Dövüş filmlerini sevenlerin kendilerine göre kriterleri vardır. En az hikâye ve karakterler kadar dövüş sahnelerine odaklanır; koreografinin estetik niteliğinden ziyade fiziksel performansın sahiciliğine bakarlar. Türü sevenlerin, Bruce Lee’nin efsane olduğu 1970’li yıllardan bu yana, sinema seyircileri arasında bir çeşit alt kültür oluşturduğu söylenebilir. Gareth Evans da bu alt kültürün son yıllarda en sevdiği ve saygı duyduğu sinemacılardan biri…
Galli Gareth Evans, bu saygınlığını Endonezya’da çektiği “Merantau” (2009), “Baskın” (The Raid: Redemption – 2011), “Baskın 2” (The Raid 2) gibi filmlerle kazandı. Endonezya kökenli bir dövüş sanatı olan “pencak silat”, onunla birlikte popüler oldu. Evans, başarısını 2020’de yayına giren “Gangs of London” dizisiyle sürdürdü.
Evans, senaryolarını genellikle kendi yazıyor. “Derin Kargaşa”da (Havoc) da onun imzası var. Öncelikle bir “kirli şehir” filmi seyrettiriyor bize. Artık alt tür olarak değerlendirilebileceğine inandığım “kirli şehir” filmlerinde yozlaşma, sokak çetelerinden en üst kademelere kadar uzanır. Savcısından polisine herkesin kendi çıkarına odaklandığı yoz bir sistem vardır. “Derin Kargaşa”, tam da böyle bir şehirde geçiyor.
Ana karakterimiz cinayet masası detektifi Patrick Walker (Tom Hardy) dahil, yozlaşmadan uzak duran çok fazla kişi yok filmde. Walker yaptığı yanlış seçimlerden söz ederek çıkıyor karşımıza. Yardımcısı Ellie (Jessie Mei Li) ile olan ilk sahnesinde hiç sempatik görünmüyor. Ama hikâye ilerledikçe duygusal olarak yanında durduğumuz, desteklediğimiz bir karakter haline geliyor. Eşinden şiddet gören bir kadını kurtarmak için özel çaba sarfederken tanıdığımız genç kadın polis Ellie, filmin en temiz ve dürüst karakteri… Emlak kralı iken siyasete atılıp belediye başkanı olan Lawrence Beaumont’un (Forest Whitaker), yolsuzluktan uzak durmadığı en baştan belli...
Hikâye, Beaumont’un başı belaya giren oğlu Charlie (Justin Cornwell), üzerinden gelişiyor. Babasına tepki olarak suç dünyasına giren Charlie, kötü giden bir uyuşturucu soygununun ardından kız arkadaşı Mia (Quelin Sepulveda) ile birlikte polisin ve Çin mafyasının hedefi haline gelince, Beaumont oğlunu kurtarması için Walker ile anlaşıyor.
“Derin Kargaşa”nın hikâye örgüsü, zamana karşı yarış üzerine kurulu… Açılış sahnesindeki gerilim dolu takip sahnesiyle başlayan ve benim “adrenalin estetiği” dediğim agresif bir tarzı var filmin. Sahne ve sekans yapısı kavga, gürültü, silahlı çatışma, gerilim ve aksiyon üzerine kuruluyor. Evans, açılıştan finale kadar frene nadiren basıyor. Karakterler sürekli bir ölüm kalım mücadelesi içinde… Başlarda bize biraz karışık gelen entrika, filmin ortasında tümüyle çözülüyor ve geriye sadece “Tüm bu kargaşadan kim sağ çıkacak?” sorusu kalıyor.
