Cozy
Dilhayat Sokak No: 15 D:1, Etiler-İstanbul
Bilinen hikayedir: Steve Jobs estetiğe o kadar meraklıydı ki uzun yıllar evinin salonuna uygun kanepe bulamadı. Apple kurucusu beyaz eşya konusunda da aynı titizlikteydi. Bir ara kafayı çamaşır makinelerine takmış ve Avrupa’da yaygın olan önden yüklemeli modellerin ABD’de hala birçok evde kullanılan—benimki dahil—üstten yüklemeli teknolojiye karşı ne kadar üstün olduklarını fark etmişti. Avrupa’daki çamaşır makinelerinin çok daha az enerji ve su harcayarak yıkadıkları çamaşırlar çok daha temiz çıkıyordu.
Alman endüstriyel tasarımına her zaman hayranlık duyan ve Apple’ın ilk ürünlerinde Braun’dan etkilenen Steve Jobs çamaşır makinesinde de gönlünü bir Alman’a kaptırdı. Miele onun için bu alanın öncüsüydü. Zamanla bu marka belki Jobs’ın etkisinden, belki başkaları da benzer müşteri memnuniyetine sahip olduğundan efsane statüsüne ulaştı. Samsung ve LG gibi markalar da çamaşır makinesi üretmeye başlasalar da yanına yaklaşamadı.
Miele çamaşır makinesi en yakın rakibinden iki-üç kat daha pahalı. İnternet’te bu parayı hak edip etmediğine dair tartışmalar var, sonuçta bütün makineler aşağı yukarı aynı işi yapıyor. Ancak yine Steve Jobs’a atfedilen bir sözle açıklarsam: “First class” ve ekonomi sınıfı da aynı anda kalkıp varılacak yere aynı anda varıyor.
Etiler’deki Cozy’e gitmeden önce İnternet’te Miele hakkında yazılanları okuyordum. Uzun yıllardır beyaz eşyalarını benim seçmediğim evlerde oturuyorum, bir gün sıfırdan bir eve taşınırsam Miele alır mıyım diye sık sık düşünüyorum. Hatırladığım kadarıyla İstanbul’daki Miele şubesi de Etiler’deki Cozy’den çok uzak değildi.
Ancak Cozy’de Miele makineleri düşünmem sadece çamaşır yıkamaya olan ilgimden değil. Daha içeri girer girmez buranın Miele çamaşır makinesi gibi bir yer olduğunu görmemek mümkün değil. Alman endüstriyel tasarımını andırmıyor, daha çok Dubai’deki mekanlara benziyor. Nasıl bütün çamaşır makineleri aynı işi yapıyorsa, Cozy gibi binlerce benzer mekan da aynı kulvarda ilerliyor. Ama Cozy’e o kadar çok para harcanmış, öylesine yatırım yapılmış ki, Miele makineler gibi çamaşırın daha temiz çıkacağını varsayıyorsunuz.
Azeri sermayesi kumbarayı kırmış belli ki. Şaşaadan taviz vermeyen bir yer Cozy. İşin ironik tarafı mekanın adıyla iddiası arasında bir uçurum var. Cozy adı insana ilk başta Çukurcuma’da evden çıkan mobilyalarla imece usulü kurulan kedili bir kadın cafesi çağırışımı yapıyor. Gerçekte ise mekanın Cozy’likle alakası yok; yeni bir marka değişiminde “Frenzy” veya “Scene” adını tercih ederlerse hem daha uygun olur hem de telif istemem.
Belli ki tadilat ve dekorasyon sırasında hiçbir masraftan kısılmamış. En iyi aydınlatmalar, en iddialı mobilyalar seçilmiş. İçeri girer girmez etkilenmemek de mümkün değil, çünkü sınırsız parayı saçıp kendi tarzını bulamayan mekanların aksine içeride bir ahenk de var. Rezzan Benardate herhalde bu mekânın tasarımından aldığı parayla beş-altı sene hiçbir proje yapmadan rahat edebilir.
Sadece mobilyalar değil, kokteyl bardakları, kokteyllerin sunulduğu minik karaflar dahi özel yapım. Gittiğiniz mekanlardan yanınızda küçük hatıralar götürmeye meraklıysanız çaktırmadan çantaya atmak istiyorsunuz. Mekanın işletmecisi “Hemen hiç kullanılmamışını getirteyim, istediğiniz kadar verelim,” dediğindeyse “O zaman zevki kalmıyor,” diye reddettim. Cozy belli ki cömert bir mekan. Bazı yayın organları burada toplantılar, davetler, kutlamalar yapıyor; karşılığında mekan sayfalarda övülüyor. Giden herkes de eğlenerek ayrılıyor.
