Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BAYRAM, tıpkı “dua ritüelinde” de olduğu gibi Anadolu’nun da içinde yer aldığı bu coğrafyanın kültürel ürünüdür.

        Sümerler ve onun mirasını yürüten Akadlar tarafından kullanılan, bugüne kadar uzanan 5 bin yıllık geleneğimizdir…

        Bayram kelimesinin ortak anlamı bu coğrafyada nereye giderseniz gidin aynı karşılığa denk düşüyor:

        “Neşe, sevinç, eğlence, mutluluk, ziyafet…”

        Kaşgarlı Mahmut, 1072’de başlayıp, 12 Şubat 1074’te taslağını tamamlayıp, 1077’de bitirdiği Divan-ü Lugati’t Türk adlı eserinde bayram kelimesini aynı anlamda kullanır.

        Eserinde, kelimenin aslının “bedhrem…” olduğunu, Oğuzların bu gün için “beyrem…” kelimesini kullandıklarından söz eder.

        Farklı Türk boylarının ilk harfinin değişerek kullanıldığına da vurgu yapar.

        Nitekim, Kazakça’da “meyram…”, Kırgızca’da “Mayram…”, Tatar, Türkmen, Uygur, Azeri, Başkurt, Tatar ve Türkiye Türklerinde ise, “bayram…” diye söylenir…

        Neşe içindeki yenilenmeye vurgu yapılır…

        ANADOLU BAYRAMLARLA DOLU

        O nedenle Sümerlerden bu yana tam 5 bin yıldır Nevruz, yani yenilenmenin neşe içinde hayat bulduğu, kıştan bahara geçişin habercisi 21 Mart Nevruz “bayram…” kelimesiyle özdeşleşir…

        Resmileşen dini ve milli bayramlarımız dışında da Anadolu’da o denli çok bayram kutlanır ki…

        Neredeyse her bir kasabanın kendine özgü bir bayramı vardır…

        Kiminde tarım, kiminde süt, kiminde iklime odaklı bayramdır; hepsinde de doğa ve hayat vardır.

        Temelinde neşe, yenilenme, yeniden başlama ve birliktelik yatar…

        Örneğin en güzel örneklerinden biri de Zonguldak Alaplı’da kutlanan “Kızlar Bayramı…”

        Gençlik Bayramı olarak da isimlendirilen Ramazan ve Kurban Bayramlarının son gününe denk gelen Kızlar Bayramında gençler birbiri ile tanışır ve kaynaşır; evliliklerin temelleri bu günde atılır.

        Aşıklar Bayramı bir diğeridir…

        Bölgenin bütün aşıkları bir araya gelip hünerlerini sergiler, yeni deyişlerini, türkülerini birbirine aktarır…

        YEDİ BİN YILLIK AKUTİ BAYRAMI

        Suryani vatandaşlarımızın da her yıl düzenli olarak kutladığı “Akitu Bayramı…” da Dünyanın en eski bayramı olarak kabul edilir…

        Bu yıl 6775’incisi kutlanacak, yedi bin yıldır Bayram olan Akuti de Mezopotamya kökenlidir…

        Kökü Sümerlerden başlar, Akad, Babil, Asur ve Aram ve Kelde dönemlerine kadar uzanır…

        Suryani ve Keldani geleneğinde yılın ilk ayının, ilk günü olarak kabul edilen 4 Nisan, “Arpa ekiminin başlangıcı” olarak kabul edilir ve bu gün Bayram olarak kutlanır…

        Doğanın canlanan bereketinin getirdiği neşenin, yeni bir umudun doğmaya başlamasının kutlamasıdır…

        Bir başka bölgemizde de doğanın canlandığı Mayıs ayının başında kutlanır…

        HIDIRELLEZ BAYRAMI

        Bileklere leylek görüldüğünde çıkarılmak üzere kırmızı, sarı, mavi, yeşil renklerle örülmüş iplerin bağlandığı Hıdırellez Bayramı da bunlardan biridir.

        Aslında hepsi de birbirinden etkilenmiştir, ritüelleri dahi birbirini takip eder…

        II. SARGON’UN DUA FİGÜRÜ

        Tıpkı dua ritüelinde olduğu gibi…

        Tartışması sürüyor olsa da Louvre Müzesi’nde bulunan ve Asur Kralı II. Sargon’a ait olduğu ileri sürülen bir ortostat, yani taş oymada, Mezopotamya bölgesinde yaşayan bir krala ait kil tabletteki ritüel dikkat çeker.

        Anadolu’nun birçok yerindeki müzelerde de sergilenen benzer eserlerde de aynı ritüelle karşılaşılır.

        Milattan Önce 700 başında yaşayan ve o dönem İsrail’i işgal etmesiyle ün salan II. Sargon, dua ritüelimize benzer hareketler sergiler.

        Ankara yakınlarında yaşam süren Frig Kralı Midas’a da vergi vermediği gerekçesiyle savaş açan II. Sargon’un bu ritüelindeki davranışının da bir dua olduğuna vurgu yapılır.

        ZEUS, AŞKINI SİNOP’A BIRAKTI

        Tanrıların Tanrısı Zeus’un da aşık olduğu, Irmaklar Tanrısının kızı Ay Tanrısı Sinope’den yayılan ve koruyucu olduğu düşünülen ışığını sefere çıkmadan önce avuçlarına doldurup yüzüne ve boynundan aşağıya akıttığı ileri sürülür.

        Hatta Tanrı Zeus’un “bakir kalma talebini yerine getirmek için” Ay Tanrısı Sinope’yi Sinop’a götürdüğü, kentin adının da buradan geldiği savlanır…

        Oysa coğrafyadır mitolojiyi de belirleyen; Sinop yarımadasının Zonguldak tarafında kalan sahilin şekli hilale, Samsun tarafı ise dolunayı anımsatır…

        Coğrafya kaderdir, onun bölgedeki odak merkezi de Anadolu’dur…

        Neşe, sevinç, eğlence, mutluluk getirmeye devam etsin…

        Ramazan Bayramınız şekerle dolsun…

        Umudu yeşertsin…