Evans önceki filmlerinde olduğu gibi aksiyon akışı içinde dramatik derinlik aramıyor; ama bence bu kez elinde daha farklı yaklaşması gereken bir hikâye var. Bir yoz şehir dünyası kurması ve kötülükten iyiliğe doğru meyleden ana karakteriyle biraz daha gerçekçi tona ihtiyaç duyan bir film bu. En azından hikâye örgüsü itibarıyla… Gerçi hızlı tempo içinde düşünmeye pek fırsat kalmıyor ama yine de bazı noktalar hiç aklımıza yatmıyor. Sözgelimi, Walker’ın olay yerine gelir gelmez çözdüğü meseleyi Çin mafyasının lideri (Yeo Yann Yann) ve yakın çevresinde hiç kimsenin anlayamaması, hain Ching’in (Sunny Pang) dediğine inanarak hemen Charlie ile Mia’nın peşine düşmeleri, açıkçası çok inandırıcı değil. Para peşindeki iki çaylak soyguncunun boylarını aşan öylesi bir katliamı hangi amaçla ve nasıl gerçekleştirdiğini hiç sorgulamadan o kadar çabuk Ching’in oltasına geliyorlar ki “film icabı” demekten başka çaremiz kalmıyor. Gece kulübünde yaşanan o büyük kargaşa üzerine de nedense pek kafa yormuyorlar. Aslına bakarsanız, Evans’ın filminde oğlunun intikamını almak isteyen mafya anası dahil hiç kimse hiçbir şey üzerine biraz olsun düşünmüyor. Ayrıca, Walker ile Ellie dışında herkes o kadar beceriksiz ve aptalca şeyler yapıyor ki… Tüm bunların aksiyonun kesintisizliği ve türün gerekleri adına yapılması, filmin sahici bir dünya kurmasını engelliyor açıkçası. Sonuçta, “film icabı” herkes öfkeyle birbirine saldırıyor ve yüzlerce insan, video oyunlardaki grafik figürler gibi ölüyor veya yaralanarak devre dışı kalıyor.
Gareth Evans, stile daha çok özen gösterdiği bir yönetmenlik koyuyor ortaya. Evans’ın bu kez memleketi Galler’de çektiği filmde görsel atmosferde bariz bir “film noir” etkisi görüyoruz. Cardiff sokaklarından bir Amerikan şehri çıkarma konusunda iyi iş var ortada. Şehir gerçekçi olarak tasvir edilirken iç ve dış mekânlarda stilize bir aydınlatma gözlemliyoruz. Görüntü yönetmeni Matt Flannery, filmin karanlık ve marazi tonuna uygun bir renk paleti yakalıyor. Görsel atmosfer filmin belki de en sağlam yanı…
Dövüş ve çatışma sahnelerine baktığımızda, önceki filmlerine oranla Evans’ın Amerikan aksiyon ekolüne biraz daha yakın durduğu söylenebilir. Açılıştaki takip ile gece kulübünde tam bir kaosa dönen çatışma sahnesi öne çıkıyor. Bazı sahnelerde ise bariz bir John Woo etkisi var. “Gun fu” olarak adlandırılan fiziksel dövüşle karışık silahlı çatışmalar birçok sahnede karşımıza çıkıyor. Satırlı baltalı aletlere dayalı Kore ekolü kanlı dövüş de ihmal edilmiyor. “Derin Kargaşa” grafik şiddet konusunda ileri gitmekten, kan göstermekten çekinmeyen bir film.
Gareth Evans elindeki oyuncu kadrosunun kalitesini yeterince iyi kullanabilseydi, sanki daha etkili bir filme imza atabilirdi. Bunun için de karakterleri biraz daha geliştirmesi gerekiyordu. Sözgelimi, Patrick Walker son derece düz bir ana karakter. Nasıl bir değişim yaşayacağı ilk sahneden belli. Filmin hemen başında, geçmişte yaptığı yanlışlardan ötürü duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Dolayısıyla, onu yanlış yola saparken, ahlaki ikilemler yaşarken göremiyoruz. Eski eşi ve kızıyla olan yan öyküsü de sığ ve klişe olmaktan çıkamıyor.
Hikâye örgüsü, Belediye Başkanı Beaumont ve mafya anasının oğullarıyla kurduğu ilişkiler üzerinden gelişiyor. Birisi oğlunu kurtarmaya çalışırken, diğeri oğlunun intikamını almaya çalışıyor. Bir bakıma, tüm film bu şekilde özetlenebilir ama fikrin geliştirilebildiği söylenemez. Karşılıklı konuştukları bir sahnede mafya lideri, oğullarıyla sorunlarının aynı olduğunu söyleyerek özeleştiri yapıyor. Hiç geliştirilmemiş bir yan hikâyenin son cümlesi olarak açıkçası yüzeysel, hatta biraz komik kaçıyor. Belediye Başkanı’nın oğlu olmasına rağmen suç dünyasına giren, şehri ayağa kaldıracak kadar büyük bir soygun planlayan Charlie, belki filmin en ilgiye değer karakteri. Ama Evans onunla ilgili bir yan hikâye geliştirmiyor. Onu inandırıcı kılamıyor.
Sonuç olarak, “Derin Kargaşa” sadece aksiyon severlere hitap eden, oyuncu kadrosu ve prodüksiyon kalitesinin hakkını tam olarak veremeyen bir film. (Netflix)
5/10