Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Trump'ın Osimhen'in ülkesiyle ne derdi var

        Cumartesi gecesi Trump sosyal medya hesabından tehditleri savurduğunda Nijerya’nın büyük çoğunluğu hala uykudaydı. Gözlerini açtıklarında Amerikan Başkanı’nın ülkelerini gerekirse işgal edebileceği mesajıyla uyandılar. Trump’ın gerekçesi Nijerya’da Hıristiyanlara yönelik bir soykırım uygulandığı ve hükümetin de buna kayıtsız kaldığıydı.

        Nüfusunun yarısı Hıristiyan yarısı Müslüman olan Nijerya’da iki dinin mensupları her zaman huzur ve uyum içinde yaşamıyor. Dahası coğrafi olarak da bölünmüş durumdalar. Ülkenin kuzeyinde Müslüman ağırlığı var, Güney’deyse Hıristiyanlar çoğunlukta. Ancak ülkede şu ana kadar gerek Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği tanımına gerekse de gündelik dilde kullanıldığı haline uygun bir soykırım yaşandığına dair güvenilir bir bulgu yok. Ancak bu konu epeydir ABD’de konuşuluyor.

        DAHA FAZLA MÜSLÜMAN ÖLDÜRÜLDÜ

        Kısa süre önce HBO sunucusu komedyen Bill Maher’in Nijerya’da soykırım yaşandığı ve dünyanın bu konuya gözlerini yumduğuna dair sözleri sosyal medyada epey paylaşıldı. Maher’in hedefinde Amerikan üniversitelerinde İsrail karşıtı gösteri yapan gençler vardı aslında. “Müslümanlar ölüyor diye ortalığı birbirine katıyorlar ama Hıristiyanlar öldürüldüğünde hiç kimse sokağa çıkmıyor,” diye isyan etti. Yahudi kökenli Maher kendisinin Hıristiyan olmadığını da ekledi.

        Nijerya’da Hıristiyanların soykırıma uğradığı iddiası Senato’nun eski lideri Ted Cruz tarafından da dile getirildi. Amerikan Kongresi de Mart ayında Trump’ın gerekirse Nijerya’ya yaptırım uygulamasının da önünü açtı ve ülkeyi “Country of a Particular Concern” kategorisine aldı. CPC ya da “özel olarak kaygı duyulan ülke” kategorisi bir yerde ağır ve sistematik din özgürlüğü ihlalleri olduğu anlamına geliyor. Temsilciler Meclisi’nde alınan bu kararda Nijerya Katolik Kilisesi’nden piskopos Wilfred Anagbe’nin yaptığı konuşma etkiliydi. Nijerya ilk Trump döneminde de CPC kategorisine alınmış, daha sonra Biden tarafında çıkartılmıştı.

        Ancak bizzat Trump’ın Arap ve Afrika ilişkilerinden sorumlu danışmanı Massad Boulos ülkede Hıristiyanların soykırıma uğradığı iddialarını reddediyor. Rakamlar da Nijerya’nın kuzeyinde örgütlenen terörist grup Boko Haram’ın saldırılarında daha fazla Müslüman’ın öldürüldüğünü gösteriyor.

        Dünya genelinde siyasi şiddet, çatışma ve protesto olaylarını kaydeden bağımsız veri tabanı Armed Conflict Location and Event Data Protect’e (ACLED) göre Ocak 2020 ve Eylül 2025 arasında Nijerya’da sivillere yönelik 11 bin 862 saldırı gerçekleşti, 20 bin 409 kişi hayatını kaybetti. Rapor bu saldırılardan 385’inde “Hıristiyanların özel olarak hedef alındığını, kurbanın Hıristiyan kimliği rol oynadığını” ortaya koyuyor. 317 kişi hayatını kaybetti. Aynı dönemde 196 saldırıda da 417 Müslüman hayatını kaybetti.

        Aralarında gazeteci, diplomat, öğrenci ve hatta Victor Osimhen’in çocukluk arkadaşının da olduğu bazı Nijeryalılarla konuştum. Hiçbiri ülkede bir soykırım yaşandığından bahsetmedi. Ama hemen herkesin üzerinde durduğu Nijerya’da ciddi bir güvenlik tehdidi olduğu ve hükümetin bu konuda yeteri kadar önlem almadığıydı.

        Lagos ve Abuja gibi büyük şehirlerde yaşayan Hıristiyanlar da kendilerini özel olarak tehdit altında hissetmediklerini söylüyorlar. Daha doğrusu Hıristiyan oldukları için özel olarak hedef alındıklarını düşünmüyorlar, ama adam kaçırma, hırsızlık, saldırı gibi tehditlerin kendileri kadar herkes için de geçerli olduğundan endişe ediyorlar.

