Önce, İstanbul’da bundan tam 117 sene önce yaşanan utanç dolu bir hadiseyi anlatayım:
1899’da Hollanda’nın Güney Afrika’daki eski sömürgeleri olan ve daha sonra İngiliz hakimiyetine geçen Transvaal Cumhuriyeti ile Özgür Orange Devleti’nin “Boer” denen halkı İngiltere’ye başkaldırmış ve üç sene devam edecek olan bir savaş başlamıştı.
O senelerde Türkiye’de iktidarda bulunan İkinci Abdülhamid’in İngiliz baskısı altındaki Hollanda asıllı Boerler’i desteklemesi üzerine hükümdara zaten karşı olan Türk entellektüelleri İngiltere’nin tarafını tuttular. Londra’nın tam bir sömürgeci ruhuyla hareket ettiğinin ve Boerler’e karşı insanlık dışı baskılar uguladığının farkında değil idiler ve muhalif olmanın getirdiği körlüğün neticesinde “Abdülhamid hangi tarafı desteklerse diğer tarafı tutmamız gerekir” diye düşünüp İngiliz sömürgeciliğinin yanında yeralıyorlardı.
İngiltere, o dönemde dünyanın en büyük sömürgeci gücü olmasına rağmen, Abdülhamid karşıtı Türk entellektüellerin gözünde “dünyanın en demokratik ve insanî devleti” idi ve bu kanaat senelerce devam edecekti...
Derken 1908’e gelindi, Abdülhamid 30 sene önce askıya aldığı anayasayı 23 Temmuz 1908’de tekrar yürürlüğe koymak zorunda kaldı ve Türkiye’de “İkinci Meşrutiyet” dönemi başladı!
İngiltere’nin İstanbul’daki büyükelçisi Louis du Pan Mallet, Meşrutiyet’in ilânından önceki günlerde Türkiye’de değildi ve şehre anayasanın yeniden yürürlüğe konduğu 23 Temmuz 1908’e geldi.
İşte o gün, utanç dolu bir hadise yaşandı...
Büyükelçi Mallet, Sirkeci İstasyonu’na tren ile gelmişti. Abdülhamid’in muhalifi ve İngiltere’nin dostu olan ne kadar Türk varsa istasyonda idi ve Mallet’yi alkışlarla, “Yaşa”, “Vârol” haykırışları ile karşıladılar.
Ama sevinç gösterileri kâfi gelmedi ve asıl rezalet bundan sonra başladı: Gençler, büyükelçinin bindiği sefarete ait arabanın atlarını çözüp kenara çektiler ve arabayı kendileri çekmeye başladılar; yani Abdülhamid’e muhalefetlerinin sevki ile İngiliz Büyükelçisi’nin güle-oynaya atı oldular!
Muhalifler, İngiltere’ye yaptıkları bu yalakalığı kâfi görmemiş olacaklar ki, ertesi gün heyet teşkil edip İngiliz Büyükelçiliği’ne gittiler; Büyükelçi Mallet’e “başarı temennilerini” sundular ve Büyükelçi’nin kupkuru bir teşekkürü ile mestolmuş vaziyette binadan ayrıldılar!
OLAYIN ŞAHİDİ ANLATIYOR...
Sirkeci İstasyonu’na büyükelçiyi karşılamaya gidenler arasında Türk Edebiyatı’nda çok önemli yeri olan “Servet-i Fünun” dergisinin yayıncısı Ahmed İhsan Bey de vardı. Ahmed İhsan Bey, seneler sonra, 1930’da yayınladığı “Matbuat Hatıralarım” isimli eserinde gençlerin arabaya at yerine kendilerini koşmalarını bugünün Türkçesi ile şöyle anlatacaktı:
“...Abdülhamid’in zalim idaresinden yanmış olan Türk aydınları, müstebit padişahın İngiltere’ye karşı güvensizliğini, İngiltere lehine “en doğru işaret” kabul etmişti.
