Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Ortak iyilik terk edilince…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BİR ülkede kötü olayların meydana gelmesinin nedeni, o ülkenin yöneticisinin kural tanımayan, aymaz tutumu mudur?

        Yoksa toplumun buna izin vermesi mi?

        Üzerinde güneş batmayan imparatorlukların, son günlerine hükmedenlere baktığımızda, sorunun yanıtı kendiliğinden geliyor...

        Bu dönemin en iyi örneklerinden biri de ABD Başkanı Donald Trump…

        Önce üniversitelere saldırdı, ardından bu okullarda okuyan yabancı öğrencileri sınır dışı etmek için kolları sıvadı, bazı ülke vatandaşlarına ABD’ye girişi yasakladı…

        Bütün bu uygulamaları da sonunda ülkede belki bilerek, ya da bilmeyerek olayları başlatmasına yetti.

        Los Angeles’ta hafta sonu, göçmenlerin geçmişte ABD vatandaşı yakınları ile onlara destek verenlerin gösterisine sahne oldu…

        Trump bu gösteriyi kendisi için fırsata çevirmek için anında kolları sıvadı.

        Toplu gösteri yapanlara karşı orduyu harekete geçirdi…

        Yasalar gereği yetkisi olmadan bunları yaparken, kendince 1700’lü yıllarda çıkmış bir “isyan yasasına” dayandı…

        Gerekirse bunu uygulamaya sokacağını söyledi...

        Eyaletin ve Los Angeles’in güvenliğinden bizzat sorumlu olan, kendisine karşı cephedeki Demokrat Parti’den seçilmiş Vali Gavin Newsom’un da tutuklanmasını istedi…

        Gazeteciler, “Vali Newzon hangi suçu işledi ki tutuklanmasını istiyorsunuz?” diye sordu…

        Trump’ın yanıtı, karizmatik otoriter kimliğiyle uyumluydu:

        Bence onun asıl suçu valilik için aday olması. Çünkü çok kötü bir iş çıkardı…”

        Özetle, valiliğe aday olup, kendilerini yenmesini kötü bir iş olarak kabul ediyor.

        Aslında bu yanıtı 1945’te Naziler tarafından idam edilen teolog Dietrich Benhoeffer’in hapishane günlüklerinde yer alan “Aptallık Teorisi”ni bir daha haklı çıkarıyor…

        “Kötülükle mücadele edilebilir, ama aptallıkla asla…”

        İMPARATORLUKLARA SON HÜKMEDENLER…

        Bir başka teolog, gazeteci- yazar, aktivist Chris Hedges de önceki gün benzer bir makaleyi kaleme almış.

        Aslında Chris Hedges’i Yugoslavya’nın parçalanması sürecinden, 1995’li yıllardan tanıyoruz…

        Sırp kasaplarının Boşnakları öldürüp toplu mezarlara koyduğunun ilk görüntüsünü içinde bulunduğu ekiple sergilemişti.

        Burada da kalmayıp, Irak başta olmak üzere birçok çatışma bölgesinden insan hakları ihlallerini sergilemişti.

        Hedges, Trump’ın, kendi tanımıyla Los Angeles’teki “isyanın” başlamasına yol açan kararlarını yorumlamış…

        “Aptalların Kuralı” başlığını taşıyan makalesine, “Ölen imparatorlukların son günlerine aptallar hükmeder” diye başlıyor.

        Roma, Maya, Fransız, Habsburg, Osmanlı, Romanoff, İran ve Sovyet hanedanlarını anımsatıyor.

        İmparatorlukların, gerçeklikten uzaklaşan, uluslarını yağmalayan ve gerçekle kurgunun ayırt edilemez olduğu yankı odalarına çekilen yozlaşmış yöneticilerinin aptallığı altında çöktüğünü söylüyor.

