Küresel güç ve nüfuz bakımından hiç aynı endekste olmadılar ama Donald Trump’ın 2023’te hayata veda eden Silvio Berlusconi profilinin izinden gittiğine dair bir rivayet var. Daha doğrusu yetkili kalemden bir tespit. Columbia Gazetecilik Okulu’nda ders veren, davalık olan Berlusconi biyografisinin de yazarı Alexander Stille, Trump’ın yükselişinde şiddetli bir deja-vu yaşadığını anlatıyor. 1994’ten itibaren gazeteci olarak Berlusoni’yi izleyen Stille’nin tarifiyle her iki lider de kariyerine emlak sektöründe başlıyor, her ikisi de medyayı kendi amacı için araçsallaştırmakta olağanüstü yetenekli birer televizyon canavarı. Berlusconi, İtalya’daki hemen tüm özel TV kanallarının sahibi olarak ünleniyor; Trump ise 2004’teki “The Apprentice” reality şovunun yıldızı olmadan çok önce bir kurgu karakteri haline geliyor, filmlerde rol alıp röportajlar veriyor, kendi markasını yaratıyor.
İkisi de şişkin egolu, ikisi de yakın dost çevresini siyasete sokuyor, ikisi de cinsiyetçi ve cinsel güçleriyle övünüyor, ikisinin de başı davalarla derde giriyor, ikisinin de geçmişinde çirkin boşanma davaları var, ikisi de Putin hayranı. “Make America Great Again” (MAGA) parolasının ilk sahibi Ronald Reagan ikisinin de idolü. Ama hepsinden önemlisi, ikisi de milyarder oldukları halde işçi sınıfı ve daha az eğitimli kitlelerin oyunu alabiliyor. Çünkü kendilerini müesses nizama muhalif anti-siyasetçiler olarak takdim etmekte ustalar, sisteme öfkeli seçmeni çekebiliyorlar. Geleneksel siyasetçi gibi konuşmuyor, rakiplerine hakaret ediyor, kadın düşmanı retoriğe sapıyorlar.
Berlusconi’nin, kadın siyasetçileri bile hedef alan müstehçen esprileri veya bunga bunga partileri gazeteci ve aydınlara göre magandalık olsa da halk tabanında kabul görüyordu. Trump’ın Hollywood kasetlerinden rakibi Kamala Harris’e bel altı vuruşlarına kadar cinsiyetçi sabıkası ortada. Batıda bazıları için siyasi intihar olabilecek davranışlar Berlusconi ve Trump gibi popülist siyasetçilerin en çekici özelliği haline geliyor. Aşırı derecede zengin ama aynı zamanda gayet normal ve siyaset üstü olmayı, sıradan vatandaşın mizah duygusunu paylaşmayı başarıyorlar.
ÇİFT DOZ TRUMP İYİLEŞTİRİR Mİ
Obama’ya “Bronz çocuk” diyecek kadar patavatsız Berlusconi’nin densizliğine dünya alem gülüyordu ama Trump söz konusu olunca kimsenin gülesi gelmiyor. Trump, Haitili göçmenlerin kedi köpek yediğini söylerken, sus payı davasında kendisini Hz. İsa ve Rahibe Teresa’ya benzetirken, Biden yönetiminin Gazze’ye kondom yolladığını iddia ederken bile komik olmuyor. Gerçi Berlusconi üç başbakanlık döneminde İtalya’ya sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan çok zarar verdi ama yerel düzeyde sınırlı kaldı. Trump ise ABD başkanı olarak iktidar gücüyle dünyayı batıracak kudrete sahip. “İşte o noktada eğlence bitiyor” diyor Alexander Stille.
Obama, Berlusconi ve dönemin Rusya lideri Medvedev G20 zirvesinde (2009)Berlusconi de 2016’da Trump ilk başkan seçildiğinde “Aramızda benzerlikler var, doğru ama hiç karşılaşmadık” demişti. Mesela ilk bakışta ikisi de çok renkliydi (!), biri daima bronz diğeri turuncu; gerçi Trump ten rengini sarı ışık veren tasarruf ampullerinin gadrine bağlamıştı ama solaryum şüphesi baki.