Türk aydınları âdetâ derin bir görüş hatasına, renk körlüğüne uğramışlardı. Bu aldanışa ben de dâhildim, bütün yeni edebiyat ailesi de aynı kanaatte idi. Biz o zaman İngiltere’yi dünyanın en hürriyetperver, en insaniyetli idaresi sanıyorduk; zaten bu inanışın sevki ile 1908 inkılâbında aydınların ruhunda derin bir İngiliz muhabbeti vardı ve o kadar yüksekti ki, 1908 Temmuzunun 23’ünde İstanbul’da olmayan İngiliz Büyükelçisi Malet şehrimize döndüğü zaman Sirkeci İstasyonu’nu baştanbaşa doldurmuştuk. Büyükelçiyi candan ve gönülden alkışlıyorduk; nihayet coşkun gençler sefirin arabasını çeken atları söktüler, arabayı kendi kolları ile çektilerdi!
Bu hadiseyi yazmaktan maksadım, Meşrutiyet’in ilânına kadar Türk aydınlarının siyasî meylini ve inançlarını göstermek içindir. İngiliz muhabbeti yüzünden Boer Savaşı’nda hepimiz bilmeden zavallı Boerler’in aleyhine ve İngilizler’in lehine koşuşuyorduk.
...Bu abartılı hislerden istifade emeline düşen birkaç siyaset dellâlı bizimkilere baş olmuşlardı; İngiliz sefarethanesine bir heyetle gidip sefîre yürekten başarı dilekleri ifade edilecekti. Abdülhamid devrinde yabancı bir elçiliğe ve bir elçiye değil, yabancı ülke vatandaşı olan önemsiz bir adama bile müracaatın ne kadar tehlikeli olduğunu o zamanı yaşamış olanlar çok iyi anlarlar. Bu hareket müthiş bir tehlike ve bir delilik idi. Tevfik Fikret ile ikimiz bu fikirde idik. Fakat arkadaşlarımızın çoğu başka türlü düşünüyorlardı. ‘Bu gösteriden ne fayda çıkar? Böyle büyük tehlikeli hareket yerine memleketin hayrına başka bir iş görülsün’ diyenlerimiz vardı. Fakat anlatılamıyordu. Nihayet aramızdan İsmail Kemal Bey’in teşvikine kapılan arkadaşlarımızdan bir grup gidip bu gösteriyi yaptılar ve kuru teşekkürle döndüler!”.
ARTIK AĞLAYIP SIZLAMA DEVRİNDEYİZ!
Şimdi devir değişti, geçmişte dünyanın en güçlü devleti olan İngiltere’nin yerini Birleşik Amerika aldı ama İngiltere bağlılığı bazı çevrelerin şuuraltında hâlâ devam ediyor...
Meselâ ana muhalefet liderimiz, İmamoğlu meselesinde yorum yapmayan İngiliz Başbakanı Keir Starmer’e “kırgın olduğunu” söylüyor ve “Bu nasıl dostluk, bu nasıl kardeş parti, bu nasıl demokrasiyi birlikte savunmak? Demokrasinin beşiği İngiltere ve bizim kardeş partimiz İşçi Partisi buna nasıl sessiz kalabiliyor?” diye soruyor. Başka birileri de İngiliz dergilerine yazılar gönderip Türkiye’yi şikâyet ediyorlar...
Ama, yine de şükredelim: Türkiye’de artık koşum takımlarını sırtına alıp İngiliz elçisinin arabasını at gibi çekmeye kalkışanlar kalmadı, sadece “Ââââh İngiltere, vâââh İngiltere! Neredesin? Kurtar bizi!” diye ağlaşıp duranlar var!
ÖNEMLİ BİR NOT: 1908’de İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Gerard Lowther idi ve Louis du Pan Mallet, bu göreve 1913’te gelmişti. Ahmed İhsan Bey, hatıralarının 1930’da yayınlanan ilk cildinin hadiseden bahsettiği 106. sahifesinde İngiliz Büyükelçisi olarak Mallet’in ismini veriyor ve Abdülhamid muhaliflerinin onun arabasını çektiklerini yazıyor. Bu durumda ya Ahmed İhsan Bey diplomatın ismini yanlış hatırlıyor veya düşük bir ihtimal de olsa, kendilerini atların yerine koyan muhalifler arabayı 1913’te çekmişler.