Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar Yeni Superman hayırlı olsun
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Süper kahraman deyince akla önce onun ismi geliyor. Aslında, Amerikan çizgi roman dünyasındaki ilk süper kahraman değil. Sinema tarihine baktığımızda, ondan önce başka kahramanlar olduğunu görüyoruz. Ama en popüler süper kahraman hâlâ o. Çünkü özellikle çizgi roman yayıncılığında, janrın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında büyük katkısı var.

        Çok tanınması, en sevilen kahraman olduğu anlamına gelmiyor kuşkusuz. Hatta, yeni kuşaklar için demode bir isim… İlk Superman çizgi romanının yayımlanmasından bu yana köprülerin altından çok sular aktığını, janrın zaman içinde çok değiştiğini, süper kahramanın nerdeyse kelime anlamını temsil eden Superman’in ise özünde çok fazla değişmediğini unutmamak gerek.

        Tüm bunlar, herkesi memnun edecek bir Superman filmi yapmayı zorlaştırıyor. Üstelik, James Gunn’ın yazıp yönettiği, hikâyeyi yeni baştan ele alan “Superman”den beklentilerin yüksek olduğu aşikâr. Çünkü janrın geniş kitleleri yakalamakta zorlandığı, bilet satışlarının giderek düştüğü bir dönemden geçiyoruz. Ayrıca, sadece bir “Supermen” reboot’u değil; DC Comics’in Marvel Sinematik Evreni’ne karşı başlattığı yeni DC Evreni’nin ilk filmi olma gibi bir özelliği de var.

        Marvel için çektiği “Galaksinin Koruyucuları” (Guardians of Galaxy) serisiyle tanınan, DC Comics için “The Suicide Squad”ı (2021) çeken James Gunn’ın, tüm bu beklentileri karşılayıp karşılamayacağını öngörmek, şu an için kolay değil. Kendi adıma ilk söyleyebileceğim, Gunn’ın, “Çelik Adam”dan (Man of Steel - 2013) ve o filmle başlayan Genişletilmiş DC Evreni’nin bütününden hayli farklı bir işe imza attığı… Hem de her açıdan…

        Zack Snyder, “Man of Steel”de Christopher Nolan’ın Batman Üçlemesi ile janra getirdiği trajik derinliği sürdürme gayesiyle yola çıkmıştı. Senaryo yazarı da Nolan’dı zaten. Genişletilmiş DC Evreni’nde seyrettiğimiz diğer Superman ve Batman filmlerinde de aynı karanlık ve trajik ton vardı. Gunn ise Nolan ve Snyder’ın kurduğu bu yapıyı ve trajik tonu tümüyle terk ediyor. Kendi yazıp yönettiği süper kahraman filmleri dahil son 25 yıldaki yaklaşımı boş verip janrı farklı şekilde ele alıyor. Daha çok 1978’deki “Superman” ile başlayan ilk seriyi akla getiriyor. Bu filmde David Corenswet’in canlandırdığı Clark Kent / Superman de duruşu, hali ve tavrıyla Henri Cavill’den ziyade Christopher Reeve’e daha yakın.

        Hikâyeye ve temelindeki fikirlere baktığımızda ise önceki tüm Superman filmlerinden ayrışan bir senaryo var. James Gunn, Krypton’dan Yeryüzü’ne geliş, bebeklik, çocukluk ve gençlik gibi dönemleri bir yana bırakıyor. Orijin hikâyesiyle çıkmıyor karşımıza. Superman’in Lex Luthor karşısında uğradığı ilk büyük yenilgisinden başlatıyor filmi.

        Tüm dünyada süper kahraman olarak tanınan, Clark Kent kimliğiyle Daily Planet gazetesinde çalışan ve meslektaşı Lois Lane (Rachel Brosnahan) ile yeni bir ilişkinin başında olan Superman, yaklaşık olarak 25 yaşlarında… Süper kahraman olarak ortaya çıktığından beri kendisini yetiştiren anne ve babasından uzak kaldığını anlıyoruz. Biyolojik ebeveynleri ise onun için Krypton’dan gelen yarım kalmış görüntülü bir mesajdan ibaret. Yeryüzü ile Krypton arasında bir kimlik bunalımı yaşadığını, tam olarak nereye ait olduğunu kestiremediğini hissediyoruz. Bir yanda, çiftçilikle uğraşan mütevazı Amerikalı ebeveynleri; diğer yanda ise aristokratları akla getiren biyolojik anne babası…. Yeryüzü’ne neden gönderildiğini tam olarak bilemiyor ama film boyunca insanları korumaktan, süper kahramanlığın gereklerini yerine getirmekten hiç vazgeçmiyor. ABD’de yaşayan birçok insan gibi o da bir göçmen aslında. Ezeli rakibi Lex Luthor’a (Nicholas Hoult) göre ise Krypton’dan gelen bir uzaylı, yok edilmesi gereken bir ucube…

