Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Ayşe Özek Karasu AfD büyüdü ama koalisyon kartelasında "mavi"si yok
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Almanya seçiminin en büyük kazananı aşırı sağcı AfD, oylarını tam iki katına çıkardı ama tahminlerin aksine partide havai fişekler patlamıyor. Hatta hayal kırıklığına uğrayanlar var bile denilebilir. Anketler seçimde yüzde 20’yle alınan ikinciliği gösteriyordu ama merkez sağ CDU’dan oy çalarak yüzde 25’ler bandına çıkışı, ülkeyi şöyle iyice sarsmayı düşlüyordu partinin bir kesimi. Bu sonucu, eş başkan ve Başbakan adayı Alice Weidel’in TV tartışmalarında fazla radikal ve huysuz davranmasına bağlayan sesler yansıyor parti içinden. Nükleer enerjiyi savunurken “Yel değirmenlerini söküp atarım” gibi ürkütücü çıkışlarını, “Hitler aslında solcuydu” gibi tarihi çarpıtan revizyonist saçmalığını eleştiriyorlar. Seçim kampanyasına AfD'ye kıyak çekercesine ezici ağırlığıyla göç meselesi hakim oldu, fakat Weidel’in ekonomi kartını oynamaması da partide sorgulanıyor.

        Weidel’in, partinin “Alternative für Deutschland” adına “Alice für Deutschland” sloganıyla kendi varlığını yapıştırması da az yadırganmadı.

        Alice Weidel Başbakan adayı ama iktidara uzak, şimdilik
        Alice Weidel Başbakan adayı ama iktidara uzak, şimdilik

        Yüzde 20’den fazla bekleyenler Weidel’in İsviçre’de yaşamasının da etkili olduğu düşünüyor; “Bu konudaki sorulara daha serinkanlı cevap verebilirdi. O kadar aksi ve küstah davranmayıp daha sempatik ve çekici olsa seçimden birinci çıkmak işten değildi” diyorlar.

        Bu arada Weidel’in ailesiyle yaşadığı Schwyz kantonunun Einsiedeln kasabasında AfD’nin seçim başarısı protesto edildi. Yüzlerce kasabalı “Weidel raus” sloganları attı.

        Kim ne derse desin, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da ilk kez direkt “milliyetçi” damardan yürüyen bir parti böyle büyük bir başarı kazanıyor. Almanya için Alternatif dışarıdan bakışla, göçmen düşmanı, İslamofobik ve antisemitik aşırı sağcı popülist bir parti ama Alman müesses nizamı açısından “nasyonalizm” esas öldürücü darbe. AfD, aşırı sağcı şüpheli odak sıfatıyla Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın takibinde.

        YAŞLI SEÇMENİN ÖLÜMÜNÜ BEKLİYORLAR

        Seçim sonuçları, yeni koalisyon pazarlıklarının korkulduğu kadar zor olmayacağını gösteriyor. Baraja takılan küçük partiler koalisyon hesaplarından düştü, pazarlıklar nispeten kolaylaştı.

        Merkez partilerin aşırı sağ ile ortaklığı reddeden "Brandmauer" ilkesi nedeniyle AfD koalisyon hesaplarında yer almıyor. Ancak hırçın tabiatlı Weidel öncülüğünde çok sert muhalefet yürütüleceği kesin. AfD, seçimi yüzde 28.5’le açık ara önde bitiren Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerini yıpratıp parçalamak için bu cenah üzerine oyunlar kuracak. Hesaplar 2029 seçimine, hatta belki de daha yakın bir erken seçime yönelik; hedef nihayet birinci parti olmak.

