Karneni alıyorsun. Üstelik bütün bir yıl beklemişsin ailen ile tatil yapacaksın. Hem de kar tatili.
Heyecanlısın, planlar kuruyorsun, kayak hocası bile ayarlanmış, ders alıp kaymayı öğreneceksin.
Ellerin buz gibi olacak, burnun kıpkırmızı ama pes etmeyeceksin, o ders alınacak, kaymayı öğreneceksin. Düşeceksin, kalkacaksın. Hatta karlarda yuvarlanacak; sömestr bitince de okula gidip arkadaşlarına yaşadıklarını anlatacaksın.
Birden ne oluyor?
Kaldığın otelde yangın çıkıyor gecenin bir yarısı. Belki dostlarını, arkadaşlarını, anneni, babanı, amcanı, dayını kaybediyorsun. 237 kişinin konakladığı otelde adeta can pazarı yaşanıyor ve 76 canımız yitip gidiyor. Yaralılarımız var bir dizi ihmalden bahsediliyor ve deniyor ki; Yangın alarmı çalmadı, yangın merdiveni yoktu diye diye uzuyor ve o yoktu, bu yoktu deniyor. Ve senin hayaller ne oluyor? Bir dizi ihmaller yüzünden bir anlık dikkatsizlikle çıkan yangınla kül olup gidiyor.
Çok korkunç!!!
Çok kötü...
Kelimeler, sözler, cümleler yetersiz. Gerçekten çok büyük acı. Hayatını kaybedenlere baş sağlığı diliyor, ailelerine sabırlar diliyorum.
Ama değer miydi? Bu ihmaller önceden düzeltilse, bu durum yaşanmasa daha iyi olmaz mıydı?
Çok üzgünüm, gerçekten içim yanıyor. Çaresizlik korkunç bir şey. İnsan ne diyeceğini gerçekten bilemiyorum.
***
Çocukluğum geldi aklıma
Büyüyünce, "Kar tatili sevmem ben" deniyor ama kar tatili illa ki, sevilir. Çoğunluk gökyüzünden lapa lapa yağan karı izlemeyi, hatta düşme pahasına karların üzerinde yürümeyi sever. Kış gelince, "Kar yağsın" her gün bir umutla beklenir.
Çocukluğumuzda her kış, babam bizi de kar tatilini götürürdü. Gerçi gidemezsek de bir tahta üzerinden oturduğumuz mahallede yokuştan kayar, ellerimiz buz kesene kadar kar oynardık. Çoğu sömestr tatillerinde soluğu hep Uludağ'da alırdık. Mesleğe başladığım 90'larda da her Cuma-Pazar'ım Uludağ ve Kartalkaya'da geçerdi. Çünkü kış demek, "Kar tatili" ve "Kar haberleri" demekti. Son bir haftadır da, birçok haber kanalında, gazetelerde ve sitelerde "Kar tatili" haberleri yapılıyor.
Tıpkı çocukluğum gibi.
Tıpkı gençliğim gibi.
Tıpkı mesleğe başladığım günlerdeki gibi.
O yüzdendir ki, tam da bu zamanda bu acı bizi mahvetti. Yüreklerimizi yaktı, yıktı geçti. Yaz aylarında ormanlarımız yanarken ciğerimizin söküldüğü gibi.
Ve her bu tarz korkunç bir olay yaşandığında çocukluğumuzdan bir parça yitip gidiyor. Bir yanımız eksik kalıyor gibi!!!
Gerçekten kim ve kimler sorumluysa, cezalarını en yüksek derece çeksin, çektirilsin. Bir daha da böyle bir acı yaşanmasın. Biz ülke olarak bu acıları gerçekten hiç hak etmiyoruz.
***
Herkesi derinden sarstı
Tam da bu olayın sömestr tatilinde yaşanması, çocukların çoğunlukta olması da ilerde ciddi derin travma yaşatacak birçoklarına ve belki de bir daha asla kar görmek istemeyecek çoğu.
Mahsun Kırmızıgül de kızı ile sömestr tatilini fırsat bilip yanan o otelin sadece 50 metre uzağında olduklarını söyleyip, "Kartalkaya’da, gece yarısı yangın sesleriyle uykumuzdan uyandık. Büyük bir panik ve çaresizlik hâkimdi. Ortalık tam anlamıyla bir can pazarına dönmüştü. Çocukların ve kadınların çığlığı duyuluyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken, o dehşet dolu anlar insanın kanını donduruyordu. Böylesine dramatik bir atmosferde insanların çaresizliğine tanıklık etmek, hayatın ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu elim olay beni derinden sarstı. Kızımla o dağdan ayrılırken, kızımın ağzından dökülen yüreğimi parçaladı" dedi.
Gerek çocuk ol, gerekse yetişkin. Bu vahim olay, unutulacak bir acı değil.
Çok üzücü çok.