Özcan Deniz ve ailesiyle yaşanan olaylar hız kesmeden sürüyor. Bir haberci olarak ayrı gözle bakıyorum ama bir insan olarak üzüntü ile izliyorum.
En son anne Kadriye Yıldız, “Barışın yoksa o villaları yakarım. 3 villanın kurbanı olmayın. Artık taştı, yeter! Borçları beraber ödeyin. Sen ödemedin, ağabeyin ödemedi. O banka borcu 40 milyon TL’den 85 milyona çıktı. Günah… Sağlığınız elinizden gidecek” diye ekranlardan seslendi.
Öncelikle bu hadise ilk başladığında; “Aile büyükleri devreye girip bu işi kökünden çözmeli. Anne anne gibi, baba baba gibi, amca amca gibi, dayı dayı gibi her kimse devreye girip çözmeli” tadında yazdım-çizdim. Ama mevzu artık oralardan çıktı, taştı; ekranlarda gündüz kuşaklarında izlediğimiz mevzulara döndü.
Öncelikle:
-Özcan Deniz’in ismi ve kariyeri için çok zarar verici bir durum tüm yaşananlar.
-Özcan Deniz ismi ve şöhreti olmasa tüm bunlar gündüz kuşaklarında konuşulur, haberimiz bile olmazdı.
-Keşke anne Kadriye Yıldız tüm bunları ekranlardan değil de başka yolla çözse.
-Ve keşke olaylar bu noktaya gelmese.
Keza tekrar ediyorum; Özcan Deniz gibi bir isme ve markaya hiç bunlar yakışmıyor. Günün sonunda, bir kariyere zarar verir nitelikte bir noktaya geliyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Mevzu nerelere gelmiş, sen Özcan Deniz’in kariyerini mi konu ediyorsun?” diye. Evet, çünkü Özcan’ın kariyeri öyle sıradan bir kariyer değil. Ve o kariyer, şöhret, para, ün olmasaydı zaten en başta dediğim gibi, biz tüm bu konuları gündüz kuşaklarında izler ve bu kadar da devam ettirmezdik.
Yani Özcan Deniz’in şöhreti ve şöhretin büyüklüğü, aile içi meseleyi bir başka noktaya taşıdı. Ve keşke ilk olarak aile sahip çıkabilseydi. Gerçekten, Allah hiç kimseyi ailesi ile sınamasın. Çünkü zor… çok zor bir durum.
Benim için aile:
-Kutsaldır.
-Özeldir.
-Kıymetlidir.
Ve her zaman “Kol kırılır, yen içinde kalır.”
Ne demek istiyor atasözü; "Yaşanan problemler mümkün olduğunca kendi aralarında çözülmelidir. Özel durumların ilgisiz kişilere duyurulmaması gerekir" Ve evet ben bunu bilir, bunu söylerim…
***
Güzel, başarılı şöhret küslükleri bile unutturur
Bakın, bu konuyu size daha net anlatabilmem için Mabel Matiz örneğini vereceğim. Mabel Matiz bana göre son yılların en önemli şöhretlerinden. Ve iyi, kaliteli şöhretlerinden…
Bir kere söz yazarlığı ve şarkıları ile ciddi fark yaratıyor. Bu dönemin açık ara "Sezen Aksu"su da diyebiliriz kendisine. Hem de hiç düşünmeden.
Fakat yıllar önce diş hekimliğini bırakıp şarkı söylemeye karar verdiği için babası ona küsmüş. Ve bir daha da konuşmamış. Ve bunu da hiç dillendirmemiş.
Fakat bir gün, babası kahvehanede otururken Mabel’in “Gel” şarkısı çalmaya başlıyor. O an kahvehanedeki arkadaşları, şarkıyı ne kadar çok sevdiklerinden bahsediyor.
Ve o küsen, kırılan, oğlunun yüzüne bakmayan baba, telefonu eline alıyor ve “Oğlum” diyor.
Mabel de bunu şöyle anlatıyor: “Babamın kahvehanedeki arkadaşları ‘Gel’i çok seviyormuş. O an radyoda şarkım çalıyor. Beni arayıp "'Oğlum bak tüm arkadaşlarım bu şarkıyı çok seviyor. Ben de sana bunu haber etmek istedim. Tebrik ediyorum, selam söylüyorlar’ dediğinde babamın sesindeki o gururun sesiyle… O sesindeki gururu duymak bana çok iyi gelmişti. Başarıyı hissettiğim bir andı" diyor.
İşte bu, kaliteli ve düzgün inşa edilmiş bir kariyerin ve yine barışma şeklinin en güzel örneğidir. Çünkü artık devreye başarı ve gurur girmiştir.
İster diş hekimi, ister profesör, ister DJ, ister şarkıcı olsun… Hiç fark etmiyor ki!
Bu yüzdendir ki, aile bireylerinin, aileden birinin zor elde ettiği kariyere zarar vermemesi de onunla eşit oranda önemlidir. Bu yüzden Mabel Matiz’in babasının ellerinden öpüyorum. Bravo!
Bu arada; Mabel Matiz'in şarkılarını da ayrıca uzun uzun konuşmak gerek. En son Simge Sağın'ın seslendirdiği "Taksi" şarkısındaki sözler, kelimeler, cümlelerin başarısı, kıvraklığını ayrıca masaya yatıracağız....