        Trump’ın olası müdahale ihtimalinden memnun olanlar da var. Hükümetin engelleyemediği terörü Trump’ın bitirebileceğine inanıyorlar. Rahip Anagbe’nin Kongre’ye gitmesinin amacı da Amerika’dan yardım istemekti.

        BOKO HARAM NE DURUMDA

        Hausa dilinde Boko Haram adından da anlaşılacağı gibi Batı eğitimini “haram” görüyor, Batı’yı hedef alıyor. Dünyada adını duyurması da gerçekleştirdiği kilise saldırıyla oldu. Ancak örgüt Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Kuzey’de ağırlıklı olarak. Buradaki Hıristiyan nüfusu az olduğu bu dinin mensuplarına yönelik yaptığı eylemler daha fazla göze batıyor. 1000 Müslüman arasından 100’ünün öldürülmesi oransal olarak 10 Hıristiyan’dan beşinin öldürülmesinden daha düşük görünüyor.

        Nijerya’nın önde gelen haber kanallarından News Central’da çalışan gazeteci Bernard Akede’nin verdiği bilgiye göre Boko Haram son yıllarda eylem stratejisini değiştirdi, adam kaçırmalara ve fidye istemeye yöneldi. Finansal sıkıntı çeken örgüt bu sayede cephanesini yenilecek kaynak arayışına girdi.

        Öte yandan, bazı Nijeryalılar örgütün eskiden olduğu gibi Kuzey’de kalmadığını ve yavaş yavaş Batı ve Doğu’daki şehirlere yayılmaya başladığına işaret ediyor. Bu da şu anda kendilerini tehdit altında hissetmeyen Hıristiyanları endişe ediyor.

        Amerikan Hazine Bakanlığı’nın yaptırım listesinde vurguladığı gibi tıpkı El Kaide gibi Boko Haram’ın da arkasında sponsor ülkeler var. Sudan’daki çatışmanın arkasında olduğu gibi Boko Haram’ın da baş destekçisinin Birleşik Arap Emirlikleri olduğuna yaygın olarak inanılıyor. Bir başka iddia da Nijerya ordusunun içindeki bazı odakların da Boko Haram’la iş birliği içinde olabileceği.

        Aslında Trump için üçüncü dünya ülkelerinde yaşanan insanların problemleri bir öncelik değil. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini “Bizim savaşımız değil,” diye küçümseyebiliyor, ya da İsrail-Hamas arasındaki çatışmada kuvvetli ülkenin yanında kolaylıkla yer alabiliyor. Ancak Hıristiyanlık söz konusu olduğunda, Hıristiyanların uğradığı zulüm konusunda özel bir hassasiyeti varmış gibi davranıyor. Hıristiyanlar hayatta ve siyasette kırmızı çizgileri olmayan Trump’ın adeta kendi kendine icat ettiği yeni kırmızı çizgisi.

        GİDEREK ARTAN HIRİSTİYAN ÜSLUP

        Trump’ın ikinci kez seçilmesinden sonra, hatta belki de seçim kampanyasındaki suikast girişiminden sonra, Amerikan siyasetine bugüne kadar hiç olmadığı kadar yoğun bir Hıristiyan üslup hakim oldu.

        2016’da Trump’ı iktidara taşıyan en büyük seçmen grubu Evanjelik nüfus onun kusurlu olduğunu biliyordu. Sarah Posner’ın “Unholy” kitabında aktardığı gibi iki kere boşanması, porno yıldızlarıyla birlikte olması, New York’taki geçmişi geleneksel Hıristiyan değerlerine uymuyordu. Ama kusurlarına rağmen Trump onlara istediklerini almalarını sağlayacak kullanışlı bir elçi olarak gördüler. Hatta onlara vereceği hizmetle kusurlarından arınabileceğine dair bir söylem inşa ettiler. İstediklerini de aldılar. Trump’ın Rahip Brunson olayını bu kadar büyütmesinin nedeni de Evanjelik tabanının baskısıydı ve onlara olan borcuydu.

        İlk dönemde Evanjeliklerin istediğini yapıyordu Trump ama onlarla aynı dili konuşmuyordu. Bu iş Beyaz Saray’da İncil okumaları düzenleyen yardımcısı Mike Pence’e kalmıştı. Ancak bu sene adeta dinini yeniden keşfeden, birden dindarmış gibi gözüken bir Trump var. Suikasttan kurtulup yeniden seçilmesini Tanrı’nın ona verdiği bir görev olarak bile yorumladı.

