Dün akşam Niyazi Sayın’ın göçüp gittiğini öğrenince üzüldüm, hem de çok üzüldüm, bir dostun ardından yapılması gerekenleri yaptım ve sonra gayrıihtiyari şekilde “Başka kim kaldı?” diye düşündüm.
Ama, aklıma hiçkimse gelmedi! Durakta eski İstanbul’un kültürünü, âdetlerini, zerafetini ve hattâ hergeleliğini temsil eden tek bir kişinin bile kalmadığını farkedip ürperdim. Niyazi Bey son yolcu idi ve gitmişti!
Niyazi Sayın’ın kim olduğunu yazmak ve hakkında birşeyler söylemek bence gereksizdir. Bilenler zaten bilirler, bilmeyenler de merak ettikleri takdirde şimdilerin bilgi kaynağı olan internette bulup öğrenebilirler...
Dolayısı ile bana, vefat eden ve çok sevilen bir dostun hâtırasını yâdetmek düşüyor...
O NESİL GİTTİ, ARTIK YOK!
Okuyup yazmak, hiç durmadan öğrenmek yahut sular seler gibi lisanlar konuşmak bilgili olmak mânâsına gelmez. Bilgi ve özellikle de entellektüellik, çocuklukta ve gençlikte içerisinde bulunulan çevreden elde edilir. O çevre kültür ile içiçe, renkli ve çoşkulu ise size verdikleri ile beslenir, kitaplarda yazmayan bilgileri öğrenirsiniz; şayet yeteneğiniz de var ise entellektüel boyutunuz artar ve bir yerlere gelirsiniz!
Niyazi Bey böyle bir çevrede, Necmeddin Okyay, Mesud Cemil, Zeki Ârif, Üsküdarlı Ali Efendi, Halil Dikmen, Saka Ali Dede, Nafiz Efendi ve Eşref Ede gibi Osmanlı’nın son dönemini görüp bilenlerin arasında yetişmişti ve bu kişiler ile birarada olup birşeyler öğrenen yetenek sahibi bir gencin ilerleyen senelerde bir seviye elde edememesi ihtimal dışı idi.
Onun “son yolcu” olduğunu ve arkasında artık tek bir kişinin bile kalmadığını söylememin sebebi, işte bu: Böyle bir muhitin artık mevcut olmaması... Hakikaten yetenekli, hevesli ve gayretli olan bugünün gençleri istedikleri kadar okuyup birşeyler öğrenmeye çalışsınlar, çabaları bir yere kadardır; zira sahip oldukları bilgilerin üzerine şart olan cilâyı çekecek olanlar, yani imparatorluk dönemini görmüş nesil yahut Niyazi Bey’i yetiştiren Üsküdar sâkinleri artık yoktur! Cilâ çeken neslin sona ermesi bir tarafa, ortalık artık birşeyler öğrenme heveslilerinin edinmiş oldukları bilgiyi kazıyan ve kişiyi odun misâli ortada bırakanlar ile doludur!
EN ESKİ FENERLİ FUTBOLCU İDİ...
Niyazi Bey’in vefat haberinin duyulmasının ardından sosyal medyada yeralan mesajlarda emsali artık gelmeyecek olan neyzenliğinden ebruculuğuna, fotoğrafçılığından tesbihçiliğine kadar çeşit çeşit sıfatlar kullanıldı ve bütün bu alanlarda üstad olduğu söylendi...
Rahmetlinin özellikleri gerçi sadece bunlardan ibaret değildi, güzel olan herşeye meraklı idi ve bütün bunlardan zevk almayı da bilirdi ama yollanan mesajlarda hayatının bir dönemi göz ardı edilmişti: Futbolculuğu…
Bir sohbetimizde anlattığına göre, gençlik yıllarında bir sene boyunca Fenerbahçe’nin genç takımında oynamıştı ve yaşayan en eski Fenerli futbolcu kendisi idi...
Bu klübü niçin seçtiğini sorduğumda, “Futbol ayakkabısı verdikleri için Fenerli oldum” demişti. “Ayakkabı hem bulunmuyordu, hem de bulunsa bile çok pahalıydı ve almamız imkânsızdı. Fenerbahçe genç ve amatör takım oyuncularına ayakkabı dağıtırdı, futbol ayakkabısı aşkına Fener’li oldum, ertesi sene de askere gittim”.
Yıllardır yazıp söylüyorum: Türk Müziği, Münir Nurettin’in 1981 Nisan’ında vefatı ile zaten rahmet-i rahmana kavuşmuştu ve defni de dün gece Niyazi Sayın’ın göçüp gitmesiyle tamamlandı...
Her ikisinin, musikinin ve Niyazi Bey’in ruhlarına el-fatiha!