Kuşkusuz her siyasi parti bir geleneğe sahip. Onun içinden süzülüp gelen alışkanlıkları ve yaklaşımları var. Fakat bazen bunlar siyaset üretebilmeyi zorlaştırıyor.
“Yöntem tartışmasının çok olduğu yerde üretim olmaz” sözünü yıllar önce not etmişim. Gençlik yıllarımız biraz da bunlarla geçti. Bu biraz da üniversite sınavlarına hazırlanmaktan çok puan hesabı yapan öğrencinin haline benziyor.
CHP, Türkiye’nin en eski ve köklü partisi. Elbette aradan bir asırdan daha fazla zaman geçince belli değişimler yaşanıyor. Zamanın ruhu, şartlar ve farklı dinamikler; yeni anlayış ve refleksler ortaya çıkarıyor. Bazen yeni bir hikayeye ihtiyaç duyuluyor. Bazen yeni bir liderliğe; hatta her ikisine de.
6'LI MASA TECRÜBESİ
6’lı Masa, Türkiye siyasetinde farklı bir tecrübeydi. CHP ve dönemin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi yelpazenin farklı yerlerindeki partileri bir araya getirdi. Esasen masanın iki ana aktörü vardı, diğerlerinin buna katkısının hatırı sayılır düzeyde olmadığı çok açıktı. İYİ Parti ve lideri Meral Akşener, kendi ana gövdesinden ayrılmasına rağmen, 2018 seçimlerinde yüzde 9,96 oy alarak siyasi merkezde farklı bir yer edinmişti. Bugünden geriye Akşener’i yenilginin sorumlusu olarak ilan edenler, asırlık tecrübesi olan ana muhalefet partisinin “cumhurbaşkanı adaylığı”nı nasıl yönettiğini tartışmaya hala gönüllü değil.
CHP, bugünkü genel başkanının da büyük katkısıyla Kılıçdaroğlu’nu aday gösterdi. Masada gündeme alınmasa bile toplumsal ajandada yeri olan adayları tartışma dışı bıraktı. O günlerde İYİ Parti’nin ana stratejisi bizzat genel başkanın ortaya koyduğu “kazanacak aday” ifadesiyle özetlenebilir. Bunu tartışmak yerine CHP, masanın diğer dörtlüsüne kendi listelerinden cömert yerler açarak bu stratejiyi aşmayı hedefledi. Bir artı dört parti desteğiyle aday belirlendi. Neticede 14-28 Mayıs sonuçları ortaya çıktı.
YOK DENİLEN HEP VARDIR
Şimdi dün gece gerçekleşen “üçlü zirve” üzerinden, yeniden 6’lı Masa döneminde ortaya çıkan fotoğraf kareleri konuşuluyor. O günkü karenin /masanın merkezinde Kemal Kılıçdaroğlu vardı. Dün ise masada CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları buluştu.
Sonrasında paylaşılan üçlü fotoğraf karesi ve Özgür Özel’den gelen “Birlikteyiz, hep birlikte olacağız, hep beraber kazanacağız” açıklaması.
Siyasi tarihimizdeki benzeri süreçlerde hep aynı yaklaşımlara rastlanır. Varolan siyasi rekabet ve farklı görüşler, ya zenginlik olarak takdim edilir. Yahut "Aramızda ayrılık gayrılık yok" sloganıyla örtülür. Bugün ortaya çıkan manzaranın da bundan farkı yok. 6’lı Masa döneminde de neredeyse aynıydı. Her şey yolundaydı, hatta her şey konuşuluyordu. Ama asıl konuya, yani adaylık meselesine gelince bunu gündeme getirenler 'fitne çıkarmakla' suçlanıyordu.
DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
Akşamki toplantının mevcut durumu değiştirecek en küçük bir yanı olduğunu sanmıyorum. Nitekim görüşme sonrasında aldığım kulisler de öyle. Özel-İmamoğlu ikilisi seçtikleri aday belirleme yönteminde geri adım atmayacaklar. Mansur Yavaş ise böyle bir yönteme dahil olmayacak. Ama partiden ayrılmak veya bağımsız bir yol haritası ilan etmek gibi bir yaklaşımı da yok. Sakince süreci izleyeceğini öngörüyorum.
En başa dönelim. Yöntem üzerine yapılan tartışmaların arttığı yerde siyaset üretilemiyor. Çünkü burada yöntemi ortaya atanlar, siyasi gerçekliği değil, bir kişisel tercihi işaretliyor.
TARTIŞMA HANGİ ZEMİNDE İLERLİYOR?
Geçen hafta bu köşede “Liderlik, rüzgar ve sosyoloji” başlığı altında şunları yazmıştım:
“Bir sosyolojiyi elde etmek için çaba göstermekle, onu satın almaya çalışmak arasında ciddi farklar vardır. Sahicilik ve yapaylık arasındaki fark gibi. Dolayısıyla 'Ben istiyorum, arkamda bir rüzgar var, onun gücüyle yıkar geçerim, gerisini sonra düşünürüm' demek, yapacağı işin farkında olmamakla eşdeğerdir.”
Hangi çağda ve zaman diliminde olursak olalım, siyaset toplumla bağlarını doğru kurabildiği ölçüde başarılı olabiliyor. CHP, genel seçim ve cumhurbaşkanlığı gündemini, siyasetin gerçekliğinde, sahici bir hikayenin zemininde ve toplumsal taleplerle kuvvetli bir bağ kurarak ele almıyor. Dahası potansiyel adaylarının böyle bir arayış içinde olmasına imkan tanıyan bir politik zemin de kuramıyor.
Toplumsal hafızada kalıcı izler bırakan fotoğraf karelerinin, dün gece tekrar hatırlanması tam olarak bunu söylüyor.