        Bu arada Amerikan siyasetindeki dini ton da gün be gün artmaya başladı. Öldürülen Trump destekçisi Charlie Kirk için “aziz” kıyaslamaları yapıldı. Başkan Yardımcısı J.D. Vance geçenlerde Hint kökenli eşinin de Katolik olmasını dilediğini söyledi; Vance’in kendisi sonradan Katolik olmuştu.

        Vance’i Trump’ın yanına yerleştiren Silikon Vadisi milyarderi Peter Thiel için de son zamanlarda Mevla’yı buldu denebilir. Geçtiğimiz aylarda San Francisco’da yaptığı gizli toplantılarda dünyayı her an bir “Antichrist” (Deccal?) tehdidinin beklediğini söyledi, İncil’den pasajlar okudu. Thiel’e göre bu Greta Thunberg gibi iklim savaşçıları “Antichrist” olabilirmiş. Bu Thiel meselesi açıklayamayacağım kadar absürt ve karmaşık ama iyi bir özet isteyenler “South Park”ın bu sezonki bölümlerini izleyebilir.

        Trump’ın “Hıristiyan soykırımı” çıkışının içeride, kendi tabanında da karşılığı var. Ama dikkati soykırıma çekmek aynı zamanda “Önce Amerika” vaadi için de kullanışlı bir kılıf. Çin’e yaptırımlarındaki fentanyl gerekçesi, Venezuela’ya savaş açma niyetindeki uyuşturucu trafiği iddiaları gibi Nijerya’yı hedef almasının da sadece görünen nedeni bu soykırım iddiası.

        AFRİKA’NIN ZENGİNLİĞİ

        Aslında bugünlerde herkesin Afrika’da gözü var. Bazı Afrika ülkeleri bir yandan sömürgecilik geçmişiyle Fransa’yı kovuyor, ama Rusya ve Çin gibi yeni sömürge ülkelerine kapı açıyor. Bu iki ülkenin Batılı sömürgecilerden, şimdilik, tek farkı ülkelerin kaynaklarını yavaş yavaş ele geçirirken oradaki insanların yaşamlarına müdahale etmemeleri, kendi dil, din ve kültürlerini dayatmamaları.

        Çin halihazırda Nijerya’da da aktif, ama Uganda ya da Kenya’da olduğu gibi şimdilik göze batmıyor. Çinli inşaat firmaları havalimanları, otobanlar, tren yolları yapıyor. Nijerya’nın Müslüman Cumhurbaşkanı’nın da Çin firmalarıyla yakın ilişkiler içinde olduğu konuşuluyor.

        Çin sadece inşaat yapmak için Nijerya’da değil. Dünya her ne kadar Nijerya’yı Burna Boy, Davido veya Osimhen’le biliyor olsa da Nijerya global ölçekteki şöhretlerin ötesinde bir ülke.

        Nijerya’nın zenginliklerini ilk keşfedenlerden biri Ebru Gündeş’ti aslında, ama ondan farklı olarak bütün dünya Afrika ülkelerinin doğal zenginliklerinden pay almak istiyor. Türkiye epeydir Afrika’da ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinde rol oynamak istiyor. Sadece inşaat alanında değil, Somali’yle kurulan ilişkilerde olduğu gibi savunma sanayiinde de Türkiye’nin etkisi bazı Afrika ülkelerinde giderek artıyor.

        Nijerya’nın 40 milyar dolara yakın crude petrol ihracı var, kömür, altın, kakaonun dışında Trump’ın özellikle kafayı taktığı kritik mineraller açısından da Nijerya zengin. Trump bunları kimseye kaptırmama peşinde, her ne kadar biraz geç kalmış olsa da.

        Bu mineraller dünyada Amerika’nın ekonomik üstünlüğünü sürdürmesi açısından gerçekten kritik. Bugün Amerikan ekonomisi teknoloji şirketlerinin başarısına dayanıyor, Silikon Vadisi’nin geleceği, cep telefonları, bilgisayarlar, elektrikli otomobiller, güneş panelleri vs. için bu mineraller vazgeçilmez.

        Nijerya’da Trump’ın gelip terörü bitireceğine inananlar bile amacının bir yandan ülkeyi işgal etmek olabileceği endişesi taşıyor. Akede’nin aktardığına göre Trump seçildiğinde özellikle Nijerya’daki Hıristiyan nüfus “Tanrı ABD’ye geliyor,” diye sevinmişti. Batı’nın ahlaki bir çöküntü içinde olduğunu, Trump’ın da bu çürümeye son vereceğine inanıyorlardı. Ancak müdahale tehdidinden sonra Trump destekçisi Nijeryalılar da bir anlamda kendi kendileriyle yüzleşiyor.