        TRUMP’I BENZETTİKLERİ…

        Trump’ı, ülkenin yıkılış sürecinde büyülü güçlere ulaşmak için çılgın harcamalar yapan Roma İmparatoru Neron, ölümsüzlük iksirinin peşinde koşan Çin İmparatoru Qin Shi Huang, ve 1917 devrimi döneminde Tarot kartları ile ruh peşinde koşan Rus Çarı’na benzetiyor…

        Bir de Hitler’i sıraya koyuyor…

        “GERÇEKLİĞİN KAYBI…”

        Kitlelerin bu kişilerin büyüsüne kapılmasının nedenini de siyaset felsefecisi Eric Voegelin’in “gerçekliğin kaybı…”" teorisine dayandırıyor.

        Aslı kopya olan, asla gerçekleşmeyecekleri gerçek gibi pazarlayanların ülkelerinin çöküşünü hızlandırdığına vurgu yapıp, şu tespitte bulunuyor:

        “Entelektüel yetenekleri sınırlı, ahlaki pusulaları olmayan, son derece beceriksiz ve kendilerini küçümseyen ve reddeden, yerleşik seçkinlere öfke dolu olan bu kişiler, dünyayı dolandırıcılar ve megalomanların oyun alanına dönüştürüyorlar...”

        Chris Hedges burada da kalmıyor, yakın geçmişte Trump’ın Harvard Üniversitesi’ne başlattığı saldırıları da anımsatıp devamını getiriyor:

        “Üniversitelere savaş açıyorlar, bilimsel araştırmaları yasaklıyorlar, aşılarla ilgili şarlatan teorileri kitlesel gözetimi ve veri paylaşımını genişletmek için bir bahane olarak pazarlıyorlar, yasal ikamet edenleri haklarından mahrum bırakıyorlar ve ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi'nin (ICE) korku yaymak ve pasifliği sağlamak için yaptığı gibi haydut ordularını güçlendiriyorlar...”

        Benhoffer’ın da altını çizdiği noktayı, Hedges de dile getiriyor, “Ne kadar kötüleşirse, o kadar aptallaşıyorlar” diyor…

        RADİKAL KÖTÜLÜK

        Naziler için kurulan mahkemeleri izleyip kaleme alan düşün insanı, yazar Hannah Arent’in o meşhur sözüne atıf yapıyor:

        “Radikal kötülüğü gönüllü olarak benimseyen bir toplumu, kolektif düşüncesizliğe götürür… Durgunluktan kurtulmak için çaresizce çırpınan, kendilerinin ve çocuklarının sıkıştığı, umutsuz ve çaresiz bir durumda olan ihanete uğramış bir nüfus, ilerlemek için çaresizce çabalarken, etraflarındaki herkesi sömürmeye şartlandırılır…”

        “EN İYİ YAPTIĞI ŞEY GÖSTERİDİR…”

        Açık ve demokratik toplumlarda bu tutumları sergileyenler kınanıp dışlanırken, gerçekliği kaybetmiş toplum tam tersi şekilde tutum alan bir yapıya dönüşür…

        Yüz yıllardır ahlak ve siyaset üzerine geliştirdiği felsefesi süregelen Platon’un o meşhur sözündeki gibi:

        “Bir toplum ortak iyiliği terk ettiğinde, her zaman ahlaksız şehvetleri serbest bırakır - şiddet, açgözlülük ve cinsel sömürü - ve büyülü düşünceyi besler…”

        Filozof Guy Debord’un modern toplumu anlatırken kullandığı, “Gösteri Toplumu…” teorisine benzer bir yaklaşım sergiliyor…

        Şu cümlesi de en iyi kanıtı olarak kendini sergiliyor:

        “Bu ölmekte olan rejimlerin iyi yaptığı tek şey gösteridir. Bu ekmek ve sirk gösterileri - Trump'ın 14 Haziran 2025’teki doğum gününde yapılacak 40 milyon dolarlık Ordu geçit töreni gibi - sıkıntılı bir nüfusu eğlendiriyor.”

