Sobremesa
Momo Dalyan içinde, Çeşme-İzmir
Birkaç yaz önce etkilemek istediğim biriyle Çeşme’ye gittim. Türkiye’nin en güzel otellerinden The Stay’de kaldık, ama otelin dışındaki her an neredeyse hayal kırıklığı doluydu. Plajlar abartılı derecede kalabalık, partiler yeteri kadar eğlenceli değil, en önemlisi de yemek her yerde vasat ve pahalıydı. Onu uçağa bindirdikten sonra ben bir süre daha geçirdim Çeşme’de. Biraz yorgunluk atmak, biraz da rehabilitasyon amaçlı. Ve yalnız kaldığım ilk gün daha önce adını duyduğum Momo’ya ilk kez gittim. Gider gitmez de ne büyük bir hata yaptığımı anladım.
Yaptığım hata birlikte geçirdiğimiz seyahat boyunca Momo’ya hiç gitmemekti. O gün bugündür de tatili sadece Momo’da geçirsek ilişkinin seyrinin farklı olabileceğini düşünüyorum.
Momo’nun tek kusuru vardı: sadece gündüz açık olması. Bir-iki akşam güneşi batırdıktan sonra küçük bir grupla orada kaldım, merdivenlerin üzerine oturup DJ’in sadece bizim için çaldığı müziklerle eğlendik. Ama kalıcı değildi. Kumsalında bir akşam yemeğini hep hayal ettim ve nihayet bu yaz Sobremesa adıyla küçücük, geçici ve sadece 40 kişilik bir lokanta açıldı.
BİZ BİZE BİR YEMEK
Geçen Pazartesi oradaydım. Şimdiden uyarayım, bu alışıldık bir mekan eleştirisi olmayacak çünkü Çeşme’de sınırlı günüm vardı, Sobremesa da benim kasabadan ayrıldığım gün müşteri kabul etmeye başlayacaktı. Pazartesi akşamı eşe dosta bir test yemeği yapıldı.
Bir masada Mykonos, Dubai ve Miami’deki set’leriyle tanınan DJ Valeron arkadaşlarıyla yemek yiyordu. Birkaç yazdır Momo’da da çalıyor Valeron ve Pazar geceleri onun yüzünden trafik tıkanıyor. Bir başka masada mekanın sahibi Burak Beşer’in ailesi vardı. Şef Mert Şeran ise mutfaktaydı ama arada gidip geldi. Eş-dost-akraba dolu, fazlasıyla biz bize bir geceydi. Buna rağmen bir test yemeğinde değil, çoktan faaliyete geçmiş ve oturmuş bir yer gibiydi. Mekanın sırrı da bu olsa gerek: Küçük, samimi, ama profesyonel.
Sobremesa’da her yemeği sevdim. Ama bazılarını çok sevdim. Izgara kalamar ve kum midyeli makarnayı gözüm kapalı tavsiye ederim. Çok basit gibi görünen ama işin sırrı kıvamında ve kullanılan malzemenin kalitesinde gizli kum midyeli makarnanın. Sosu tam dozunda, makarnalar da al dente’ydi.
Birçok yerde ızgara kalamar yapılıyor, çoğu yer de çok iyi yapıyor. Ama Sobremesa’da kalamarlar bol aromalı bir zeytinyağı yatağının üzerinde servis ediliyor. Çanakkale’den gelen zeytinyağı çeşitli baharatlarla zenginleştiriliyor. Önce kalamarı tek başına yedim, güzeldi. Sonra altındaki zeytinyağına bandırarak denedim, olağanüstüydü. Bu kadar basit bir dokunuş nasıl böyle bir fark yaratabilir?
Aslında final ortaya gelen makarnayla oldu. Ondan önce küçük küçük tabaklarla başlangıçlar ortaya geldi. Meze demeye çekiniyorum, çünkü burası bir meyhane değil. Başlangıçlar da dolaptan seçilmiyor. Tam bir Ege lokantası aslında, suyun diğer yanındaki tahta iskemleli mekanlarla bizim tarafın en iyi taraflarının birleştiği bir yer.
Köz patlıcanın tek başına bir anlamı yoktu ama üzerindeki acı biber yağı ve parça parça biberler lezzete derinlik katıyordu. Kıvamı biraz fazla mı suluydu, ekmek banarken zorlanıyor muyduk?
İçinde patates de olan taramanın kıvamı tam yerindeydi. Üzerindeki zeytinlerle zenginleştirilmiş. Kavrulmuş Ege otları yoğurtlu mu yoğurtsuz mu olmalı gibi bir tartışma yaşandı, ama sonuca bağlanmadı. Bir başka tartışmayı ben domates salatasıyla ilgili açtım: sirkesi biraz fazla mı kaçmıştı. Masa ikiye bölündü. Salatanın sosu ekmek banılınca tam dozunda, tek başınaysa sirkesi biraz baskın geliyor.