Fakat Stille’nin de dediği gibi ikisini ayıran temel bir özellik vardı; Berlusconi’nin siyasete olan ilgisi sınırlıydı, bütün derdi şirketlerini korumak ve yolsuzluktan hapse girmemekti. Aslında başbakanlıktan sıkılıyordu, dünyaya yeni bir düzen vermek gibi ihtirasları yoktu. Berlusconi sevilmek istiyordu, nitekim kariyerinin son kavşağında karşılaştığı nefretten ötürü büyük üzüntü duymuştu. Trump ise bir provokatör, özellikle arıza çıkarmayı hedefliyor, nezaket gibi bir derdi yok. Berlusconi sosyal medya çağı öncesinde iktidarda olduğundan seçmene ulaşmak için kendi medya evrenini yaratmıştı, Trump’ın sosyal medya evrenine girenler ise bambaşka bir gerçekliği yaşıyorlar.
Peki popülist liderlerden kurtuluşun yolu nedir? Alexander Stille, İtalya’nın ünlü gazetecilerinden Indro Montanelli’nin reçetesini örnek veriyor. Berlusconi 2001’de ikinci kez iktidara talip olduğunda şöyle diyor Montanelli: “Umarım Berlusconi yeniden seçimi kazanır. Böylelikle İtalyanlar adamın ancak ikinci doz Berlusconi aşısıyla iyileştirilebilecek bir hastalık olduğunu anlarlar…” Ancak ikinci doz yetmiyor, Berlusconi üçüncü kez iktidara geliyor ve 2023’teki ölümüne kadar aktif siyasette kalıyor.
“SÖZLERİNİ DİKKATE ALMAYIN AMA KENDİSİNİ CİDDİYE ALIN”
Şimdi dünya ikinci doz Trump’la karşı karşıya.
Amerikan siyaset biliminin duayeni Harvard’lı Prof. Graham Allison, Amerikan tarihinin en büyük geri dönüşünü başaran Trump’ın uluslararası sahada artık bir fenomen olarak görülmesi gerektiğini söylüyor ve yatırımcı Peter Thiel’in şu tavsiyesini salık veriyor: “Konuşmalarını kelime kelime dikkate almayın ama kendisini ciddiye alın!”
Prof. Allison’a göre Trump gerçekle kurguyu ve hayal gücünü benzersiz şekilde birleştiren müthiş bir şovmen, dünyayı şok etmeyi hatta biraz da kaos çıkarmayı hedefleyen bir provokatör. Müzakere taktiği, aşırı taleplerle başlayıp karşı tarafı rahatsız etmeye ve olabilecek en iyi sonucu almaya dayanıyor.
Şimdi Gazze çıkışıyla dünyayı şoke etmesi de aynı taktiğin eseri. Trump ABD’nin Gazze’yi devralacağını, kuzeyinde yaşanacak yer kalmadığını ve Filistinlilerin daha güzel yerlere taşınması gerektiğini söylerken aslında çoktan beri bilinen bir gerçeğe işaret ediyor. Netanyahu kabinesindeki ultra sağcı kanat savaşın en başından beri Gazze’ye yeniden yerleşmeyi planlıyor. Bu amaçla kasıtlı olarak bütün alt ve üst yapı imha ediliyor. Batı cephesinde yeni bir şey yok, sadece Trump hamiliğini daha açık ilan etmiş oluyor. İlk döneminde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması gibi.
Ukrayna savaşına gelince; Prof. Allison, “Trump’ın altı ay içinde Ukrayna’da ateşkesi sağlayacağına iddiaya girerim” diyor. Bunu da Çin lideri Şi Cinping’in yardımıyla yapacağını iddia ediyor.
Notre Dame Katedrali’nin yeniden açılışında Macron ve Zelenski ile bir araya geldikten sonra Trump “Çin yardım edebilir” diye X’te bir paylaşım yapmıştı. O tarihten bu yana Trump ve Şi defalarca telefonda konuştular. Haberlere göre Trump ve Putin ile Şi ve Putin arasında da telefon görüşmeleri oldu. Bu trafik, yapbozun parçalarını bir araya getirerek bugünkü cephe hattında savaşın sona ereceği ve Ukrayna’nın razı olacağı bir tabloyu ortaya koyuyor. Ukrayna razı olmak zorunda, çünkü başka çaresi yok. Büyük insan kaybına uğrayan Ukrayna’nın bir yıl sonra barış anlaşması için daha iyi pozisyonda olması mümkün değil.
