Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazı cümleler vardır, bir insanın, bir duruşun, bir grubun, bir kişinin ya da bir sanatçının ömrünü anlatır.

        Bir duruşu özetler…

        Manifest grubu kızları da, duruşlarını ortaya koyup “Kadınları aşağılayarak yapılan hiçbir şeyi sanat olarak görmüyoruz” dedi.

        Yaşları 20-23 olan bu gençleri alkışlayacağım. Hem de yürekten.

        Çünkü ortaya koydukları tavır ve açıklama ile benim ve benim gibi kendilerinden haberi olmayan bir kitlenin de dikkatini çekmeyi başardılar.

        Bu gençlerin varlığından haberim vardı ama kendileri hakkında çok fazla bir bilgim yoktu. Bu açıklamayı okuduktan sonra biraz araştırdım. Çünkü şahsen “Sanatçılar örnek alınmalı” klişesini hiç sevmiyorum ancak sanatçı örnek değil, önder olmalı düşüncesini savunuyorum.

        Sanatçı bence;

        Farkındalık yaratmalı.

        Sözünü esirgememeli.

        Gerektiğinde toplumun giremediği yerlere girip, dokunulamayanı anlatmalı.

        “Manifest” grubu da bu kadar genç yaşına rağmen ciddi bir duruş sergilemiş. O yüzdendir ki, dikkatimi çekti ve araştırdım.

        Baktım 15-16 yaş kuşağında bir “Manifest” çılgınlığı var. Konsere gidiyor, en ön sıraya geçmek için sabahın köründe kapıda bekliyor.

        Görünce ağlayanlar, gözyaşlarını tutamayanlar var.

        Başta “Abartı mı acaba?’ dedim ama yok. Ciddi takipçileri var hem de çok kısa bir sürede oluşmuş.

        Ve anladım ki bu sadece bir grup değil.

        Bu bir çağrı.

        Bir duruş.

        Bir manifesto.

        Özellikle kadınların öldürüldüğü, katledildiği, tacize uğradığı, susturulduğu bir ülkede, hâlâ şarkıların içinde kadını aşağılama, nesneleştirme, küçültme var ise birilerinin de buna ses çıkartması gerekiyor.

        Ve bazıları ne yazık ki, bunu “Ama sanat” diye savunuyor.

        Ve bu gurup üyeleri “Bu sanat değil. Bu aşağılamadır” diyorsa ve gençler bu ekibi takip ediyorsa bu iyi bir şey…

        Bunu sadece bu genç guruplar değil, hepimiz yüksek sesle söylemeli ve bunu kabul etmemeliyiz.

        Bakın tüm dünya müzik listelerinde var böyle şarkılar ya da sanat eserleri ama bizim gibi kadın cinayetlerinin alıp başını gittiği, sayısının günden güne çoğaldığı bir ülkede bu kabul edilmemeli. Sanat olarak görmemeliyiz.

        Bakın, mesele sadece müzik değil.

        Mesele sadece sound, sahne, stil değil.

        Mesele, ne anlattığın.

        Mesele, o mikrofonu eline aldığında kime ses olduğunu bilmek.

        Bence bu inanç ve söylem; popülerlikten, viral olmaktan, sosyal medyadaki rakamlardan çok daha güçlü.

        O yüzden ben bugün sadece bir müzik grubunu değil, yeni bir neslin sesini yükselttiğini görüyorum. Çünkü yeni nesil söylemleri, düşünceleri, tavırları çok farklı.

        Kendi doğrusunu bilen, ezber bozmayı seven, adına yakışır bir duruş sergileyen bir nesil var. Tabii hepsi diyemiyorum ne yazık ki, ama içlerinde öyle tipler var ki, ciddi ciddi alkışı hak ediyor.

        Ve gerçekten Manifest gibi duran, Manifest gibi konuşan gençler çoğunlukta.

        Sueda Uluç, Hilal Yelekçi, Libya Pınar, Zeynep Sude Oktay, Mina Solak, Esin Bahar’dan oluşan yaşları 20-23 arasında değişen Manifest kızları eğitimli, pırıl pırıl gençlerden oluşuyor.

