Bolu’daki yangının sorumlusunun kim olduğuna hala karar verilmemişken ortaya bir isim daha atmak istiyorum: New York Belediye Başkanı Eric Adams. Bilindiği gibi Adams’ın başı bir süredir dertte. Hakkında yürütülen federal bir rüşvet soruşturması var, nisan ayında da davasının başlaması bekleniyor.
Adams’a yönelik suçlamalar Türkiye’ye yaptığı jestin karşılığını 100 bin doları bulan bedava seyahatlerle alması. Kendisinden istenilen Türkevi olarak bilinen ve Birleşmiş Milletler’in tam karşısındaki çok kıymetli bir arazide yer alan konsolosluk binamızın açılışını hızlandırmasıydı. Binanın yangın yeterliliği yoktu, itfaiyeden onay belgesi almıyordu. Türkiye ise açılışın 29 Ekim’e yetişmesini istiyordu. Bu gibi izin işlerinin çok ağır ilerlediği New York’ta Adams olmasa bina bir türlü açılmayacak, iş uzadıkça uzayacaktı. Ama eksik belgeyle de olsa belediye başkanının devreye girmesiyle açıldı.
Böyle bir rica sadece Türkevi’ne özgü değil. İnşaatın hiç durmadığı New York’ta müteahhitler sık sık belediyeden benzer jest ya da anlayış isterler. Geçmişin emlak kralı Donald Trump bu işleri çok iyi biliyor, çünkü zamanında kendisi de binalarını ya kanunun açıklarından faydalanarak ya da belediyeyi bir şekilde—zaman zaman tartışmalı yöntemlerle—ikna ederek dikti. Yine de yakın tarihteki hiçbir belediye başkanı Adams gibi alenen yönetmeliği çiğnememişti.
KENDİMİZE BENZETİYORUZ
Bolu’daki yangından sonra Türkevi’nin yangın yönetmeliğine uyumunun beklenmeden açılması daha da manidar geliyor. Herhangi birini parmakla işaret etmek için değil, biz Türklerin genel olarak bu gibi denetimleri, yönetmelikleri pek umursamadığımızı hatırlattığı için.
Amerikan basınında Türkevi haberleri patladığında herhalde “New York belediyesini de kendimize benzettik,” diye düşünen tek kişi ben değildim. Hayatının çok kısa bir dönemini bile Türkiye’de geçirmiş olan biri Türklerin inşaat konusundaki gevşek tutumunu kolaylıkla gözlemleyebilir. Büyük şehirlerimizden küçük kasabalara kadar gördüğümüz çarpık yapılaşma tek başına bir iktidarın, bir belediye başkanının, bir partinin ürünü değil kolektif bir zihniyetin sonucudur.
Karadeniz’de sel felaketlerine neden olan otobandan İstanbul’un siluetini bozan Gökkafes gibi yapılaşmalara kadar Türkiye isteyenin istediğini istediği yere kolaylıkla dikebildiği bir şantiyedir. Güya Boğaz’da bir çivi çakmak bile çok sıkı denetleniyor, ama son yıllarda birbiri ardına orijinal planından sapılarak restore edilen yalılar ya da doğa katledilerek fırlayan villalar görüyoruz.
Bunların bazılarının sahipleri iktidara yakın isimler, ama muhalif mahallede olduğunu iddia edenler da kaçak yapılaşmadan muaf değil. İki kamp birbiriyle kapıştığında karşılıklı kirli çamaşırlar dökülüyor da bu sayede haberimiz oluyor. Yoksa herkes kendi kaçak inşaatının, faydalandığı imar affının, belediyenin göz yummasının üzerini örtülmesinden yana. İşleyen mantık “Ben tek değilim ki,” ya da “Herkes yapıyor.” Sistem çarpık olduğu için çarpık yapılaşmada da yaygın.
