Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar Aksiyon yoğun, hikâye düz
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “John Wick evreni”nde geçen filmlerin sayısı artıyor. “Ballerina” serinin beşinci sinema filmi… Yurt dışındaki bazı kaynaklarda adı “From the World of John Wick: Ballerina” olarak da geçiyor. Aynı zamanda bir “spin-off”: Serinin içindeki başka bir karakterin hikâyesini anlatan yeni bir film. Olaylar üçüncü ve dördüncü John Wick filmlerinin arasında geçiyor. 2019’da seyrettiğimiz “John Wick 3”te (John Wick: Chapter 3 – Parabellum) tanımıştık Ballerina diye bilinen Eve Macarro’yu. Unity Phelan tarafından canlandırılmıştı. Burada ise yıldız oyuncu Ana de Armas devralıyor bayrağı.

        Üçüncü filmdeki Tarkovsky Tiyatrosu sahnesi, akılda kalıcıydı. Rus bale geleneği ve Rus mafyası gibi birbirine zıt, kültürel miras anlamında iftihar ile utancı simgeleyen iki farklı dünyanın birleştirilmesi iyi fikirdi. Filme getirdiği görsellik unsuru bir yana Anjelica Huston'ın canlandırdığı otoriter Direktör karakteri ve onun baskısıyla bedenlerini zorlayan bale öğrencileri de unutulmazdı.

        “Ballerina”nın Shay Hatten tarafından yazılan senaryosu, Eve Macarro’nun trajik çocukluğuna kadar götürüyor bizi. Aksiyon sekansı olarak düzenlenen ilk bölümde, nasıl yetim kaldığını ve yolunun neden Tarkovsky Tiyatrosu’na düştüğünü öğreniyoruz. Tiyatro, John Wick’in içinden yetiştiği Ruska Roma adlı örgütün paravan kuruluşu…Sadece balerin değil, kiralık katil de yetiştiriyorlar. İki işi bir arada yapıyor, ikisini de ciddiye alıyorlar. Dolayısıyla, öğrenciler aynı zamanda iki eğitim birden görüyorlar. Bu arada, internetteki John Wick kaynaklarına göre Ruska Roma’nın Roman kökenli Ruslar tarafından kurulduğunu not edelim.

        Filmin kayda değer detaylarından biri, Eve’in bale eğitimi alırken ayaklarına verdiği zarar… Filmdeki birçok şiddet sahnesiyle rekabet edecek kadar rahatsız edici yakın plak ayak çekimleri var. Eve, başlarda her iki eğitimde de hocasını mutlu edemiyor. Uzun vadede, balerinlikten ziyade tetikçilikle iştigal edeceği çok belli... Bu arada, Ruska Roma’da sadece öldürme yöntemlerini öğrenmiyor, insan hayatını koruma eğitimi de alıyor. Ruska Roma, öldürmek kadar korumaya da önem veren bir örgüt… Birini korumak, hikâyenin önemli motiflerinden biri.

        Eve Marocco’nun, suç dünyasının efsane ismi John Wick ile karşılaştığında, “bu işten” nasıl kurtulacağını sorması, aklının bir köşesinde tetikçilik mesleğini sorguladığının göstergesi aslında. John Wick’in verdiği kısa yanıtlar da kuşkusuz önemli. Bu arada, John Wick’e, başka karakterin cephesinden baktığımız bir film seyrediyoruz. Detay vermeyelim ama bir noktadan sonra John Wick’in öykünün anahtar kişiliği haline geldiğini söyleyelim.

        Eve’in asıl derdi intikam… Profesyonel bir Ruska Roma tetikçisi olarak çalışmaya başladığında, aklının hep babasının intikamını almakta olduğunu kimseden saklamıyor. Üstelik karşısında Ruska Roma dahil hiç kimsenin ters düşmek istemediği çok tehlikeli ve güçlü bir örgüt var. Hatta bir sahnede “sadece örgüt değil, öldürmekten zevk alan karanlık bir tarikat” olduğu söyleniyor kendisine. Ama Eve, söz dinlemiyor ve bulduğu ilk fırsatta nihai hedefi için ilk adımı atıyor.

        “Ballerina” aksiyon, daha doğrusu dövüş ve her tür silahlı çatışma sahneleri açısından çok doyurucu bir menüye sahip. Kuşkusuz birçok diyaloglu sahne var ama hiçbiri fazla uzamıyor. Filmin büyük bölümü ya gerilim ya aksiyon duygusuyla ilerliyor.