        Politik okuma yapan eleştirmenler, 1930’lardaki ilk çizgi romandan bu yana Superman ile süper güç ABD arasında bağ kurmayı sever. Burada da aynı okumayı yapmamız olası: Öncelikle, ABD hükümetinin uyguladığı politikalar ile Superman’in eylemleri arasında çelişkiler var. Lex Luthor, Başkanı ve hükümeti kontrol etmeye çalışan zengin iş insanı olarak, Boravia diktatörünün yoksul bir ülkeyi istila etmesini destekliyor, ABD hükümetinin bu konuda tarafsız kalmasını istiyor. Superman ise ABD’nin tarafsız kalma fikrini reddederek Boravia diktatörüne karşı yoksul halkla birlikte mücadele vermekten yana.

        Luthor, yoksul ülkelere yardım etmeyi reddeden, yabancıları sevmeyen Trump ile aynı siyasi çizgide buluşurken; Superman, süper güçlerini tüm dünya için kullanmaktan yana… ABD’nin de aynısını yapmasını istiyor. Filmin asıl meselesi ise Amerikan halkının kimi seçeceği? Superman’i mi, yoksa Luthor’u mu? Ortada bir seçim yok elbette ama sosyal medya var.

        2025 yapımı “Superman”, bir sosyal medya çağı filmi... Spekülasyonlara, yalan haberlere açık sosyal medyanın kamuoyu oluşturmaktaki etkisi karşısında Superman’in süper güçleri çaresiz kalıyor. Clark Kent ve Lois’in gazeteci olması; Lois’in sonuna kadar gazetecilik yapmaktan vazgeçmemesi, hikâyenin önemli öğelerinden biri. Sosyal medya ile gazetecilik bir şekilde karşı karşıya geliyor.

        Filmin ilk bölümünde, Lois’in evindeki buluşmanın aniden bir röportaj denemesine dönüştüğü sahne, dikkat çekici. Lois, ilk gerçek röportajında Clark Kent’i süper kahramanlık etiği ve ülkesine karşı sorumlulukları üzerine düşünmeye zorluyor. Sözgelimi, ABD’nin dış politikasından bağımsız kararlar almasının nereye kadar doğru olduğunu; başka ülkelere müdahale etmesinin sınırlarının nerede başlayıp, nerede bittiğini sorguluyor. Superman’in hazırlıksız olduğu sorular bunlar. Kendisini köşeye sıkıştıran Lois’e, insan hayatının en önemli değer olduğunu, diğer her şeyin geri planda kalabileceğini söyleyerek çıkıyor işin içinden. Bu yaklaşımıyla, Amerikan halkının çıkarlarını her şeyin üstüne koyan, Afrika’daki açlara yardım etmek istemeyen Trump’ın karşı cephesinde yer alıyor.

        Film, Lois’in ilk bölümde ortaya koyduğu ikilemler üzerinden ilerlemiyor. Lois, süreç içinde Superman’in sezgileriyle her koşulda en doğru olanı yaptığını görüyor. Bana sorarsanız, “Kara Şövalye”nin (Dark Knight – 2008) tam tersi bir film seyrediyoruz. O filmde Joker, süper kahraman Batman’i çaresizliğe sürükler; iyiliğin, kahramanlığın göreceli bir şey olduğunu kanıtlar. Burada ise süper kahraman hiçbir zaman çaresiz kalmıyor. Superman zor durumlara düşse dahi her krizden çıkmanın yolunu buluyor.

        Dolayısıyla, eski usul bir süper kahraman filmi bekliyor bizi. Yaklaşımda retro bir hava var. Peki, görsel açıdan? Açıkçası, geçmişin sinemasını kurmaya yönelik bariz bir retro estetikten söz edemem. Ama detaylara indikçe bazı retro unsurlar göze çarpıyor. Cep Evren’de olup bitenler, 1980’li yıllardaki bilgisayar oyunlarının elektronik estetiğini getirdi aklıma mesela. Final jeneriğindeki yazıların grafiğinde de nostaljik bir hava var. Bütün olarak baktığımda, 1970’ler sinemasını hatırlatan daha renkli, aydınlık, canlı ve ferah bir görsel yapı göze çarpıyor.