        AfD eş başkanları Tino Chrupalla ve Alice Weidel
        AfD eş başkanları Tino Chrupalla ve Alice Weidel

        Weidel seçim gecesi şöyle bir gelecek senaryosu kurguluyordu: CDU, Sol parti ile koalisyon kurup seçmene ihanet edecek, böylece bir dahaki seçimde AfD kesinlikle birinci parti olacak! Partinin stratejistleri ile dört faktörü vurguluyor: Merz, göç konusundaki vaatlerini yerine getiremeyecek, daha fazlasını bekleyen seçmen kitlesi AfD’ye yönelecek. Ayrıca yıllardır CDU’ya oy veren sadık yaşlı seçmenler sırasıyla ölecek. FDP de artık herhangi bir rol üstlenmediğine göre, yüzde 2-3 oranında oy oradan gelecek. Sonunda AfD “normal” parti etkisiyle sağ kampın hakimi olacak.

        BÜYÜK KOALİSYON YOLU AÇILDI

        AfD gelecek stratejilerini çizedursun…

        Müstakbel Başbakan Friedrich Merz liderliğindeki CDU ve Bavyeralı biraderi CSU’nun gedikli ortağı liberal FDP yüzde 5’lik barajı kıl payı aşamadığı için koalisyon hesaplarında yok. Hatta SPD ve Yeşiller ile ortak olduğu trafik lambası koalisyonundan çekilerek erken seçimin yolunu açan FDP lideri Christian Lindner aktif siyaseti bıraktığını açıkladı.

        Sol Parti’den kopan Sahra Wagenknecht’in kendi adını içeren partisi BSW de az farkla baraj altında kalınca, küçük partilerle koalisyon ihtimali ortadan kalktı ve “siyah-kırmızı” Büyük Koalisyon’un yolu açıldı. 2021 seçiminde birinci partiyken yüzde 16.4’le savaş sonrası en kötü sonucu elde eden SPD kendi dramını yaşasa da meclis aritmetiğinde yeter sayısı var. Birlik partilerinin sandalye sayısı 208; SPD 120. Bundestag 630 üyeli, 316 vekil koalisyon kurmak için yeterli. Sol Parti’nin de yüzde 8.8 ile 64 sandalye alarak iyi bir çıkış yaptığını belirtmek gerekiyor.

        Almanya’nın en sevilmeyen liderleri liginde başa güreşen SPD’li Başbakan Olaf Scholz, yenilgide sorumluluğu üstlenerek son dakikaya kadar görevini icra edeceğini, ancak koalisyon görüşmeleri sürecinde yer almayacağını söyledi. Anketlerde SPD'nin kazanacak adayı olarak esas tercih edilen Savunma Bakanı Boris Pistorius, bir seçim felaketiyle karşı karşıya olduklarını belirterek, Birlik partilerinden teklif geldiği takdirde koalisyon müzakerelerine katılacağını açıkladı. Mevcut koalisyonun en az oy kaybeden partisi Yeşiller’in Başbakan adayı ve halen Ekonomi Bakanı Robert Habeck de koalisyon görüşmeleri dışında kalacağını söyledi.

        Büyük Koalisyon ufkunu gösteren faktörlerden biri, Hıristiyan Sosyal Birliği (CSU) lideri Markus Söder’in Yeşiller’i dışlayan tutumu. SPD ile koalisyona sayıları yettiği için Yeşiller’e ihtiyaç olmadığı görüşünde. Söder aslında Hür Demokratları (FDP) tercih ederdi ama meclise giremediler.

        Birlik liderleri; Markus Söder (CSU) ve Friedrich Merz (CDU)
        Birlik liderleri; Markus Söder (CSU) ve Friedrich Merz (CDU)

        CDU lideri Merz, Paskalya’ya kadar hükümeti kurmak istediğini, AfD ile ortaklığın söz konusu olmadığını söyledi ama Alice Weidel şimdiden sıkıştırmaya başladı; “CDU ile koalisyon müzakerelerine açığız. Aksi takdirde Almanya’da siyasi değişim mümkün olmayacaktır” dedi.

        Weidel ne kadar sıkıştırıp yüklense yeri, çünkü AfD’nin başarısında merkez siyasetin rolü büyük.

