ABD Başkanı Donald Trump’ın, ilk yüz günün değerlendirme toplantısının “kendisini övgü”ye dönüştüğünü söyleyenler hayli fazla. Bu ne kadar doğru bilemiyorum. Ancak bildiğim ortaya çıkan hamlelerin dünyayı sarsmaya ve dönüştürmeye devam ettiği. Ayrıca bunu hafife almanın bedelinin herkes için ağır olabileceği.
Dahası da var elbette. Ortaya çıkan aşırılık ya da anormalliklerin giderek kabullenilmeye başlanması. İlk günden itibaren şu teze yakınım. Trump’ın yaptıkları, ondan fazlasını içeriyor. Yani kendisini fazlasıyla aşan boyutları var.
BEKLENEN KASIRGA VE GÜÇLÜ LİDERLİK
Bizi doğrudan ilgilendiren bu dönüşümün, sıkça ifade ettiğim gibi güçlü liderlik başlığıyla doğrudan ilgisi var. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendi ifadesiyle “beklenen kasırga” karşısında bu gücü temsil ediyor. Tam olarak şu cümleyle: “Büyük küçük demeden herkesi etkileyecek şiddetli bir kasırganın geldiğini söylemek, abartılı bir yaklaşım olmayacaktır.”
19 Mart tarihinde ortaya çıkan yargı sürecinin ardından, özellikle iç gündemin ortaya çıkardığı tablo, Türkiye’yi yönetilmekten uzak bir ülke olarak gösterme çabalarıyla iç içe geçmiş durumda. CHP’nin yeni yönetiminin, meseleyi uluslararası zeminlere taşıma çabası karşılıksız kalınca denediği “İmamoğlu operasyonu, Trump’ın icazetiyle yapıldı” çıkışı da istedikleri sonucu vermedi.
ERDOĞAN’IN TARZI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bütün siyasi hayatına yansıyan bir özelliği var. Siyasi rakiplerinin kendisinin gündemini belirlemesine ve etkilemesine geçit vermiyor. Daima bir ana gündemi ve onun etrafına ördüğü destekleyici başlıklar var. Israrla ve kararlılıkla onlara dokunarak yoluna devam ediyor.
Bugünkü siyasi atmosferde sıkça dile getirilen, kamuoyu araştırmalarıyla beslenen bir algı var. Özetle şöyle: Artık Erdoğan’ın ve AK Parti’nin herhangi bir seçimi kazanması mümkün değil. Bu tezin etrafına, hatta merkezine Ekrem İmamoğlu ve ekibiyle ilgili devam eden yargı süreçleri de ekleniyor.
Bunların son derece aceleci ve büyük resimden uzak tezler olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın bir isim, birkaç kez bana şunu söylemişti: “Bazen biz de kendisinin yol haritasını tam olarak anlayamıyoruz. Hatta bunun hedefe ulaşıp ulaşmayacağından kuşku duyuyoruz. Fakat her defasında kendisi haklı çıkıyor ve sonuç alıyor.”
BÜYÜK RESMİ GÖRMEK
Büyük resim. Bu adı üzerinde büyük bir laftır her zaman. Fakat Türkiye’nin merkezinde olduğu değişimin ve bölgesel dinamiklerin nereye evrildiğini görmeden yapılacak her değerlendirmenin hayli eksik olacağı da ortada.
Bir önceki yazıda The Economist’in yayınladığı analizden söz etmiştim. O değerlendirmede özellikle “Türkiye’nin savunma sanayiindeki dinamizmi ve gücü, ayrıca bu durumun Avrupa’nın içinde bulunduğu sorunlar karşısında ülkemiz için fırsat kapıları araladığı” vurgulanıyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün İtalya’ya gitti. Dönüşte meslektaşlarımıza söylediklerinden bir bölüm aktarmak istiyorum:
“İtalya ile iş birliği alanlarımızdan biri de savunma sanayiidir. Bu konuda gerek bizim firmalarımızın oradaki yatırımları gerek İtalyan şirketlerin coğrafi ve kültürel yakınlığın da etkisiyle Türkiye’ye ilgisinin artması iki ülkenin de çıkarınadır. Sadece savunma sanayii değil, havacılık, uzay gibi yüksek teknoloji odaklı sektörlerde de iş birliği fırsatlarını değerlendiriyoruz.”
DUDAK BÜKENLER, YOK SAYANLAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllardır üzerine basa basa söylediği ve hayata geçen projelerin bizi getirdiği nokta burası. Yapılan her projeye dudak bükmeyi, alay etmeyi alışkanlık haline getirenlerin, savunma sanayiinde geldiğimiz aşama karşısındaki yeni tavırları yok sayma ve önemsiz gösterme. Oysa gelecek burada, Türkiye’nin çıkış/yükseliş bileti de bu zeminde.
Yukarıda söylediğim “aynı noktaya kararlılıkla dokunma” stratejisi burada karşımıza çıkıyor. Erdoğan vazgeçmiyor, kendi gündemini inşa ediyor ve öteki gündeme kapılmıyor.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE KARARLILIĞI
Aynı stratejiyi ifade eden bir başka vurgusu var Cumhurbaşkanı’nın İtalya dönüşü. Terörsüz Türkiye hedefini şöyle tanımlıyor:
“Sivil siyasetin güçlendiği, huzurun kökleştiği, kaynaklarımızın geleceğe, teknolojiye, kalkınmaya ayrılacağı bir Türkiye için çalışıyoruz. Türkiye’de tefrikaya artık yer olmadığını dost-düşman görecek, milletimizin toplu vuran sinesini hiçbir topun sindiremeyeceğini anlayacaklardır. Daha önce de söyledim: Terörsüz Türkiye, bir al-ver süreci değil, bir kardeşlik iklimidir. Milletimizin onlarca yıllık özlemidir.”
Bu hedefin gerçekleşmesinin de yakın olduğunu düşünüyorum. Direnç gösterenlerin bu durumu tersine çevirmeye gücü yetmeyecek. Bu sürece destek vermek yerine, kendi iç hesaplaşmalarını ülkenin gündemi gibi göstermek isteyenlerin de.