Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Haftanın Kitapları
        1

        KASİYER
        (Sayaka Murata)

        Yaşamın ölçüsü uyum sağlamakta mı gizlidir, yoksa herkesin “normal” olmaya çalıştığı bir dünyada en büyük cesaret farklı kalabilmek midir? Keiko Furukura, on sekiz yıldır aynı markette çalışan otuz altı yaşında bir kasiyer. İşini kusursuz yapıyor. Çünkü market onun dünyası, ritmi, anlamı… Rafların düzeninde, yazar kasaların sesinde, formaliteden verilen selamların içinde huzur buluyor. Ancak hayatına giren “tuhaf” bir adam yüzünden özenle koruduğu huzuru altüst olmakta gecikmiyor. Artık Keiko, “normal” addedilen dünyanın görünmez baskılarıyla yüzleşirken kendi benliğini de yeniden tanımlamak zorunda. Sayaka Murata, Japonya’da fırtınalar koparan, Akutagava Ödülü kazanan bu eşsiz romanıyla toplumsal normların görünmez duvarlarını ifşa etmekten çekinmiyor. İthaki Yayınları'ndan çıkan Kasiyer, tek tip yaşamların arasında kendi sesini korumaya çalışan bir kadının ve toplumun aynasında yansıyan bir tuhaflığın hikâyesi...

        2

        FİDAN HANIM
        (Sinan Akyüz)

        Sinan Akyüz’ün, gerçek bir hayat hikâyesine dayanan yeni romanı 'Fidan Hanım' ALFA Yayınları tarafından okurlarla buluşturuldu. Eser, "Coğrafya bir annenin rahmi gibidir; içine düştüğün anda kaderin yazılmaya başlar..." mottosuyla yola çıkarak, okuru kader, aile sırları ve mekânın insan yaşamı üzerindeki derin etkileri üzerine unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor. Fidan Hanım, Büyükada'nın büyüleyici atmosferinde yaşayan bir ailenin, "saklı gerçekler" üzerine kurulu trajedisini merkezine alıyor. Roman, ailenin büyük kızı Anita’nın, şizofreni ve karanlık sırlarla dolu bir adamla yaptığı yıkıcı evliliğin ve bu evliliğin tetiklediği korkunç olayların izini sürüyor. Aile içinde nesillerdir saklanan sırlar açığa çıktıkça, karakterler kaçınılmaz bir yüzleşmenin ve acı dolu bir vedanın içine sürükleniyor... Fidan Hanım yaşanmışlıkların süzgecinden geçmiş bir roman...

        3

        BOZUK PARA
        (Yasmin Zaher)

        New York'ta yaşayan Filistinli genç bir kadın. Hermès Birkin çantasına bakılırsa oldukça varlıklı. Kusursuz bir zevke ve sıradışı bir hijyen anlayışına sahip. Oysa gerçek göründüğü gibi değil. Vasat bir ortaokulda ders veriyor. Hayatını ağabeyinin bağladığı aylık harçlıkla sürdürmek zorunda. Artık İsraillilerin yaşadığı anavatanı ise anılarında, hafızasının derinliklerinde. Amerika’da kök salma hikâyesi baştan lanetlenmiş gibi. Şu 'temizlik hastalığı' da cabası. Kaosun içerisinde bir gün evsiz bir dolandırıcıyla tanışacak ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... Edebiyat dünyasının büyük heyecan uyandıran yeni kalemlerinden Yasmin Zaher imzalı Bozuk Para, doğa ve uygarlık, güzellik ve adalet, sınıf ve aidiyet, kaos ve tüketim çılgınlığı gibi evrensel konuları kolaycı ahlakçılığa düşmeden sorgulayan, yeni neslin kontrolsüz kapitalizmle sürdürdüğü sürreal mücadeleyi bir solukta gözler önüne seren bir macera. Sayısız ödüle aday gösterilen, Dylan Thomas Ödülü'nü kazanan Bozuk Para Nisan Yayıncılık etiketiyle okurlarla buluştu...