        AFD’Yİ TOPLUCA “NORMALLEŞTİRDİLER”

        “Normalleşme” derken partinin aşırı sağ çizgisinde yumuşamayı değil de, Bundestag’daki ikinci büyük parti olarak cüsseli varlığını anlamak gerekiyor. Yoksa, Avrupa’nın en güçlü ve radikal sağ partisi olduğu kesin. Partinin güçlenmesinde şu etkenler rol oynadı:

        Seçmen sadakati - CDU lideri Merz sürekli olarak AfD’nin yükselmesinden Scholz hükümetini sorumlu tuttu. Nitekim sevilmeyen koalisyon döneminde oylarını iki katına çıkardılar. Ancak bütün suçu trafik ışığı koalisyonuna bağlamak doğru değil. Parti, sosyal medya kanalları üzerinden aşırı sağcı çekirdek seçmen kitlesini korumayı bildi.

        Siyasete güvensizlik - Scholz Hükümeti halk nezdinde güven tesis etmeyi beceremedi, siyasete olan güven sekteye uğradı. Korona krizinin ardından Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle Almanya’da patlak veren enerji krizi, ekonomiye dair kaygılar ve Gazze savaşı Alman seçmende güven bunalımı ve çaresizliğe yol açtı. Bütçe anlaşmazlığı nedeniyle Scholz’un Maliye Bakanı Lindner’e kapıyı göstermesi ve FDP’nin koalisyondan çekilmesi de bardağı taşırdı. AfD ise mevcut koşulları topyekûn değiştirmeyi vaat ediyordu.

        Göçmen düşmanlığına ortaklık - Aslında AfD ekonomi ağırlıklı kampanya yürütmeyi planlıyordu ama Magdeburg’da Noel pazarına saldırı planları değiştirdi ve gündem tamamen göç meselesine oturdu. Ardından Aschaffenburg’daki bıçaklı saldırıyla birlikte Merz’den tabuları yıkan şok hamle geldi. CDU’nun göç ve iltica kurallarını sıkılaştıran beş maddelik planı AfD’nin desteğiyle Bundestag’dan geçirildi.

        İltica taleplerini sınırdan geri çevirmeyi içeren plan gerçi bağlayıcı değildi ama bir merkez parti ilk kez aşırı sağla işbirliğine gidiyor, icraatını meşrulaştırıyor ve “Brandmauer”den bir tuğla çekilmiş oluyordu. AfD’li vekillerin meclisteki şamatası, selfie’leri görülmeye değerdi. Son on yıldır göç olgusunu iç güvenliğe karşı en büyük tehdit olarak sergileyen AfD’nin “haklılığı” merkez siyasetten onay alıyor, aşırı sağ artık çok da özgün bir kampanya stratejisine ihtiyaç duymuyordu.

        AfD'ye verilen dış desteğe Berlin'de protesto
        AfD'ye verilen dış desteğe Berlin'de protesto

        AfD’nin zararsızlık imajı – AfD merkezden oy almak için uzun zamandır “normal” bir parti imajı bırakmaya çalışıyor. Hiçbir parti AfD ile koalisyondan yana olmadığı halde Alice Weidel Başbakan adayı gösterildi, çünkü Scholz, Merz ve Habeck’le TV tartışmalarına çıkıp görünür olması hedefleniyordu. Nitekim bu başarıldı. Weidel birçok yayında bu dörtlünün bir parçası oldu. Normalleşme stratejisine elbette dışarıdan da destek geldi; Elon Musk’ın AfD’yi Almanya için tek umut olarak göstermesi, Weidel’le X’te canlı röportaj yapması, ardından ABD Başkan Yardımcısı J.D.Vance'in Münih Güvenlik Konferansı’nda “Brandmauer’e artık son verin” diktesi, hepsi “normal” sıfatına katkıda bulundu.

        Bunlar bir yana, belki de AfD’ye en fazla normallik atfeden kişi Başbakan Scholz oldu; Merz AfD ile asla koalisyona yanaşmayacağını defalarca tekrarladığı halde Scholz ısrarla Merz’in “siyah-mavi” koalisyona teşne olduğunu söyledi, AfD’ye parlak bir iktidar perspektifi çizmiş oldu. AfD’nin rengi “mavi” bu arada.