Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Gazze'nin gerisinde Irak'a operasyon mu var?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        UZUN uğraş sonucu elde edilen barış yolunda giderken, esirlerin değişimi ağır aksak da olsa gerçekleştirirken, İsrail Gazze’ye neden saldırdı?

        Yine insani tüm hasletlerinden uzaklaşıp, 500’e yakın insanın ölümüne neden olacak harekatın gerisinde yatan neden ne?

        Gelecekte bölgedeki bir başka ülkeye operasyonun ayak sesleri mi?

        İsrail’in, ABD’nin önceki gün Yemen’de gerçekleştirdiği saldırısının hemen ardından Gazze’ye dönük katliamı anlaşmalı mı?

        Sondakine zaten Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Fox Haber’de açıkça dile getirdi, İsrail’in ateşkesi bozarak Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılardan önceden haberdar olduklarını, Trump’a danıştıktan sonra saldırdıklarını açıkladı.

        Hatta “Kıyamet kopacak…” sözünü de kullanarak Trump’ın İsrail’e destek olmaktan korkmadığını söyledi.

        Aktarıldığına göre saldırıda ölenlerin sayısı dün öğleden sonra 400’ü aşmış, 500’e doğru ilerlerken, bunların arasında Hamas Siyasi Büro Üyesi ve Acil Durum Komitesi Başkanı Ebu Ubeyde Cemasi ve İsam Daalis ile Hamas İçişleri Bakan Yardımcısı Mahmud Ebu Vatfa’nın da bulunduğu bildirildi.

        İRAN GÜDÜMÜNDEKİ DÖRT ARAP BAŞKENTİ

        Şunu baştan belirtmem gerekiyor ki bölgeye ilgi duyan ABD merkezli bazı düşünce kuruluşları ve medyada kaleme alınan yazılarda aslında bu durumun yaşanacağının sinyalleri geliyordu.

        Hepsinin de ağzını büküşünden Ömer diyeceği belliydi; hepsinin de işaret ettiği Yemen ve Gazze üzerinden Bağdat’a ulaşılacağıydı…

        Aslında ABD’nin İran’a dönük eylemi de Eylül 2014’te Tahran destekli Husiler Yemen’in en büyük kenti Sana’yı ele geçirdiğinde övünerek dile getirdiği şu cümlenin ardından hız kazandı:

        Zekani, “Bağdat, Beyrut ve Şam’dan sonra dördüncü Arap Başkenti de İran’ın güdümüne girdi…”

        Bu İran’ın Irak, Lübnan, Yemen ve Suriye’de devlet dışı aktörler eliyle yayılma stratejisinin nasıl olumlu ilerlediğinin en önemli katını olarak kabul edildi.

        Trump, iktidarının ilk döneminde bunu sınırlandırmak için ilk adımı attı.

        Ancak ikinci dönem seçilememesi, Suriye sahasında yeni gelişmelerin olması, İsrail’in Gazze saldırısı planın ilerlemesini durdurdu.

        Buna karşın Biden yönetimi de İran’ın milisler üzerinden yayılma, Tahran’ın ideolojisinin bölgede hakim kılınmasına yönelik politikasına karşı mücadeleye girdi.

        TARİHSEL FARS KORKUSUNU ARAP TOPLUMUNA YAYDI…

        Ancak 1990’lı yıllardaki gibi etkin bir mücadeleye yönelmedi.

        Bunu fırsat bilen İran, en yakın komşusu Irak’ta Haşdi Şabi gücü eliyle etkinliğini arttırdı, hatta Bağdat yönetimine kafa tutar hale geldi.

        Sonunda Irak ordusunun en önemli unsuru haline dönüştü…

        İran’ın ülke dışındaki kale duvarlarını oluşturmasının hedefi, Washington’un, Tahran’ı çerçeveleme hedefinin önüne geçecek daha güçlü strateji olarak görüldü.

        Washington bunun üzerine İran ile ittifak halinde olduğunu kabul ettiği Hizbullah, Hamas, Haşdi Şabi, Ensarullah gibi devlet dışı örgütler üzerinde yoğunlaştı…

        Arap toplumlarında tarihsel olarak var olan Farslara karşı yayılma politikasının yarattığı korkuyu da tetikleme yoluna gitti ve Arap ülkelerinde İran’a yönelik muhalefetin artması için çaba gösterdi.

        Başarılı da oldu…

        Dolayısıyla Gazze’ye dünkü saldırıyı tek başına burada Trump’ın tatil köyü yapma arzusunun bir sonucu olarak gören yanılır.

        İsrail’in ve ABD’nin sadece Gazze’de değil, Yemen’deki saldırıları da çok güçlü şekilde artacak; buna Arap kökenli devletlerin ses çıkarması da söz konusu olmayacak.

        Bugüne kadar sessizliklerinin gerisinde yatan Farsların yayılmasından duyulan endişenin yarattığı tepki sürecek.