        4

        ÖYLE GEÇER ZAMAN Kİ / TEOMAN DURALI KİTABI

        ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki: Bir Teoman Duralı Kitabı’, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli filozoflardan Teoman Duralı’nın, bugüne dek gezip gördüğü yerler, okuyup araştırdığı konular üzerinden bir hakikat arayıcısının izlerini sürüyor. Zonguldak’ta geçen çocukluk yıllarından dayısı ile ettikleri muhabbetlere, hiçbir zaman sevemediği okul yıllarından dile olan merakına, Norveç’te kaptanlık hayalinden Kapalıçarşı’da geçen çalışma faslına kadar birçok hikâye ve olay... Duralı’nın kendine özgü üslubuyla Türk siyasetine damgasını vurmuş siyasetçilerle ilgili tespitler ve yakın Türkiye tarihine dair daha neler neler... Teoman Duralı, sadece bir felsefeci değil; çağını aşan bir medeniyet düşünürüydü. Bir biyolog titizliğiyle düşüncenin damarlarında gezinir, bir kâşif gibi hakikatin izini sürerdi. Timaş Yayınları’ndan çıkan kitap modern çağın salvolarına karşı dimdik duran bir bilincin, Batı’nın büyüsüne kapılmadan evrensel düşünmenin ve Türkiye’de felsefe yapmanın onurlu yalnızlığının hikâyesi ni anlatıyor…

        5

        ÇOCUKLARIN GECESİ
        (Maurice Maeterlinck)

        Maurice Maeterlinck sembolist tiyatroya kazandırdığı seçkin yapıtlarından dolayı 1911’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. Yapıtlarını Fransızca yazan ve Fransız edebi akımlarından esinlenen Belçikalı yazar, İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde ABD’ye göçmüştü. 1941 yılında New York’ta insanlığın geleceğine dair bir nevi “vasiyetname” kaleme aldı. Edebi üretimine görkemli bir nokta koymak amacıyla yazmaya giriştiği bu yapıt için ustalaştığı bir türü, tiyatroyu seçmişti. Türkiye İş Banaksı Kültür Yayınları'nda çıkan Çocukların Gecesi dramatik ve çokanlamlı diliyle, iki çocuğun deneyimlediği olağanüstü bir gecenin felsefi hikâyesine dönüştü. O karanlık gecede olumsuz güçlerle çarpıştıktan sonra şafak sökerken daha iyi bir dünya inşa etmeyi başaran çocuklar yarının insanını, geleceğin aktörlerini temsil ediyordu. Yazarın ölümünden 75 yıl sonra, torunu tarafından “mucize eseri” bulunarak gün ışığına çıkarılan Çocukların Gecesi, tıpkı Küçük Prens gibi, her yaştan okura verecek mesajı olan zamansız bir başyapıt.

        6

        AÇLIK
        (Knut Hamsun)

        Modern edebiyatın öncülerinden ve Nobel ödüllü Knut Hamsun’un başyapıtı “Açlık”, Livaneli Kitaplığı serisinden İnkılâp Kitabevi etiketiyle yeniden okurlarla buluşuyor. Kristiania sokaklarında yoksullukla mücadele eden genç bir yazarın iç dünyasını çarpıcı bir gerçeklikle aktaran eser; insanın hem fiziksel hem de ruhsal açlığı üzerinden modern bireyin varoluş sancılarını gözler önüne seriyor. Hamsun’un yenilikçi anlatım tekniği ve iç monologlarıyla örülü dili, Açlık’ı yalnızca bir klasik değil, okura güçlü bir ruhsal deneyim sunan özel bir eser haline getiriyor...