Trump ve Zelenski geçen eylülde New York'ta görüştüSavaş bugünkü cephe hattında mı, yoksa Kiev’in 100 kilometre yakınında mı bitmiş, Trump’ı fazla ilgilendirmiyor, onun için önemli olan “Önce Amerika”. Trump’a göre Zelenski gibi biri Amerika’nın çıkarları konusunda tayin edici rol oynayamaz, büyük güçlere boyun eğmesi gerekir. Zaten kendisi başkan olsa, bu savaşın başlamayacağına inanıyor, çünkü Ukrayna’yı NATO’ya almak gibi bir niyeti yoktu. Savaşın maliyetini daha fazla yüklenmeyeceklerini açıkça ifade etti Trump. Son tavşanı da şapkadan çıkardı ve Kiev’e askeri ve ekonomik yardımın devam etmesi karşılığında Ukrayna’nın nadir toprak elementlerine erişim talebinde bulundu. Zelenski yönetiminin de bu konuda görüşmelere açık olduğunu söyledi. Zelenski, trilyonlarca dolar değerindeki lityum, titanyum, demir ve kömür rezervlerinin Batılı ortaklarla paylaşımını da içeren plan taslağını geçen eylülde New York’ta Trump’a sunmuştu.
Trump, NATO müttefiklerinin gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde 5’ini savunmaya ayırmasını istiyor ve NATO’dan çıkmakla tehdit ediyor. Prof. Graham Allison’a göre Trump pazarlığı yüksekten açıyor, sonuçta yüzde 3’e de razı gelebilir, NATO’dan çıkış tehdidinde ise ciddi değil ama müttefiklere beleşçi gözüyle bakıyor. Bu konuda haklılık payı olabilir, çünkü Rusya ile kıyaslandığında Avrupa dört katı nüfusa ve 12 kat gayri safi yurtiçi hasılaya sahip, fakat kendisini savunacak askeri yeterlilikte değil. Trump’ın eleştirisi haklı da olsa atladığı bir nokta var; ABD’nin Avrupalı müttefikleri ve Japonya’nın savunma harcamaları düşük kalmakla birlikte, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD öncülüğünde kurulan dünya düzeninin temel taşları oldular. Bu düzen sayesinde dünya son 79 yılı büyük güçler arasında savaş çıkmadan geçirebildi.
TİCARET SAVAŞI TERS TEPERSE
Şimdi Trump’ın vaat ettiği Amerikan altın çağının başlayacağına dair umut besleyenler var. Ancak Prof. Allison’a göre bazı önlemler ters etkiye yol açabilir. Büyük vergi indirimleriyle bütçe açığını kapatmak mümkün olmaz. Ticaret ortaklarına yüksek gümrük vergileri enflasyonu tırmandırır. Yüksek enflasyon ve yüksek faiz oranları borsaya iyi gelmez, orta sınıf yoksullaşır. Önlemlerin tamamı geri teper.
Trump, milyonlarca Amerikalının refahını artıracağı sözüyle seçimi kazandı. Enflasyon cini şişeye girecek, gıda ve enerji fiyatları düşecek, bunun da bedelini ihraç mallarıyla Amerikan pazarına akın eden ülkeler yüksek gümrük vergileriyle ödeyecekti. Ancak hafta sonu itibariyle ABD’nin en önemli üç ticaret ortağına getirilen gümrük vergileri hayatı ucuzlatmak bir yana, daha da pahalılaştıracak gibi görünüyor.
Aksi yönde bir uzlaşma sağlanmadığı takdirde Meksika ve Kanada’dan ithal edilen bütün mallar yüzde 25 vergilendirilecek; tek istisna yüzde 10 gümrük vergisiyle petrol ithalatı olacak. Çin mallarına getirilen gümrük vergisi de yüzde 10 oranında. Üreticilere dönük bütün araştırma ve anketler uygulamanın neticede tüketici fiyatlarına yansıyacağını gösteriyor. ABD 2023’te sadece Meksika’dan 500 milyar dolarlık mal aldı; sebze ithalatının yüzde 63’ü, meyve ve kabuklu yemiş ithalatının yüzde 47’si komşudan geliyor. Beş milyon Amerikalının işi Meksika’yla mal alışverişine, avokado çiftlikleri veya otomotiv fabrikalarına bağlı. Kanada ve Çin ile de bilanço hemen hemen aynı; ABD bu ülkelere yaptığı ihracattan daha fazlasını ithal ediyor ki, bu da Trump’ı çok kızdırıyor.
Şi Cinping ve Trump - Çin'e gümrük vergisi düşükTrump önceki gün, Meksika ve Kanada’ya yönelik uygulamayı bir ay erteledi, ancak “haksız ticaret”e karşı savaşını sürdürmekte kararlı görünüyor. Trump’ın baş ticaret danışmanı Peter Navarro, ABD’nin yeterince sömürüldüğünü ve “kan gölüne” artık son verme zamanı geldiğini söylüyor. Başkanlık kararnameleriyle gümrük vergileri getirerek tehditlerinde ne kadar ciddi olduğunu göstermeye çalışan Trump, Avrupa Birliği de hazırlıklı olsun diye uyarıyor.