Türkiye’nin inşaat tutkusunun eşi benzeri yok. Evin bir bir metrekarelik balkonunu kapatıp salona dahil ettiğinde kendisini büyük evde yaşadığına ikna eden orta sınıf da inşaata aç. Gecekondusunu apartmana dönüştürüp tapularını artırmak isteyen de. Geçtiğimiz yıllarda bazı gazetecilerin kooperatifler sayesinde 20-30 civarında daire sahibi oldukları ortaya çıkmıştı; kamu adına inşaat tutkusunu sorgulamakla yükümlü gazeteciler bile kendilerini bu dalgadan kurtaramıyor işte.
MARİFET HIZDA DEĞİL
Geçtiğimiz günlerde New York’un West Village mahallesinde Charles Street’de yer alan şehrin meşhur evlerinden biri uzun zamandır istediği bahçe kapısı için nihayet onay aldı. Sıradan bir ev değil burası, Carrie Bradshaw’ın “Sex and the City” dizisindeki apartmanının girişi. New York’a gelen turistler ısrarla bu kapıda fotoğraf çektirmek istiyor, bu da ev sahiplerinin huzurunu kaçırıyor.
Ama West Village tarihi bir mahalle, Carrie Brashaw’ın “brownstone”u gibi binalar da şehre karakterini veriyor. Bahçe kapısının mahalledeki uyumu bozma ihtimali var. Öte yandan ev sahibi de haklı, turistleri uzak tutmak istiyor. Uzun uzun tartışıldı, başvuru yıllarca incelendi ve sonunda onay geldi.
Bu çok basit bir örnek. ABD’nin pek çok şehrinde böylesi küçük tadilatlar bile belediye meclislerinin onaylarına bağlı. Büyük inşaatlarda ise bazen hangi çivinin kullanılacağının tartışması bile aylar sürüyor. Başvuruların yapılması, izinlerin incelenmesi, verilmesi, denetimler yıllar sürüyor.
Türkiye’deyse en çok övünülen konulardan biri de inşaatın hızı. Berlin bir türlü havalimanını bitiremezken biz bir anda dünyanın en büyüğünü yapıverdik mesela. İkiz Kuleler’in yerine yapılacak gökdelenin tamamlanması 10 yılı buldu. Oysa Türkiye’de gelişmiş hiçbir ülkede göremeyeceğimiz bir süratte bina yükseliyor. Altı-yedi ay İstanbul’a gelmediysem mutlaka yeni bir bina keşfediyorum.
Batı’da inşaatın yavaş ilerlemesinin bir mantığı var. Sonradan ağır bedeller ödeneceğine önceden işi sıkı tutuyorlar. Baştan inşaat iyice denetleniyor ki sonradan bina çökmesin. Veya yangında insanlar içeride mahsur kalmasın. Los Angeles geçtiğimiz haftalarda günlerce yandı, bir San Francisco büyüklüğünde alan kül öldü. Tarihin en pahalı yangını olduğu tahmin ediliyor. Ünlüler de dahil insanların evleri yandı, bazı mahalleler haritadan silindi. Toplam ölü sayısı 29. Bolu’daki tek bir otelde 78 kişi yanarak öldü.
Tam da bu yüzden Türkiye’nin Adams’dan istediği bize basit bir rica gibi görünüyor, Amerikan yargısı içinse başkanı sanık sandalyesine oturtacak kadar büyük bir skandal. Yangın zaten bir kere çıkıyor, bütün bu denetimler de o bir kereyi engellemek için.
Bizde Bolu yangınını gerçek sorumluları bulunmayacak. Bulmak mümkün değil; çünkü bu ihmal zamana yayılmış kolektif bir kültürün ürünü. Eric Adams da kendi skandalından sadece burnu kanayarak ayrılacak. Belki bir daha seçilmeyecek, siyasi hayatı bitecek. Ama mahkum olmayacağının işaretleri var şimdiden. Trump yönetimi soruşturmayı bitireceğine dair sinyaller yolluyor. Adams aylardır Trump’ı yakın markaja almış, af için peşinde dolanıyordu zaten. Şimdi davanın düşmesi söz konusu. Gerçekten herkesi kendimize benzetiyoruz.