        Ülke sıkıntılı bir döneme sürüklenirken, üniversiteler isyan ederken, oy verenler vaat ettiklerine ulaşmamışken, buldozer gibi her şeyi yıkıp geçen, Elon Musk gibi en yakın olduklarıyla da kavga eder hale gelen Donald Trump, sadece ülkesine değil, dünyaya da sorun ihraç ediyor…

        Los Angeles’ta yaşananlar da bunun en iyi ispatı olarak duruyor…

        ***

        FERDİ BAŞKAN…

        ÜÇ hafta kadar önceydi…

        Belediye’nin bazı işleriyle ilgili olarak Ankara’ya gelmişti…

        Akşam yemekte buluştuk…

        Cep telefonuna yüklediği demo uygulamasını yemek süresince anlattı, nasıl işlediğini gösterdi…

        Kent yaşamını yapay zeka buluşturan, basit yöntemle sorunu çözen, ihtiyaç sahiplerine desteğin hemen ulaşmasını sağlayacak uygulamayı gösterdi…

        Anlattıkça heyecan duyuyor, Manisa’ya olan aşkını dizelere döker gibi konuşuyordu…

        Hebertürk’te yayınlanan Yolların Hikayesi Programımızın çekimi için Kasım ayında gittiğimizde de aynı tutumdaydı…

        Program çekimimizin Muradiye Camii bahçesinden olması konusunda da ısrarlıydı…

        Cami’ye gidince nedenini anladım…

        Mimar Sinan’ın Ege’deki tek eseri olan Muradiye Camii’ni restore ettirmiş, bahçesine de harika bir Sinan heykeli diktirmişti…

        KENDİ KENDİNİ MAHKUM ETTİRDİ

        Cenazesi dün kalkerken de şahit olduğumuz gibi Manisa’nın her sorununa hakimdi…

        Çekim sırasında sokaktan geçenlerin ağırlıklı bölümüne de adıyla hitap ediyordu.

        Şaşırıp sormuştum bu kadar ismi nasıl aklında tuttuğunu…

        “Mahallem, burada büyüdüm. Bu camiinin bende manevi bir yönü de var” demişti…

        Tanışıklığımız Mimarlar Odası Başkanlığı dönemine dayandığı için geçmişi anımsatıp sordum:

        “Mimarlar Odası Başkanlığı döneminizde, Büyükşehir Belediyesi’nin burnundan getirdiniz. Bugün Büyükşehir Belediye Başkanı olan Ferdi Zeyrek, o günkü Başkan Ferdi Zeyrek’e ne diyor?”

        Kahkaha attı…

        “Biliyor musunuz, kendi açtığım davayı, kendim kaybettim” diye söze girdi…

        Mimarlar Odası Başkanlığı sırasında, Manisa Kent Planı’nın uygun olmadığı gerekçesiyle dava açmış.

        Büyükşehir Belediye Başkanı olunca kendi açtığı davayla yüz yüze kalmış.

        Mahkeme, Oda Başkanı Ferdi Zeyrek’i haklı bulup, Büyükşehir Başkanı Ferdi Zeyrek’in başında olduğu Belediye’nin kent planını iptal etmiş…

        “Seçimi de bu tutumum kazandırdı. Halk, ‘madem bu kadar çok eleştiriyorsun, gel sen yap’ diye göreve getirdi. Şimdi halkla birlikte yönetiyoruz…”

        BİR RÖLENİN MALİYETİ

        Manisa tutkunu, herkesle dost, konuşmaları huzur dolu olan bir insanı dün Hak yoluna uğurladık…

        Düşündükçe şu soru zihnimi kemiriyor…

        İyilik timsallerinden Ferdi Zeyrek’i neden kaybettik?

        Yanıtı çok basit, kaçak akım rölesinin çalışmamasından…

        Peki, bu cihaza ulaşmak, yenisi ile değiştirmek çok mu zordu?

        Yıllardır elektrik işleriyle uğraşan Orhan Gürbüz ustayı arayıp sordum…

        “Yeni bir havuzun bütün aksamı ile elektrik sisteminin maliyeti en çok 25-30 bin lira olur… Bir kaçak rölesi ne ki!...”

        Piyasa fiyatlarına baktım, tri-faze, 4 kutuplu, 30 mA insan koruma özellikli kaçak akım rölesi fiyatı 800 liradan başlıyor, en pahalısı ise 4 bin lira…

        Bir ihmalin karşılığı ise yaşamla ödeniyor.

        Ferdi Başkanım, Hak yolun açık, ruhun revan, devrin daim olsun…