Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Kurnazlık değil, basiret kazanacak
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Terör örgütünün kendisini feshedip silahlarını teslim etmesine dair süreç ne zaman tamamlanacak? Hemen her siyasi tartışmanın bir ucu buraya gelip dayanıyor.

        27 Şubat 2025 tarihinde Abdullah Öcalan’ın mektupla yaptığı çağrının üzerinden iki ay geçti. O gün itibarıyla bu mektubun içeriğinde yer alan iki ana başlığın ne zaman gerçekleşeceğini konuşuyoruz. Nisan ayının son günleri ya da Mayıs’ın ilk haftası diyenler ağırlıkta oldu şu ana kadar.

        Artık Mayıs ayına girdik ve benim öngörüm, elbette bunların bir bölümü duyum ve bilgiye dayanıyor, birkaç gün içinde önemli gelişmelerin olabileceği yönünde. Tarih olarak yanılma payım elbette var. Ancak sürecin iki ana başlığının gerçekleşeceği konusunda tereddüt sahibi değilim.

        Örgütün çatı yapısı fesih kararı alacak ve silahların teslim edilmesi süreci başlayacak. Bu aşamadan sonra buradan geriye gitmek ya da başka bir senaryonun işlemesi mümkün görünmüyor. Devletin zirvesinde defalarca ifade edildiği üzere, sözlerini tutmadıkları takdirde mücadele kararlılığında geri adım da söz konusu değil.

        SÜREÇ YÖNETİMİ

        Çok uzun zamandır ve ağır maliyetlerle Türkiye’yi adeta duvara dayayan sorunla ilgili, devlet ve siyaset katında çok iyi bir süreç yönetimi gerçekleştirildiğini düşünüyorum. Gecikmeler ve bazı inişli çıkışlı tavırlar bu gerçeği değiştirmiyor. Yarım asırlık bir sorunun tozpembe bir yol haritasına sahip olacağını düşünmek gerçeklerden uzak bir yaklaşım olur.

        Gelinin mesafe önemli. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İtalya dönüşünde meslektaşlarımıza söylediği şu sözleri aktaralım önce: “Bu işi, biliyorsunuz, Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığımız yürütüyor ve İbrahim Kalın Bey bu konuda çalışmalara öncülük yapıyor. Hedefimiz, Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü, kardeşliğini dinamitlemeye çalışan terör belasından artık tamamen kurtulmak ve geleceğe yürümektir.”

        GÜNDEMİ SAPTIRMAK

        En başından itibaren sürecin yönetimi böyle ilerliyor. Türkiye’nin talepleri belli, bunlar herhangi bir pazarlık ya da al-ver ilişkisinin konusu değil. Fesih ve silahların bırakılması kararlarının ardından ortaya çıkacak zeminde pek çok yeni başlık ve tartışma olacak elbette. Ancak bunları sıkça yapıldığı gibi, gündemde olmayan alanlara taşımak faydasız ve açıkçası sabote edici.

        Öncelikle bu iki kritik aşamanın ardından kendi içimizden Suriye ve Irak’a kadar geniş bir alanda yeni bir dönemin başlangıcını inşa etmeye başlayacağız. İşin burası da öyle sır veya gizemli başlıklar içermiyor. Türkiye, terör örgütünün sözde yönetici kadrosunun bölgeden elini ayağını çekmesini, yabancı örgüt mensuplarının ülkelerine dönmesini, onun dışındakilerin ise bulundukları ülkenin devlet yapısı içinde sisteme dahil olmalarını istiyor.

        Peki durum böyleyse, Kamışlı’da yapılan toplantıda ortaya çıkan bazı talepler ne anlama geliyor?

        BAHÇELİ: "FIRSATÇI KONFERANS"

        Bölgedeki farklı Kürt gruplarını temsil eden isimlerin bir araya geldiği bu toplantıda ele alınan bazı hususlar ve bildiride ortaya çıkan yaklaşımlar Ankara’da rahatsızlık uyandırdı. Nitekim MHP lideri Devlet Bahçeli bu hususa dikkat çekerek şu tepkiyi gösterdi:

        “Suriye’nin Kamışlı kentinde ABD ve Fransa’nın teşvik ve desteğiyle, ENKS ve PYD’nin organizasyonuyla düzenlenen, 'Birlik ve Ortak Tutum Konferansı'nda bölücü talepler dillendirilmiş, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğünün hilafına kararlar alınmıştır. Elbette Şam yönetimi bu ayıplı, arızalı, icazetli ve fırsatçı konferansın karar ve açıklamalarını şiddetle reddetmiş; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin birliğini, topraklarının ve halkın bütünlüğünü savunarak kırmızı çizgi olduğunu vurgulamıştır.”

        KURNAZLIK KAZANDIRMAZ

        Kamışlı toplantısında Kürtlerin geleceği ve birlik olmaları konusunda ortaya çıkan yaklaşım ve taleplerin hiçbiri yeni değil. Ama özellikle Suriye Kürtlerinin yeni yönetimde elini daha güçlü kılmak isteyen pazarlık unsurları dikkat çekiyor. Nitekim Suriye yönetimi de bu konuda SDG’nin kendileriyle yapılan anlaşmaya uymadığı uyarısında bulundu.

        KDP/Barzani tarafının bulunduğu alandaki bölgesel yönetim modelinin, Suriye tarafında da talep edilmesi ve bir “özerklik” vurgusu yapılması gerçeklerden uzak bir yaklaşım. Kuşkusuz Barzani tarafı, Kuzey Irak’taki bağımsızlık talebi karşısında Türkiye’nin kararlı tavrının nasıl olduğunu unutmamış olsa gerek.

        Başından itibaren Ankara-Şam hattındaki ana tez, özerk yapılardan oluşan bir model değil. Herkesin kuvvetli ve hakkaniyetli biçimde temsil edildiği bir devlet yapısı. İsrail’in gerek bazı Dürzi gruplar üzerinden, gerekse de saldırılarla Şam yönetimini zayıflatma gayretine bu açıdan da bakmak gerekiyor.

        Bu zorlu dengelerin ortasında kısa süre içinde beklenen iki kararın geleceğini tekrar ifade etmek istiyorum. Fesih ve silah bırakma elbette her şeyin çözüleceği anlamına gelmiyor. Ancak her bakımdan yeni bir aşamaya geçilmiş olacak.

        Barışa dair önemli bir zeminin ortaya çıkmasına ramak kalmışken, anlamsız kurnazlıklar peşinde koşmanın kimseye faydası yok.