        Ve anladığım kadarıyla “Manifest” adını hakkıyla taşıyan kendilerine güvenli gençler. Daha da toplumsal olaylara dikkat kesilecekler gibi de bir duruşları var.

        Cesur ve en önemlisi gençler… O yüzden ben de sıkı takipteyim.

        ***

        Ve ayrıca bu kızların söylemi neden çok önemli???

        Sizi bilmem ama ben son bir haftadır yazı dahi yazamıyorum.

        Yutkunamıyorum bile. Yine kadınlarımızı kaybettik. Gencecik bedenleri.

        Daha çok yeni bir genç kız ve henüz 22 yaşında pırıl pırıl bir hayatı kaybettik.

        Bir hayal.

        Bir güven.

        Bir umut.

        Ve hepsi bir valizin içine sığdırılmış haldeydi.

        İstanbul Eyüpsultan’da, 13 Temmuz günü yol kenarına bırakılmış bir valiz bulundu.

        Ve o valizin içinden, yıllar önce yaşadığımız en büyük travmalardan birinin yankısı çıktı: Bir kadın bedeni.

        Bir zamanlar Münevver Karabulut için ağlamıştık, şimdi Ayşe için ağlıyoruz.

        Münevver henüz 17 yaşındaydı.

        Ayşe 22.

        Daha Münevver’i üstümüzden atamadık.

        İkisi de inandı.

        İkisi de sevdi.

        İkisi de güvendi.

        Ve karşılarında ne vardı biliyor musunuz?

        Güçlü, zengin, sözü geçen, karizmatik görünen ama içinde pis bir canavarı taşıyan adamlar. Cemil Koç gibi, Ayşe’nin katili.

        Ayşe bir hayalin peşinden gitti. Evlilik vaadine inandı. Aşk sandı, sahiplenilmek sandı, sevgi sandı… Ama pis cani onu sevmedi, adam onu sahiplendiğini zannetti. Ve sonunda Ayşe’yi hayattan kopardı. Bir valize koydu ve sokağa attı.

        Tıpkı yıllar önce Münevver’e yaptıkları gibi… Bakın, ne olur artık anlayın: Bu mesele yalnızca bir kadın cinayeti değil. Bu mesele yalnızca bir psikopat erkek meselesi değil.

        Bu mesele, bizim kızlarımıza, erkek çocuklarımıza ne anlattığımızla, onlara neyi öğrettiğimiz, nelere inandırdığımızla ilgili.

        Son zamanlarda sık sık söylüyorum, tekrar edeceğim: Kızlarımız artık güçlü erkek istiyor. Sözünün eri, elini masaya vuran, sevgisinin arkasında duran erkek istiyor.

        Zengin erkek peşinde.

        Ama ne yazık ki o adamların sayısı gün geçtikçe azalıyor.

        Ve onların yerine ne geliyor biliyor musunuz?

        -Kendisini “güçlü” sanan ama aslında içi çürük adamlar,

        -Parasıyla, statüsüyle kadın avlayanlar,

        -Aşkla-şiddeti karıştıranlar…

        Ve bizim kızlarımız hâlâ inanmak, güvenmek istiyor. Çünkü içleri temiz, çünkü umut dolular. Ama o inancın bedelini canlarıyla ödüyorlar.

        Kızlar… Ne olur burayı iyi okuyun.

        Güçlü erkek aramayın. Kendiniz güçlü olun.

        Zengin adamın peşinden koşmayın. Kendi işinizin patronu olun.

        Sosyal medyada gördüğünüz o “lüks” hayatlar yalan. Filtreli, sahte, gösterişten ibaret.

        Gerçek güç sizsiniz. Gerçek sevgi, kendinizi sevdiğiniz yerde başlar.

        Bir valizin içinden çıkan beden değil sadece…

        Hepimizin yüzüne çarpılan bir gerçekti o.

        Lütfen kendinizi koruyun.

        Lütfen kendinize güvenin.

        Ve ne olur…

        Bir daha hiçbir valizden bir genç kız çıkmasın.

        Kendinizi yetiştirin, geliştirin. Önce kendinize güvenin… Ve Manifest gibi binleri peşinden götüren grupların bu genç nesillere daha çok örnek olması ve kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini anlatmalı...