Tek somurtan ben miyim. Giderek kendimi “scene”in dışında hissediyorum.
Bu gibi mekanların temel problemi mutfağın hiçbir zaman yeteri kadar tatmin edici olmamasıdır. Hiç kimsenin Cozy’e yemek yemeğe gittiğini zannetmiyorum, yemek yemeğe gidilecek başka bir dolu yer var. Cozy misafirlerine yemeğin ötesinde bir tecrübe vaat ediyor: Görme ve görülme. Daha da önemlisi servet sahibi olduğunu gösterme fırsatı. Şöyle bir formül geliştirilebilir: Teknen varsa Cozy’desin.
Mönüdeki seçenekler ve tabakta görünenler de bu asli amaca hizmet ediyor. Yemekler sanki şefin sanat eserleriymiş gibi duruyor, böyle durması için özel olarak tasarlanmış. Bazıları kötü değil, ama çoğunun basit bir lezzet sınavını bile geçmeyeceğini baştan kabul ederek içeri giriyorsunuz.
Bu durum eleştirmeni de zorluyor. Tarihin en önemli sinema eleştirmenlerinden Roger Ebert bu sorunu kolaylıkla çözmüştü. Filmleri kendi kategorileri içinde değerlendiriyordu. “Citizen Kane” ve “Toy Story” kağıt üzerinde aynı yıldızı almış gözükebilir, ama bu iki filmin birbiriyle eşit sinemasal değeri olduğu anlamına gelmez.
Cozy’i de evrensel gastronomi ölçüleriyle değerlendirmek mümkün değil. Şaşırtıcı derecede güzel olan karidesli ve avokadolu ‘tostada’ aynı zamanda sunumuyla da büyülüyor. Avokadolar iyi seçilmiş, olgunlaşmış, rengini koruyarak ve yeteri kadar asitle üzerine yerleştirilmiş. Mandolinden geçirilerek carpaccio haline getirilen kereviz ise sosundaki şeker ağırlığının altında eziliyor. Asya mutfağından esinlenen ‘stir fry’ balıkta da benzer bir şeker problemi var. Pide ve pizza arası ‘flatbread’ gerek hamuru gerekse de malzemeleriyle tatmin etmekten uzaktı. Açıkçası, ortaya söylediğimiz tabaklar arasında aklımda pek fazla bir şeyin kalmadığını söylemem de şaşırtıcı olmaz.
Aklımda kalan yan masadaki doğum günü kutlamasıydı. Kimin kimin oğlu veya kızı olduğu, kimin kiminle daha evvel aşk yaşadığı ve şimdi ayrıldığı, aldatılanlar, masadan kovulanlar, masaya davet edilenler, aynı masada birbirinin arkasından konuşanlarla İstanbul’da yeni nesil para sahiplerinin canlı dramalarının ev sahibi Cozy. Sosyete, çantacılar, erkekler, kadınlar, drama. Bir anlamda yaşayan bir Bülent Cankurt köşe yazısı.
“Geçenlerde Cozy’e gittim,” dedi bir arkadaşım, “ama hiç kimse yoktu.” İnsanların artık buradan sıkıldığını varsaydım. “Vallahi,” diye itiraz etti. “Herkes hala orada ama bir ben gittiğimde yoklar.”
Ortam
Olağanüstü şık bir mekan, çok para harcanmış. Üçüncü, dördüncü kuşak zenginler. Yaşananlar magazin sayfalarına malzeme olabilir. Kesinlikle “cozy” değil çok iddialı bir yer.
Servis
Hiç aksamıyor.
Öne çıkan yemekler
Ortaya karışık. Burada önemli olan yemek değil, ortam ve insanlar.
Fiyat
Pahalı ama insan soyulduğunu hissetmiyor.
Açık
Pazartesi hariç her gün 16:00’da açılıyor. Bir kapanış saati belirtmemişler.
Rezervasyon
Şart. Cozy’e bir arkadaşım gitmeyi önerdi; rezervasyon yaparken de mekanın işletmecisine laf arasında “Oray’la geliyoruz,” demiş. Rezervasyonun onun adına olduğunu varsaydık ve geldiğimizde uzun süre yerimiz olmadığını fark ettik. Sonunda bir yere oturtulduk, rezervasyonun benim adıma olduğu, bu yüzden ilk başta bulamadıklarını söylediler.
Yıldız tablosu
YILDIZSIZ
Yıldızlar sıfırdan dörde kadar. New York Times’dan esinlenilen değerlendirmeye göre sıfır kötü, vasat ya da tatminkar. Bir yıldız iyi, iki yıldız çok iyi, üç yıldız muhteşem, dört yıldız ise olağanüstü.