Rezaletten, Marmara Üniversitesi’nnin düzenlediği “Yaşasın Cumhuriyetimiz” isimli 29 Ekim paneline giden Mimar Sinan Üniversitesi’nden bir öğrencinin attığı tweet sayesinde haberdar oldum: Etkinlikte konuşan bir profesör ekrana yansıttığı görselde Osmanlı zamanında Türkler’in yönetimden nasıl uzak tutulduğunu aklınca maddeler hâlinde sıralamış, bir divan şairinin Türkler’den bahseden kıt’asına yer vermiş ve nihayet Sultan Vahideddin’e ait olduğu iddia edilen “Türkler dini, soyu, sopu, yurdu belirsiz karmakarışık bir cahiller sürüsüdür” sözünü kullanıp bu saçmalığın benim “Şambaba” isimli kitabımda yeraldığını yazmış!
Konu benimle alâkalı olmasa ve hâdisede ismim geçmese idi adamın cehaletine verip susar, hele Cumhuriyet’in ilânının 102. yıldönümünün arefesinde gündeme hiç getirmezdim. Ama tam dokuz seneden buyana “Bu iddianın aslı yoktur” diye defalarca yazıp söylememe rağmen iddianın gerçek imiş gibi hâlâ gündeme getirilmesi, üstelik bu işi şimdi de “Profesör” unvanlı bir kişinin etmesi üzerine tekrar yazmam farz oldu!
Şimdi tekrar edeyim: Benim “Şambaba” adında irmikten yahut undan yapılmış tatlıyı çağrıştıran bir kitabım yoktur; o kitabın doğru adı “Şahbaba”dır ve Şahbaba’da Sultan Vahideddin’in söylediği iddia edilen böyle bir edepsizliği ima eden tek bir kelime geçmez! Türk milletine hakaretten ibaret olan bu sözleri sahtekârın biri uydurup bana ve kitabıma atfederek internete koymuş, bu yalana tarihçilik oynayan emekli bir general ile tebliğciliğe soyunan bir ilâhiyatçı ve bazı safdiller inanmışlardı.
En nihayet, profesör unvânını hasbelkader aldığı belli olan garibin biri de bu internet palavrasını gerçek sandı ve hiç araştırmadan Marmara Üniversitesi’nin dün düzenlediği akademik toplantıya götürme cür’etini gösterdi!
VERİLEN KAYNAK DA YALAN!
Bana dayanılarak gösterilen kaynak, yani bu sözlerin Sultan Vahideddin’in el-Ahram Gazetesi’ne 16 Nisan 1923’te verdiği demeçte geçtiği iddiası da tam bir palavradır. Gerçi gazetenin o günkü nüshasında Sultan Vahideddin ile alâkalı bir yazı çıkmıştır ama bu yazı mülâkat değil, tahtsız hükümdarın Mekke’de yayınladığı bildirinin bir bölümünün naklinden ibarettir ve bu yazıda öyle soyumuza sopumuza lâf eden ibareler geçmez; zaten sözkonusu bildirinin konusu da siyasîdir!
Sahtekârlık bu kadarla da kalmıyor! Sultan Vahideddin’e ve kitabıma atfen internette yeralan yalanlarda Fransızca bir belge yaralıyor ve hükümdarın Türkler’e ettiği hakaretlerin bu belgede de yazılı olduğu yine utanmazca iddia ediliyor.
Utanmazca diyorum, zira belge Cidde’deki Fransız Konsolosluğu’ndan Fransız Dışişleri Bakanlığı’na padişahın bildirisi hakkında gönderilen bir rapordur ve raporda iddia edilen ifadelerin hiçbiri yoktur!
Tweetinde bu yalanları nakleden öğrenci, “Türk akademisi cidden rezil halde. Murat Bardakçı, Şambaba kitabı. Yazık, çok yazık. Dayanamadım, çıktım panelden” diye yazmış...
Gayet haklı! Cumhuriyet’in ilânının üzerinden 102 sene geçti ama bazı üniversite hocaları hâlâ “Osmanlı bizden değildi, başka bir milletti, Osmanlıca’nın Türkçe ile alâkası yoktu, padişahlar Türkçe bilmezlerdi, asırlarca iliğimizi-kemiğimizi sömürdüler ama çok şükür kurtulduk!” şeklindeki reddimiras propagandasından hâlâ medet ummakla, Cumhuriyet’i yüceltmenin Osmanlı’ya veryansın etmekten geçtiğini ispatlama çabası gibi bir saçmalıkla meşguller.
Cumhuriyet’in eğitim alanında Osmanlı dönemi ile mukayese edilemeyecek ölçüde büyük atılımlar yaptığını hiçbir şekilde inkâr edilemez ama meselenin başka bir tarafı daha var: Asla okumayan, incelemeyen, araştırmayan, sadece palavralar atan ve neticede akademik seviyeyi ayaklar altına alan böyle zevât Osmanlı zamanında üniversite hocalığı falan yapamaz; başka işlerle meşgul olur, hayatlarını sokakta limon, çorap, vesaire satarak kazanırlardı!
Marmara Üniversitesi’nin düzenlediği ve bana atfedilen yalan ifadelerin konuşulduğu dünkü panelin duyurusu.