemesinin de biran önce hayata geçirilmesi arzu ediliyor.

        SÜRE SINIRLI DÜZENLEME

        Eve Dönüş Yasası konusundaki beklenti, Habur olayı ile amacı dışına çıkan yasal düzenlemeden farklı değil.

        Bu kez çok daha dikkatli olunması gerektiğini her iki taraf da işaret ediyor.

        Yani bunun bir şova dönüştürülmemesi gerektiğine vurgu yapılıyor.

        Anımsanırsa, 2003 düzenlemesinde de örgütün feshini, elemanlarının yakalanmasını veya silah bırakıp teslim olmasını, lojistik desteklerin kesilmesinin sağlanmasına katkı verenlerin cezalarının affedileceği hükmü getirilmişti.

        Benzer şekilde terör örgütü tarafından işlenen suçlara iştirak etmemiş ve kanun yürürlüğe girdiği tarihten sonra silahlı mukavemet göstermeksizin kendiliğinden veya vasıtalı olarak teslim olanlara da ceza verilmemesi hükmü getirilmişti.

        Bunlar için 6 aylık bir süre konulmuş, o dönemde de oldukça fazla kişi bu kanundan yararlanmıştı.

        Ancak PKK bunun keyfi nedenlerle daha sonra ortadan kaldırıldığını ve birçok kişinin bu nedenle örgüte tekrar dönüp canlanmasını sağladığına dikkat çekiyor.

        Keyfi nedenlerle bunların ortadan kalkmayacağı konusunda sağlanacak güvencenin eve dönüşü hızlandıracağı belirtiliyor.

        Bununla birlikte 2003 düzenlemesinde işlemiş oldukları suçlar nedeniyle müebbet ağır hapis alanların cezası 12 yıl, müebbet hapis alanların 9 yıl, diğer cezaların da beşte bir oranında indirilerek uygulanması sağlanmıştı.

        Bu da 10-15 yıl arasında hüküm alan bir kişinin hiç cezaevine girmeden serbest kalması anlamına geliyordu.

        Benzer şekilde eğer suçu Türkiye sınırları dışında yani Irak veya Suriye sahasında işlemiş ise onların da ceza almaması yönünde bir düzenleme hedefleniyordu…

        Topluma Kazandırma Kanunu adının verilmiş olması dolayısıyla da örgüt mensuplarına yardım ve yataklık edenler ile suça karışmış olmakla birlikte indirimlerden yararlanıp serbest kalanların kimliklerinin saklanması, gizlenmelerine katkı verilmesi gibi uygulamalar da kanunla getirilmişti.

        SORUŞTURULMAZLIK HALİ VE CEZA BAĞIŞIKLIĞI…

        Beklenti örgüt üyelerine bir “soruşturmasızlık hali” ve “ceza bağışıklığının” getirilmesi de önerilen formüller arasında…

        Örgütün ağır suç kapsamına giren, yönetici veya silahlı militan sayısının 200’ü geçmediği, yönetim kadrosu açısından düşünüldüğünde de bu sayının 50-70 arasında kaldığı var sayılıyor.

        Toplam militan sayısının ise 1400’ü geçmeyeceğine vurgu yapılıyor.

        Burada hedef ise sadece silahların teslimi ile bitmiyor, bugüne kadar lojistik destek buldukları ve yaşam alanı olarak kullandıkları kampların da terk edilip, mümkünse Türkiye’ye dönmeleri arzulanıyor.

        Hatta Bağdat yönetimi de başta Mahmur Kampı olmak üzere, kendi içindeki kampların tamamen kapatılması konusundaki kararlılığını sürdürüyor.

        PKK’nın Mahmur yönetimi de bir süredir Bağdat yönetimi ile aralarında yaşanan gerilimden hoşnut olmadığını bölge gazetelerinde sıklıkla dile getiriyor ve kamp sakinlerinin Türkiye’ye dönmek istediğini, bu konuda yasal güvence aradıklarına vurgu yapıyor.

        Görünen o ki süreçte bugüne kadar bir sorun yok.

        Zaten süreci gözeten ve yöneten Türk istihbarat ve güvenlik birimleri de geçmiş dünya örneklerinden yararlanarak adım atmış, silah bırakmadan önce zemini iyi hazırlamış.

        PKK’nın yaşlanan ve Suriye’deki yapının da kendilerine soğuk yaklaştığı yönetim kadrosu da sürecin biran önce bitmesi konusundaki kararlılığı koruyor; Öcalan’ın İmralı’dan gerçekleştirdiği temaslar da onları buna zorluyor.

        En büyük sorun ise bazı ülkelerin istihbarat örgütlerinin süreci zehirlemek için yaptığı girişimler.

        Nitekim, önceki gün bir SİHA’dan atılan bomba motosiklet ile giden bir kişinin ölümüne neden olmuş.

        PKK ve bölgedeki diğer güçler SİHA’nın İran’ın yakın bölgede bulunan güçlere ait olduğunu tespit etmiş…

        Benzer şekilde İsrail’in de bölgede boş durmadığına dikkat çekiliyor.

        En büyük faaliyetini de Suriye sahasında yürütüyor.

        Dürzilerin son dönem hareketlenmesinin ardında İsrail’in olduğu açık gerçek.

        Dürzilerin bir özerklik alması ise emsal teşkil edecek ve başta SDG ve Araplar olmak üzere herke bunu isteyecek ve Suriye çok parçalı hale gelecek.

        Türkiye bunun olmaması için elinden gelen çabayı gösteriyor.

        Şam’ın Türkiye’den yardım çağrısının gerisinde de bu durum yatıyor…

        İÇERİSİ DE İKNA OLMALI

        Bu arada meseleye sadece örgüt açısından da yaklaşılmıyor.

        Terörle mücadele amacıyla oluşturulmuş, örneğin “köy korucusu” adı altında örgütlenmiş yapılara ilişkin de düzenleme şart görünüyor.

        Konunun bir başka uzmanı, son günlerde TBMM’deki muhalefetten çok dışarda oluşan gizli muhalefetten çok çektiklerini belirtti.

        Sürecin aksaması, geçmişteki gibi hayata geçirilmemesi için her yolun denendiğini, bunun parlamento içindeki partileri etkileyecek boyuta kadar getirilmek istendiğine dikkat çekti.

        SİLAHLA HAK ARAMA YÜZYILI KAPANDI…

        “Bazen, şeytan taşlamaktan, iş yapamaz hale geliyoruz” dedi.

        Durum böyle olsa da süreç konusunda Ankara’da ağırlıklı görüş bu kez sonuç alınacağı noktasında…

        Önemli olan da bu inancın varlığı.

        IRA (İrlanda), ETA (İspanya), ACE (Endonezya), FARC (Kolombiya), MORO (Filipin), ANC (Güney Afrika)…

        Buna bir de Marksist-Leninist yapısı, kırsalda örgütlenmesi açısından PKK ile çok benzer olan, hatta lideri de içeri atıldıktan sonra, bir grubu da uyuşturucu işlerine giren Peru’daki Aydınlık Yol örgütünü de ekleyebiliriz…

        Yok, aslında birbirlerinden farkı…

        Ama hiçbirisi de bugün yaşamıyor veya kör topal kalmış yerinden kalkamaz halde debeleniyor…

        Başkaldırıya çoktan elveda diyen yenidünya düzeninde, silahlı mücadele ile hak alma yüzyılı çoktan kapandı, eski yöntem işlemiyor…