Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Esin Övet Dijital kesmiyor, bizim nesil duygu peşinde
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Mustafa Sandal ve Lvbel C5 mevzusu malum, konu sürekli gündeme geliyor. Ve ikili arasında ki, açıklamalar da kuşak farkını bir kez daha ortaya çıkartıyor.

        Konuyu bilmeyen yok. Fakat bilmeyenler için de; Mustafa Sandal, Harbiye sahnesinde kendi şarkısını söyledikten sonra son yılların meşhuru “Hav Hav Hav” şarkısına gönderme yaparak; “Ben de bir ara ‘Miyav miyav’ diye bir şarkı yapsam mı dedim, sonra kendime geldim. ‘Sen Mustafa Sandal’sın oğlum, üürü üürü’ dedim” diye konuşunca şarkının sahibi Lvbel C5'den yanıt gecikmedi ve “Aç Spotify’ı, premium üyeysen görürsün. Benim beş-altı üyeliğim var, gerekirse veririm sana da" dedi.

        İşte bu tam bir “Ben dijitalde büyüdüm" yanıtı. Malumunuz dijitalde duygu muygu hak getire. Kendisinden de daha mantıklı bir açıklama gelmesi beklenemezdi. Bu konuyla ilgili düşüncemi daha önce yazdım. Düşüncem değişmedi.

        Yani dijital ile büyümüş bir nesil var. Tartışmaları, yanıtları bile algoritmalar tadında.

        Ancak Musti dijital yanıta, kalbiyle yanıt verdi ve; “Bizim zamanımızda tıklama botları yoktu. Biz yüreklere dokunmuşuz ki bugünlere gelmişiz. Esprim seni kırdıysa Mustafa Abi’nin kusuruna bakma. Sataşanlardan değil, kalıcı ve yüreklere dokunanlardan olmanı temenni ederim” dedi.

        Ne güzel söz değil mi?

        Tatlı tatlı dokun ama kırma.

        Üst perdeden konuş ama aşağı çekme.

        Bu tam da, gerçek yıldız refleksi, yılların, geçmişin sahnesinden gelen olgunluk. Ve ne yazık ki, yeni neslin asla anlayamayacağı bir durum.

        Gençler elbette üretmeye devam etsin ama bazen dönüp arkaya da bakmak gerekir.

        Çünkü bir şarkının milyon tıklanmasıyla, bir şarkının hafızalara kazınması arasında kocaman bir fark var.

        O yüzden…

        Tıklanmak mı, hatırlanmak mı?

        Sizi bilmem ama bizim nesli dijital kesmiyor, bizim nesil duygu peşinde. Duygu olmadan da güzellik zor. O yüzden siz siz olun olgunluktan, güzellikten, mutluluktan vazgeçmeyin.

        ***

        Ses tonu değil, söz tonu

        Dün yazdığım Dilan Çıtak yazısıyla ilgili birkaç yanlış anlaşılma olmuş, küçük bir açıklama yapma ihtiyacı duydum. Dilan haklı mıydı, haksız mıydı tartışmasına girmedim. Zaten kimsenin kanunları hiçe saymaya hakkı yok, bunda hepimiz hemfikiriz. Dilan değil, kim olursa olsun kanunlar çiğnendiği zaman onun affı olmaz. Cezası neyse çekmeli!!!

        Benim asıl dikkat çekmek istediğim; bazı insanların dertlerini anlatma biçimleri…

        Öyle ki, bazen haklı bile olsanız, verdiğiniz tepkinin dozu yüzünden haksız gibi algılanabiliyorsunuz. Dilan Çıtak örneğinde de bunu söyledim: Ses çok yükselince içerik duyulmaz olur. Ve her defasında, "Soyadım yüzünden" açıklaması kabul görmez.

        Ve konu açılmışken şunu da eklemek isterim:

        Bugün insanlar artık kavgadan, gürültüden, bağırış çağırıştan bıkmış durumda. Tartışmaların ortasında kalmak istemiyor kimse. Yaşadığımız gerginlik seviyesi o kadar yüksek ki, insanlık yorgun, bıkkın, herkesin omzunda görünmeyen bir ağırlık var. Bu yüzden birinin ses tonu yükseldiğinde içeriği dinlemeden “Yeter artık!” diyor insan.

        Bu tepki de haklıyla haksızı birbirine karıştırıyor.

        O yüzden bazen mesele ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimiz oluyor. Söz doğru olsa da ses tonu yanlışsa, algı ters köşe yapabiliyor. Dönüp dolaşıp yine kendimizi anlatamıyor, bir başka yanlış anlaşılmanın ortasında buluyoruz.

        Bu yüzdendir ki;

        -Sakinliğe...

        -Dinginliğe...

        -Huzura...

        -Mutluluğa ihtiyaç var. Çünkü yaşadığımız dönem, bizi öyle bir noktaya getirdi ki, tahammül en aza inmiş durumda.