Amerikan Başkanı Donald Trump ile Ukrayna Cumhurbaşkanı Vlodimir Zelenski dünyanın gözleri önünde birbirlerine girdiler; daha doğrusu Trump baba, amca vesaire bir aile büyüğü imişcesine Zelensky’ye fırça üstüne fırça çekti ve Beyaz Saray’dan kapıdışarı etti.
Ukrayna dünyanın gündeminde artık Gazze’nin de önüne geçti! Beyaz Saray’dan kovulan Zelenski, tam bir mağdur edâsı içerisinde kendisine kucak açan Avrupa’da kapı kapı dolaşıyor!
Biz, Ukrayna’yı eski asırlardan itibaren ve gayet yakından bilirdik, zira Ukraynalılar, özellikle de orada yaşayan Kazaklar ile defalarca karşı karşıya gelip savaşmıştık...
Ama, Ukrayna Kazakları’nın Kazakistan’da yaşayan ve aramızda kan bağı bulunan Kazaklar olduğunu zannetmeyin; onlarla hiçbir alâkaları yoktur... Ukraynadakilere “Kosak”, bir kısmına da “Zaparojya Kazakları” denir; Dinyeper Nehri’nin kuzey taraflarında yaşarlar, Hristiyandırlar; tarihlere savaşçı, kural tanımaz ve yağmacı olarak geçmişlerdir...
1962’de çevrilen, başrollerini Yul Brynner ile Tony Curtis’in oynadıkları ve konusunu Ukraynalı meşhur yazar Nikola Gogol’un bir romanından alan “Taras Bulba” isimli meşhur filmi seyretmiş yahut işitmişsinizdir...
Ukrayna Kazakları, işte “Taras Bulba”nın konusu olan millettir...
YENİKÖY’E KADAR GELDİLER
Moldavya’dan Hazar Denizi’ne kadar uzanan ve Kazaklar’ın yaşadığı geniş step bölgesinin batısı tarih boyunca asilerin sığınma mekânı idi. Buralarda Lehistan’dan ve Rusya’dan kaçmış Zaporog ve Terek Kazakları yaşar, hayatlarını saldırılardan elde ettikleri ganimetlerle sürdürürlerdi.
Zaparoglar 16. yüzyılın sonlarından itibaren Karadeniz’deki Osmanlı şehirlerine cüretkâr saldırılar yapmış; Akkirman’ı, Kili’yi, Tuna kıyılarını, Kefe’yi, Trabzon’u ve Sinop’u yağmalamışlar; hattâ 1615’te, 1620’de ve 1624’te İstanbul’un Karadeniz kıyılarına saldırmışlardı.
Osmanlı donanması, Kazak saldırıları karşısında Karadeniz kıyılarında devriye gezerdi. Ancak büyük gemiler, Kazaklar’ın “şayka” denen küçük ve süratli savaş tekneleri karşısında varlık gösteremiyordu...
“Şayka” kolayca hareket edebilen, omurgası derin olmayan ve güvertenin etrafını çevreleyen, gemiyi dalgalardan ve mürettebatı da mermilerden koruyan yüksekçe bir kemeri bulunan kürekli bir tekne idi. 50 kişi taşıyabilirdi ve özellikle rüzgârsız havalarda büyük gemilere ciddî zararlar verebilirlerdi.
Zaporog Kazakları bundan 401 sene önce, 1624’te, tahtta Dördüncü Murad bulunduğu sırada şaykaları ile İstanbul’a kadar gelip Yeniköy’ü yağmaladılar!
Tarihçi Naima, meşhur eserinde bugünün Türkçesi ile baskını şöyle anlatır:
“Donanma Kefe tarafında meşgul iken Don Kazağı, Karadeniz’i boş bulup 150 adet şayka ile 20 Temmuz 1624’de Boğaz Hisarı’na gelip, Yeniköy’ü yağmaladılar ve birkaç dükkânı yaktılar. Yağmanın haber alınmasından sonra bostancılar ve yeniçeriler İstanbul’dan gemilere bindirilip hemen Yeniköy’e gönderildi. Bunları gören Kazak eşkiyası bir an durmadı ve denize firar etti. Mel’unluğun böylesi ve Boğaz’a hücum hiçbir tarihte işitilmiş değildi”...
Don Kazaklar’ı 1637’de de Azak Kalesi’ni de ele geçirip kale sâkinlerinin tamamını öldürdüler. Kaleyi sonraki senelerde geri alabildik ama Kazaklar yüzünden Rusya ve Lehistan, yani Polonya ile sık sık krizler yaşadık. Neticede, birbirine düşman olan Ruslar ile Polonyalılar bize karşı ittifak yaptılar; Polonya giderek güçlendi ve Viyana önlerinde 1683’te Leh ordusundan büyük bir darbe yememize, yani “Viyana Bozgunu”nu yaşamamıza kadar uzandı.
KIRIM’DA DA BAŞIMIZA BELÂ OLDULAR
Ukrayna Kazakları ile son defa Kırım Savaşı sırasında,1854’te karşılaştık...
Aralarında bizim de yeraldığımız Müttefikler, Sivastopol’un 6 kilometre kadar güneyinde bulunan Balaklava limanını herhangi bir direnişle karşılaşmadan işgal etmişlerdi. Balaklava, Sivastopol’ü hedef alan çevirme harekâtının parçasıydı ve limana İngiliz birlikleri yerleştirilmişti.
Kırım Savaşı’nın en kanlı çarpışması işte burada, Balaklava çevresinde yaşandı...
Ruslar, 25 Kasım günü limana karşı yoğun bir topçu ateşi açtılar. İngiliz tarihleri, başında Don Kazakları’nın bulunduğu Rus topçusuna karşı İngiliz süvarisinin büyük bir saldırıya geçtiğini, bataryaların susturulduğunu ama 600 İngiliz askerinin saldırı sırasında can verdiğini yazacaktı. Hadise, İngiliz kamuoyunu büyük bir şaşkınlığa düşürmüş ve İngiliz savaş tarihine bir efsane gibi girmesinin yanısıra, İngiliz edebiyatına da konu olmuştu.
Ama, İngilizler Balaklava Muharebesi konusunda sahtekârlık etmişlerdi, zira o gün can veren 600 kişi İngiliz değil Türk askeri idi ve İngiliz birliklerini Rus topçusundan korumak için şehid olmuşlardı! İngiltere hadiseyi tam tersine çevirmiş, yalan bir tarih yazılmış, üstelik “İngiliz askerleri Türkler’in hatası yüzünden canlarından oldular” suçlamasına muhatap kalmıştık.
Bu tarih sahtekârlığını ortaya çıkartanlar yine İngilizler oldu, hattâ Balaklava yalanının belgesel bir filmini de yaptılar.
İleride bu belgeselden de bahsedeceğim...
İşte, şimdi dünya gündeminin ilk sırasını işgal eden Ukrayna ile geçmişteki ilişkilerimizden şimdilik birkaç enstantane...
Rus ressam İlya Repin’in 1881’de yaptığı “Türk Sultanı’nın mektubuna cevap yazan Kazaklar” tablosu...