Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada kurmak istediği denge, iki temel üzerinde ortaya çıkıyor. Öncelikle kendi güvenliğini sağlamak ve özellikle siyasi sınırlarının ötesindeki tehditleri olabildiğince etkisiz hale getirmek. İkincisi, uzun zamandır farklı örnekler üzerinde gördüğümüz denge ve arabulucu rolünü güçlendirmek ve daha geniş bir coğrafyaya yaymak. Bunu daha geniş bir tanımla doğu ve batı arasında bir denge rolü olarak da ifade edebiliriz. Elbette Afrika’yı unutmadan.
Mevcut gelişmeler ve arayışlara bakarak da şunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin bu politikasında, Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG terör yapısının mevcut haliyle kalmasına müsamaha yok. Nitekim Şam’daki yeni yönetimin ortaya çıkışı, Ankara’ya güçlü bir politik ortak kazandırdı. Türkiye-Suriye ilişkilerinde Ahmed Eş-Şara’nın ziyaretinde de vurgulandığı gibi, temel mutabakat alanları arasında bölgenin silahlardan ve örgütün sözde yönetici kadrolarından arındırılması var.
FARKLI KÜRT HAREKETLERİ
Kuşkusuz siyasi sınırlarımızın hemen ötesinde birbirinden çok farklı özelliklere sahip Kürt hareketleri var. Terör örgütü ve onun türevleri arasında bile ciddi farklardan söz edebiliriz. Ancak Türkiye açısından asıl kritik yapı, Kuzey Irak’taki bölgesel yönetim. Ana aktörleri Barzani ailesi olan yönetimin, Ankara’yla ilişkileri gerçek anlamda bir ittifaka dönüşmüş durumda.
Bölgesel yönetim, Türkiye’nin NATO üyesi olmasını, Batı’ya dönük yüzünü ve ilişkilerini önemsiyor. Öte yandan Türkiye de, Irak Kürtlerinin dünyaya açılan kapısı olmayı ve onların ilişkilerini zenginleştirecek zeminler oluşturmayı hedefliyor. Bu yakınlığın geleceği ve ortaya çıkaracağı ilişki modeli de son derece önemli.
Meselenin iki boyutu daha var. İlki, muazzam bir proje olan Kalkınma Yolu ve ortaya çıkaracağı stratejik güç sıçramaları. İkincisi, bölgesel yönetimle Bağdat arasında petrol başta olmak üzere mevcut sorunları ve gerilimleri Ankara’nın dengelemesi.
YENİ IRAK VE TÜRKİYE
Eğer Irak’ın geleceğini yanlış okumuyorsam, Bağdat-Tahran hattındaki ittifak eski rahatlığında devam edemeyecek. Bunun kuvvetli sinyallerini Suriye’deki yeni dönemle birlikte görüyoruz. Lübnan ve Suriye’deki güç kaybından sonra İran açısından çok daha stratejik önem kazanan Irak’ta, Türkiye’nin çok daha etkin olacağı bir döneme giriyoruz. Dolayısıyla Türkiye’yi hedef alan Kandil-Talabani-İran işbirliğinin de alanı daralacak.
Yeni dönemde bölgesel Kürt yönetiminin Bağdat’la ilişkilerindeki gerginliğin azalacağını, bununla paralel olarak Ankara’yla çok daha yakın olacağını öngörüyorum. Bu yakınlığın ve işbirliğinin, Suriye tarafındaki gelişmeleri etkilediği de çok açık.
İMRALI VE KARŞILIĞI
Kandil’deki terör yapısının, yakın tarihte ortaya çıkması beklenen İmralı çağrısına nasıl bir tepki vereceği, ayrıca Suriye’deki PYD/YPG’nin tavrı elbette merakla bekleniyor. Ancak yukarıda ana hatlarını çizdiğim tablonun dinamikleri, daha önce sabote edilip zehirlenen süreçlerden çok daha farklı.
Toparlayalım. Suriye’de Türkiye’nin müttefiki yeni bir yönetim şekilleniyor. İkisi de devlet içinde devletimsi/uydu bir yapı istemiyor. Bölgesel yönetimle Türkiye ilişkileri üst düzeyde. Irak yönetiminin Kandil’e müsamaha göstermesi giderek zorlaşıyor. İran’ın Süleymaniye hattında Türkiye’ye karşı yaptığı hamlenin altı boşalıyor.
“Öcalan’ın çağrısının karşılığı ne olacak ya da olmayacak” sorusuna buradan da bakmak gerekiyor. Bu çağrı, doğru biçimde ortaya çıkar ve süreç sakince yönetilebilirse, bölgedeki şartların uygunluğu gelişmeleri beklenmedik düzeyde hızlandırabilir. Küresel anlamda da şartların lehimizde olduğunu düşünüyorum.
Evet, bu kelimenin tam anlamıyla “büyük siyaset”. Türkiye’ye yakışıyor. Hiçbir iç çekişmeye, kişisel hesaba ya da tartışmaya kurban edilemez.
Sakin ve bilgece bir siyasete her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.