        7

        YA HİÇ KARŞILAŞMASAYDIK
        (Tuğçe Isıyel)

        Everest Yayınları, klinik psikolog ve yazar Tuğçe Isıyel’in büyük ilgi gören eseri Ya Hiç Karşılaşmasaydık’ı, genişletilmiş ve güncellenmiş yeni basımıyla okurlarla buluşturdu. Psikoterapi odasının mahremiyetinden ilişkilerin karmaşık dünyasına, oradan da edebiyatın iyileştirici limanlarına uzanan bu eser; hayatımızın tesadüf sanılan dönemeçlerini, bizi biz yapan “karşılaşma” kavramı üzerinden yeniden okumaya davet ediyor. Isıyel, kitabın bu yeni versiyonunda, aradan geçen yılların getirdiği yeni deneyimler ve toplumsal değişimlerle harmanlanmış yepyeni metinlerle okurun karşısına çıkıyor. Kitap; çocukluğun derin izlerinden modern çağın ilişki krizlerine, “stalk”lama ve “gaslighting” gibi güncel psikolojik fenomenlerden narsisizmin yıkıcı etkilerine kadar geniş bir yelpazeyi ele alıyor. Tuğçe Isıyel, insanın kendi gölgesiyle, ailesiyle, eviyle ve geçmişiyle kurduğu ilişkiyi mercek altına alırken; okuru Freud’dan Virginia Woolf’a, Jung’dan Tezer Özlü’ye uzanan zengin bir edebi ve kuramsal yolculuğa çıkarıyor.

        8

        OBLOMOV
        (İvan Aleksandroviç Gonçarov)

        Oblomov… 1859’da yayımlanmış ve 19. yüzyıla damgasını vurmuş, yazarı İvan Gonçarov’un çağdaşları tarafından da tartışılmış çok önemli bir eser…. Günlerinin çoğunu yatarak geçiren, hayaller kuran, planlar yapan ancak hiçbirini gerçekleştiremeyen bir toprak sahibi olan İlya İlyiç Oblomov’un içsel dünyasını ve ruhsal çözülüşünü adım adım gözler önüne seren roman, Rusya’nın toplumsal ve tarihsel değişiminin de panoramasını çizer. Can Yyaınları'ndan çıkan roman, ataletin pençesinde kıvranan Oblomov’la onu bu ataletten kurtarıp dış dünyaya kazandırmaya çalışan çocukluk arkadaşı Ştolts arasındaki karşıtlık üzerinden ilerler. Bu bireysel çatışmanın arka planında aristokrasinin çözülmeye, burjuvazinin yükselmeye başladığı 19. yüzyıl Rusya’sının dönüşümleri resmedilir. Oblomov’un içinde bulunduğu hal, basit bir tembellikten ya da kararsızlıktan çok daha fazlasıdır; Oblomov zamanın değişen ruhuna ayak diremektedir çünkü bildiği dünya hızla değişmektedir. Oblomov’un odasından dışarı çıkamayan bedeni, aslında bir imparatorluğun da yerinden kalkamayan ruhudur...

        9

        ÖLÜMCÜL SAFLIK
        (Ruth Scurr)

        Evrensel hakların ve ezilen halkın tutkulu savunucusu, monarşinin yıkılışının ve cumhuriyetin kuruluşunun önde gelen aktörü, devrim yıllarının soğukkanlı lideri ve siyasi şiddetin en sert taraftarı... Ruth Scurr, Maximilien Robespierre’in mütevazı taşra avukatlığından dünya tarihini şekillendiren bir devrimin en tartışmalı yüzü ve önderlerinden biri haline gelme sürecini detaylı şekilde inceliyor. Robespierre’in ne devrimci bir aziz ne de kana susamış bir canavar olarak tarif edildiği Ölümcül Saflık – Robespierre ve Fransız Devrimi, devrimi ve Robespierre’i şekillendiren koşul ve çelişkileri güçlü bir biçimde resmetmekle kalmıyor, aynı zamanda iktidar, şiddet, demokrasi ve cumhuriyet fikri üzerine de canlı bir tartışma olanağı sunuyor. İletişim Yayınları'ndan çıkan kitap erdem ve terör arasındaki ince çizgide, yükselişi ve düşüşüne tanık olduğumuz bir devrimcinin kapsamlı ve sürükleyici bir portresi...