        Filmi yapanların öncelikli amaçlarından biri, belli ki dövüş ve çatışma sahnelerinde mümkün olduğunca tekrara düşmemek… “Ballerina”, özellikle kullanılan silah çeşitliliği açısından dikkat çekici bir film. Açılış sekansında küçük oklar fırlatan silahlarla başlıyoruz mesela. Başlardaki gece kulübü sahnesinde plastik mermilerin kullanıldığına tanık oluyoruz. Genel ağırlık elbette ateşli silahlarda ve orada da büyük bir çeşitlilik var: Eski usul tabancalardan otomatik silahlara ve makineli tüfeklere kadar uzanıyoruz. Sonlara doğru ise hayli yoğun şekilde kullanılan alev makineleri giriyor devreye. El bombaları ihmal edilmiyor. Patlama açısından tatmin edici bir film. Kesici aletler menüsü hayli zengin. Aklımda kalanlar arasında bıçak, samuray kılıcı katana ve kasap satırı var. Asıl şaşırtıcı olan ise silaha dönüşen farklı nesneler. Mesela mutfak tavası ve buz patenleri kalmış aklımda. Birkaç sahnede Asya ekolünün vazgeçilmezlerinden çekiç de var elbette. Serinin önceki filmlerinde olduğu gibi tekmeli yumruklu kavga sahnelerinin ve “gun fu” denilen tarzda, yani tabancayla son öldürücü vuruşun yapıldığı yakın dövüşlerin sayısı da az değil.

        Özetle, meraklısına vadettiği dövüş ve aksiyon duygusunu fazla fazla veren bir film “Ballerina”. John Wick’in Yüksek Şura’ya isyan etmesi gibi burada da Eve Maccaro, suç dünyasının devlerinden birine meydan okuyor. Direktörünün bunu kesin bir dille yasaklamasına rağmen yapıyor bunu. Yani, yuvası ve ailesi anlamına gelen Ruska Roma’dan kopma pahasına… O yüzden, filmin en önemli alt metni, herkesin birilerine bağlı olduğu feodal yapıdaki suç dünyasında Eve’in bağımsızlığı tercih etmesi… Tıpkı John Wick gibi…

        Daha önceki yazılarımda da sözünü etmiştim. Devlet, yargı ve polis gibi kurumların varlığının suç karşısında silikleştiği bir çeşit alternatif tarih akışında geçiyor John Wick serisi. Yüksek Şura’sı, suçluların İsviçre’si anlamına gelen Continental Oteli ve suçu düzenleyen bürokratik yapısı ile kapalı sistem içinde yaşanıyor olaylar. Serinin yazarları 2023’te yayınlanan “Continental” dizisi dahil John Wick evrenini genişletmeyi sürdürüyorlar. Sözgelimi, önceki filmde modern dünyanın unuttuğu “klan” kavramı çıkmıştı karşımıza mesela. Bu filmde de kale içindeki Ortaçağ kentlerini andıran bir kasaba var. Öyle ki, modern görünümlü feodal bir düzenin içindeyiz aslında.

        Hikâyesi ve karakterleriyle öne çıkan bir seri değil hiç kuşkusuz John Wick… Kökleri Uzakdoğu dövüş filmlerine kadar giden bir geleneğin devamı olarak seyretmek ve değerlendirmek gerekiyor bu tür filmleri. Bu açıdan baktığımda türün hayranları ve takipçilerini hayal kırıklığına uğratmayacağını buna karşılık türü sevmeyenlerin ise uzak durması gerektiğini düşünüyorum.

        Öte yandan, kendi adıma “Ballerina”nın önceki John Wick filmlerinin biraz gölgesinde kaldığını düşünüyorum. Düz bir intikam hikâyesi var karşımızda. Yönetmenlik, görüntü ve prodüksiyon tasarımı açısından da özellikle üçüncü ile dördüncü filmlerin kalibresine ulaşamıyor bence. O filmlerde sekansların her biri nerdeyse ayrı tablolar gibidir. Serinin biçimciliği şahikasına çıkar. Burada ise senaryo aşamasından gelen, dövüş sahnelerinin öne çıktığı daha iddiasız bir yapı var.

        Yönetmen “Underworld” serisi, “Live Free or Die Hard” (2007) ve “Total Recall” (2012) gibi filmleriyle tanıdığımız Len Wiseman… Önceki John Wick filmlerinin yönetmeni yapımcı Chad Stahelski’nin Len Wiseman’ın yaptığı dövüş çekimlerini beğenmediği ve yeniden sete girdiği biliniyor. Malum, özellikle meraklılarının en çok dikkat kesildiği sahnelerdir bunlar. Stahelski’nin filmin bütününe katkılarının ne boyutta olduğunu kestiremediğimiz için yönetmenlikteki sorunun tam olarak nereden kaynaklandığını kestirmemiz kolay değil. Kesin olan, önceki filmlere oranla daha sıradan bir yönetmenlik seyretmemiz…

        Öte yandan, aksiyon açısından çok yoğun bir film seyrediyoruz. İlk kez 1990’lardaki John Woo filmlerinde gördüğüm bir yoğunluk bu… “Ballerina”da da aynısına tanık oluyoruz. Özellikle, aksiyon sahnelerindeki ses kalitesinin filme katkısı azımsanamaz. Ama hikâye ve karakterler arası ilişkilerin aynı tadı vermediği kesin. Durumu, “aksiyon yoğun, hikâye hafif” diyerek özetlemek mümkün.

        Aksiyon sineması, kahramanlık üzerinedir. Yıldızsız aksiyon sineması olmaz. Herkes de aksiyon yıldızı olamaz. O yüzden, Ana de Armas’ın üstüne düşeni fazlasıyla yaptığını belirtelim.

        5.5/10