        James Gunn’ın sadece hikâye olarak değil, görsel olarak da çok farklı görünen bir Superman filmi hedeflediği belli. Kadraj ölçüsü olarak süper kahraman janrının son yıllarda istisnalar dışında nerdeyse standardı haline gelen 2.35:1 veya 2.39:1 yerine 1.85:1 gibi dar ölçü kullanması, dikkat çekici. İlk üçlemenin 2.39:1 olarak çekildiğini düşünürsek, Gunn’ın kendi Superman’ini görsel açıdan her şeyiyle ayrı bir yere koymak istediği açık.

        Aradan yıllar geçse dahi imgeler açısından Gunn’ın filmini, diğer Superman’lerden farklı şekilde hatırlayacağımız kesin. Sadece, Superman’in köpeği Krypto’nun filmdeki varlığı bile yeter aslında. Nerde ne yapacağını kestiremeyen ve bazen baş belası olabilen oyun meraklısı köpek, filmin komik unsurlarından biri aynı zamanda… Lex Luthor’un şehre saldığı Godzilla tarzı canavar da akılda kalıcı bir başka fantastik öğe. Gunn’ın, 1978’de başlayan ilk seride olduğu gibi güldürü unsurlarına sırt çevirmeyen bir film yapmak istediği çok belli. David Cronswet’in de her anlamda başarılı bir Superman olduğunu belirtelim.

        Önceki işlerinde olduğu gibi farklı duygular arasında geçiş yapmayı seven bir yönetmen Gunn. “Superman” de böyle bir film. Romantizm, aşk, aile sevgisi, acı ve öfke… Her şey bir arada. Sözgelimi, Lois ile Superman’in gece vakti evde konuştukları bir sahne var. Penceredeki ışıklı şehir görüntüsü romantik ve melankolik bir fon oluşturuyor önce. Bir süre sonra ise arka fondaki görüntü komikleşmeye başlıyor. Tıpkı açılış sahnesinde iç kanama geçiren Superman’in kanlı görüntüsünün verdiği üzüntü duygusunun, köpeğin ortaya çıkışı ve Krypton istasyonundaki robotların konuşmalarıyla mizaha dönüşmesi gibi… Bu arada, bir üçlü olarak karşımıza çıkan Green Lantern (Nathan Fillion), Mister Terrific (Edi Hathegi) ve Hawkgirl (Isabelle Merced) de eğlenceli karakterler.

        Sosyal medya ve Trump ABD’si hariç, 2025 yapımı “Superman”in çağın ruhunu yakaladığından çok emin değilim. Gişelerde başarılı olabilir, olumlu eleştiriler alabilir, Amerikalı seyircileri tatmin edebilir ama bence Nolan’ın Batman üçlemesi tarzında janrı derinden etkileyecek bir şey yok karşımızda.

        Gunn’ın daha önceki işlerindeki yönetmenliğini sevmiştim ama “Superman”deki hikâye anlatımını kendi adıma sevdiğimi söyleyemem. Sözgelimi, “300 yıl önce”, “3 dakika önce” gibi yazılarla başlayan ve bütün geçmiş öyküyü özetleyen açılışı beğenmedim. Gunn, orada birkaç dakika içinde verdiği bilgileri keşke filmin geneline yaysaydı. Öte yandan, Superman’in fiziksel anlamda zarar görebileceğini, mağlup olabileceğini daha en baştan vurgulamasına hiçbir itirazım yok. Tam aksine, hayli etkili bir başlangıç…

        Aksiyon duygusu sağlam işliyor: Canavarın şehre saldırısı dahil aksiyon sahneleri, türün gereklerini yerine getiriyor ama karakterler arası sahneleri çok beğendiğimi söyleyemem. Aslına bakarsanız, filmle asıl sorunum, karakterlerin derinlikli olmaması…

        Filmin sevdiğim ayrıntılarından biri, Superman’i pek sevmeyenlerin yıllardır takıldığı “İnsan bir gözlük takarak ve takım elbise giyerek nasıl bir başkası gibi görünür?” sorusuna verdiği yanıt oldu.

        Sonuç olarak, yeni Superman’in parlak bir dönemden geçmeyen sinema endüstrisi için hayırlı olmasını temenni edelim. Umarız, Trump da yeni Superman’den ilham alır.

        6.5/10