        10

        SAATLER SONRA
        (Can Sancaklı)

        Genç yazar Can Sancaklı, ilk romanı Saatler Sonra ile okurlarını duygusal bir keşif yolculuğuna davet ediyor. Dublin’de yolları kesişen iki Türk gencin hikâyesini anlatan roman, modern şehir yaşamının yabancılığı içinde filizlenen bir aşkı konu alıyor. Derin bir iç hesaplaşmanın, kayboluşların ve yeniden bulunmaların hikâyesi olan Saatler Sonra, aynı zamanda “ait olma” arayışının evrensel duygusunu samimi bir dille işliyor. Yabancı bir şehirde, kendi hayatlarının ritmini bulmaya çalışan iki insanın yolları kesişiyor ve kader ağlarını örmeye başlıyor. Dublin’in yağmurlu havasında yolları kesişen Barış ve Begüm, bir eşleşme uygulamasında tanıştıktan kısa bir süre sonra, birbirlerinin hayatında kalıcı izler bırakıyor. Verno Kitap'tan çıkan roman, aşkın zamana, mesafeye ve geçmişin yüklerine rağmen nasıl direnebileceğini anlatırken, okuyucuyu yalnızlık, aidiyet ve kendini bulma üzerine bir yolculuğa çıkarıyor.

        11

        ERKEN MODERN DÜNYADA DEVRİM VE İSYAN
        (Jack A. Goldstone)

        VakıfBank Kültür Yayınları, Jack A. Goldstone’un kaleme aldığı “Erken Modern Dünyada Devrim ve İsyan” adlı eseri okurlarla buluşturuyor. Dünya çapında erken modern tarihçiler için bir başyapıt kabul edilen eser, yayımlanmasının üzerinden otuz yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen hâlâ sağlam bir kuramsal çerçeve ve yöntem sunuyor. Goldstone, Fransız Devrimi ile İngiliz İç Savaşı’nın Batı’ya özgü siyasi dönüşümler olduğu fikrini reddediyor; bu olayların, Osmanlı İmparatorluğu ve Ming/Çing Hanedanlığı’nda yaşanan büyük isyanlarla benzer tarihsel dinamiklere dayandığını öne sürüyor... Erken modern dönem tarihçileri için temel bir kaynak kabul edilen eser, karşılaştırmalı ve disiplinlerarası yaklaşımıyla tarih, sosyoloji, siyaset bilimi ve istatistiksel nüfus bilimi alanlarını bir araya getiriyor. Goldstone’un çalışması, erken modern dönemin toplumsal ve siyasal dönüşümlerini anlamak, incelemek ve tartışmak isteyen araştırmacılar için vazgeçilmez bir rehber niteliği taşıyor.

        12

        ÖLÜLERİN GÖÇÜ
        (Şengül Engin)

        Doğduğu topraklarda boşaltılmış bir köyden çağrılar gelir rüyalarla taşınan. Bir kadın, bir bebek ve diğerlerinin yüklediği bir ödevi yerine getirmesi kaçınılmazdır artık. İşini bırakır, İstanbul’un cenderesini kırar; gizemli ve heyecanlı olaylara gebe sılasına döner. Rüyalarla yönlendirilen ve derinleşen bir bilinmezlik içinde somut tek şeyin bir mezar olduğu; bu mezarla ilgilenenlerin –imamından rahibine, garibanından define avcısına– sanrılar gördüğü, kasılıp kaldığı, kokudan aklını yitirme noktasına geldiği tuhaf ve şaşırtıcı gelişmelerle dolu bir süreç yaşanır. Ancak yaşananlar doğaüstü ya da olağanüstü değildir... Şengül Engin'in 'Ölülerin Göçü' kitabı H2o Kitap'tan çıktı...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