İncecik dilimler halinde gelen lakerda neredeyse bir sashimi gibi ustaca kesilmiş ve tabağa yerleştirilmişti. Çok zarif ama lezzetten ödün vermeyen bir sunum. Bir porsiyonu maksimum üç kişi paylaşmalı, yoksa kimseye yetmez.
İSPANYA ETKİSİ
Benim asıl favorim İspanyol hamsisi “boquerones” oldu. Altında rendelenmiş domates ve hafif sarımsak, yine mükemmel bir zeytinyağıyla, bu dolgun hamsileri tek başıma bitirebilirim. Benzer şekilde kırmızı karidesleri de Türkiye’de bulmak pek mümkün değil. Ağza atıldığında insanın damağına yapışan, yavaş yavaş eriyerek tadı çıkartılacak özel bir lezzet bu.
Diğer tabaklarda da İspanyol etkisi var. Zaten mekanın adı İspanyolca sohbetin yeme-içme ve muhabbetle uzadığı sofralardan geliyor. Ama benim için tam bir Ege lokantası.
Bol yağlı, bu yüzden de yumuşacık dana antrikot “txuleton” Bask bölgesinden. Kesinlikle az pişmiş ve üzerinde sadece tuzla yenmeli. Yanında “patatas bravas” söylenebilir, ama mönüde yazdığı gibi “Türk işi” bir yorum. Yoğurtlu, acı biberli sosu mükemmel. Patatesler cips gibi yuvarlak ve ince kesilmiş, olması gerektiği gibi çıtır çıtır kızartılmış.
Bir başka atıştırmalıksa Yunanistan’da yaygın olan kabak kızartmanın Japon tekniğiyle yeniden yorumu. Tempura hamuruyla kızartılmış incecik kabakların üzerine parmesan serpiştirilmiş. O gece tempura hamurunu biraz kalın buldum.
Bir de yufkaya sarılı, susamlı ve ballı beyaz peynir saganaki denendi. Beyaz peynir konusunda kırmızı çizgilerim var: Asla sıcak sevmiyorum. Buna rağmen bir parça aldım ve çok sevdim. Çünkü sırrı, beyaz peynirin çok fazla pişmemiş oluşu ama hamurun çıtırlığını korumasıydı. Söylememe gerek var mı, bilmiyorum. Mönü bas bas rakı içilir diye bağırıyor. Ama rakıyı ön plana çıkarmıyor. Biz şarap içtik ama aklım rakıda kaldı.
Yemeğin sonlarına doğru herkes kendi arasında yanı soruyu tartışıyordu: “Buraya bir daha gider gelir miyiz?” Ben de “Yatıya kalabilir miyiz?” diye sordum.
Ortam
Dalyan’da bir koyda, kumların üzerinde tahta masalar. Hafif müzik, sarı ampuller. Kalabalık gruplar için masalar birleştirilebilir. Ayrı ayrı oturulduğunda yeteri kadar mesafe var. Romantik de olunabilir, kutlama da yapılabilir. Romantik olunduğunda bir süre sonra şezlonglara geçilir mi?
Umarım buraya hiç kimse topuklu ayakkabıyla gelmez.
Servis
Çeşme’de, ya da herhangi bir yazlık kasabada, imkansızı başarmış gibiler. Mükemmel bir servis var. Hiç aksamıyor. Mekanın kapasitesinin sınırlı oluşu, her masaya bir görevlinin bakması ve iyi bir eğitimden geçmiş olmaları şaşırtıcı. Her yemeği anlatıyorlar. Elbette test yemeğinde servis yanıltıcı olabilir, ama bu sistemle normal zamanda da aksayacağını sanmıyorum.
Öne çıkan yemekler
Kalamar ızgara ve kum midyeli makarna olağanüstü. Domates salatası mutlaka denenmeli. İspanyol hamsisi ve kırmızı marine karides sadece burada bulunabilir; lakerda da çok başarılı. Mönüde daha fazla sebze bazlı seçenek isterdim.
Fiyat
Gerek Çeşme gerekse de İstanbul ortalamasının çok altında. Domates salatası 580, lakerda 790, tarama 580, İspanyol hamsisi 1150, kum midyeli makarna 1250 TL. En pahalı tabak 350 gram ızgara antrikot: 3850 TL.
Açık
Cuma ve Pazar geceleri kapalı, çünkü Momo’da partiler var. Diğer günler 20:00’den sonra servis başlıyor. Sabaha kadar o tahta masalarda oturulabilir aslında ama mekanın bunu istediğini hiç zannetmiyorum.
Rezervasyon
40 kişilik kapasitesi olduğu için şart. Instagram üzerinden yapılması daha doğru, zaten Momo’ya yıllardır telefonla ulaşmak mümkün değil.
Yıldız tablosu
Muaf
Yıldızlar sıfırdan dörde kadar. New York Times’dan esinlenilen değerlendirmeye göre sıfır kötü, vasat ya da tatminkar. Bir yıldız iyi, iki yıldız çok iyi, üç yıldız muhteşem, dört yıldız ise olağanüstü. Bu seferki mekan deneyimi bir test yemeği olduğu için yıldızdan muaf tutulmuştur.