        “İRAN IRAK’I KAYBEDEBİLİR…”

        Sonuç olarak, İran destekli misil güçlerinin liderlerine yönelik suikast ardından Gazze, Lübnan, Yemen’e dönük saldırılar ve Suriye’de İran destekli milis güçlerinin çıkarılma girişiminin gerisinde de bu yatıyor.

        Sıranın Irak’a geldiği açık görülüyor.

        Nitekim dün Irak’tan bazı yetkililerin açıklamalarında da bunu görmek olasıydı.

        Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Michael Knights ve Hamdi Malik’in iki gün önce Foreign Affeirs dergisinde yayınlanan makaleleri de tam da buna işaret ediyordu.

        İki yazar, makalelerinde İran’ın 1979’daki devrimden bu yana Ortadoğu’da vekiller eliyle “dostlar ağı” oluşturduğu ve “direniş ekseni” yarattığı ve başarılı olduğuna vurgu yapıyor.

        ABD’nin bunu kırmak için geliştirdiği strateji sonucu Suriye, Lübnan, Yemen, Irak’ta oluşturduğu eksinin ikisinin Suriye ve Lübnan’da kırıldığının altını çiziyor.

        Bunun da Suriye’de “Türkiye destekli Sünni güçlerin, Şam’ın kontrolünü, Suriye’yi yarım yüzyıldır yöneten İran müttefiki Beşşar Esad rejiminden alması sonucu” olduğuna dikkat çekiyor.

        Makalede, “Şimdi, İran, bir başka domino taşının devrilmesinden endişe duyuyor” denilerek Irak’a dikkat çekiliyor.

        WASHİNTON, BAĞDAT BAŞBAKANI’NA KARŞI

        Tahran’ın, Yemen’in aksine Irak’taki yandaşlarında kendisine yönelik gerilimin arttığı bilgisini de aktaran makalelerinde iki yazar bunun Haşdi Şabi güçlerinin Bağdat yönetimini umursamayan tutumlarından kaynaklandığı bilgisini de aktarıyor.

        Bağdat hükümetinin Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani üzerinde Tahran’ın etkisinin yüksek olduğunu da dile getiren makalede dikkat çekilen bir diğer nokta da Irak’taki ABD üslerine yapılan saldırı sonrası Washington ile Bağdat yönetimi arasında sağlanan üç konudaki uzlaşı…

        Bunlar Bağdat’ın önceki yönetiminin Trump hakkında çıkardığı “tutuklama emrinin kaldırılması; Hizbullah tarafından rehin tutulan Princeton Üniversitesi araştırmacısı Elizabeth Tsurkov’un serbest bırakılması; Irak Kürtlerinin uzun zamandır beklediği bütçe değişikliğinin geçirilmesi” olarak sıralanıyor…

        ASKERİ OPERASYON OLMAZ

        Daha önce iki kez Körfez Savaşı ile Irak’a operasyon yapan ABD’nin üçüncü operasyonunun askeri eylemlerle değil, sert diplomasi, yaptırım tehditleri ve istihbarat operasyonları ile olması gerektiği de dile getiriliyor.

        Tahran’ın dünyanın 5’inci büyük petrol üreticisi Irak’ı son dönemde sömürdüğüne de de dikkat çekilen makalede, elde edilen gelirin İran’ın desteğindeki milisler için kullanıldığına işaret ediliyor.

        Benzer şekilde ambargo altındaki İran petrolünün de Irak’a taşınarak satıldığı ileri sürülüyor.

        IRAK’TAN İRANLI MİLİSLERE

        HER YIL 3 MİLYAR DOLAR…

        Her yıl Irak hükümetinden 3 milyar dolardan fazla elde edilen fonun 250 bin milisin maaşı için kullanıldığı, işe gitmediği halde Haşdi Şabi’de yer aldığı için maaş aldığı, bazılarının İran’ın talimatıyla Suriye’de savaştığı ve Irak’ta ABD üstlerine saldırdığına işaret ediliyor.

        Ekonomik krizde olan Tahran hükümetinin geçim kapısı yaptığı Irak’a yönelik operasyonun İran’ın yayılmacı stratejisinin önüne set çekeceği de belirtilip ekleniyor:

        “Tahran’ın bakış açısından, coğrafi ve sosyal olarak kendisine daha yakın olan bir başka Arap ülkesinde (Irak) nüfuzunu kaybetmek yıkıcı olacak ve ülke içinde dalga etkisi yaratabilecektir.”

        Bunun için önerdikleri, bu yıl yapılacak seçimde Başbakan Sudani’nin kaybetmesi için Washington’un çaba göstermesi, Haşdi Şabi’nin etkinliğinin kırılması, IKYB’nin güçlenmesi…

        Son gelişmeler ve kaleme alınan makaleler, Washington’un bölgede neleri pişirdiğini anlamaya da yetiyor.

        Hele bir de Akdeniz’de tam da Gazze’nin karşısında yüksek oranlı doğalgaz (hidrokarbon) yataklarının bulunduğu gerçeği de göz önüne alındığında, tatil köyünün ne kadar bahane olduğu da görülüyor…