ZORDUR bu coğrafyada barış emekçisi olmak…
Bu toprağın evladı ölmesin, terörle, şiddetle yaşam sürmesin diye uğraşmak.
Emek ister…
Öyle bir emektir ki tüketir…
Çünkü başarırsın, yıllardır ondan geçinenler 'hain' damlası vurmaya kalkar, başaramazsın hepsi birden beceriksizlikle suçlar.
Ötekiyle de bu işin kol kola girilerek çözülebileceğini söylediğinde de meczup yerine koyar…
Sırrı Süreyya Önder, bunların hiçbirine aldırmadı.
Adı gibi o barışın parlayan yıldızı, 'Süreyya'sı idi...
Ağır bir hastalığın içinde barışı omuzladı…
Bir gün olsun yüksünmedi, neşe içinde, öyküyü ve eline aldığı enstrümanın tellerinden dökülen tınıları da içine katıp, siyasetin kararan mizahını canlandırdı…
Kolay kat edilmemişti geldiği yol…
Daha 10 yaşında yetim kalıp, 16 yaşında dam ile tanışıp, her işte çalışıp, bu kadar imkansızlığın arasında Türkiye’nin en iyi okullarından Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanıp, bitiremeden uzun süre hapis ile tanışıp, TBMM’den cezaevine tekrar gidebilmek kolay kat edilen yol değildi...
O günlerden buraya geldi...
Hayatı ciddiye alırken, hiç tanışmadığı, o güne kadar yüz yüze bile gelmediği insanların yaşamını kurtarmak isterken, kendi yaşamını hiç önemsememesi geldiği bu yoldandı...
Onun yaptıklarının binde birini gerçekleştirenler megalomani içinde kasılırken, filmleri, oyunculuğu ve kitaplarıyla entelektüel çelebi olarak yaşam sürdü...
Üzerinde bir gocuk, bir bot, bir de kasket, ne bir ev, ne lüks bir otomobil, ne de bir varlık sahibi olmayı düşündü; barışın peşinde koştu…
Türkiye’nin 40 yıldır devam eden en büyük hastalığı, siyasi zonasını yenmek için kendini solüsyon yaptı…
“Bu barışı hal yoluna koymadan ölmek yok Ahmet (Türk) abi…” dedi, ama yükü daha uzağa götüremedi…
Oysa daha cümbüş, bağlama çalıp, çok sevdiğimiz bir abimizi de yanımıza alıp Türküler söyleyecektik…
Öyle kararlaştırmıştık…
Olmadı…
Bedeni bugün sırlanıp, Hak yoluna uğurlanacak…
Eminim ki Sırrı Süreyya Önder, vücudunu örten toprağa da sarılır, onu da üzerinde rengârenk çiçekler, zeytin ağaçları ile sevginin, dostluğun, vicdanın mekanına dönüştürür…
Bu dünyaya bıraktığı anılarıyla barışı yaşatır…
Adın gibi, sırrın çözülmesin; yıldızın sönmesin; yolunda önderlik ettiğin barışın yaşam bulsun…
Hak yolun açık, ruhun revan, devrim daim olsun sevgili dostum…
*
Dürzi bayrağına aykırı…
DÜNYANIN en renkli bayraklarından biri, Afrika ülkesi Zimbabve’ye aittir; yeşil, sarı, kırmızı, siyah çizgiler ve yanında üçgen beyazın içindeki kırmızı yıldızın içinde sarı Zimbabve kuşu bulunur…
Orta Afrika Cumhuriyetinin bayrağı da bir o denli renklidir…
Ancak Dürzilerin bayrağı daha renklidir…
Yeşil, kırmızı, sarı, mavi ve beyaz olarak sıralanır, bayrak direği tarafında da beyazı barındırır…
Yeşil zihni, kırmızı ruhu, sarı kelimeyi, mavi örfü, beyaz da içkinliği temsil eder…
Bu erdemlerin beş farklı ruh olarak sürekli Dünya üzerinde peygamberler ve filozoflar olarak reenkarnasyona uğradığına inanılır.
Yaşamlarında çatışmaya, savaşa çok yer yoktur; ancak vatan ve toprak sevgisi karşısında da yılmaz bir savunucu olur…
Fransızların Suriye işgalinde gösterdiği tutumları hala en iyi örnek olarak gösterilir…
Onun haricinde Suriye’nin ağırlıklı olarak güneyinde barışçı bir şekilde kendi inancında olanların ağırlıklı bulunduğu kentlerde yaşam sürer.
Bayrağındaki gibi renkli ve bir o denli de barışçıdır; bu tutumları da inançlarına dayanır…
Çatışma önce renklerle dolu bayrağına aykırıdır…
IŞİD SALDIRIRKEN NEREDEYDİ?
Türkiye’de en bilinen liderlerinden biri de Türk dostu Velid Canpolat’tır…
Suriye iç savaşı döneminde birçoğu yakınlarının yaşadığı batılı ülkeler ile Lübnan ve İsrail’e gitti…
O dönemde IŞİD’in hedefindeki en önemli etnik grup olarak bilindi.
Peki, bugün vatandaşlarının arasında da bulunduğunu, akrabaları olduğunu ileri sürerek, 10 Aralık 2024’te El-Beyda ve Lazkiye limanlarını bombalayarak başlayıp düne kadar bombalamayı sürdüren İsrail o tarihte kılını kıpırdattı mı?
İsrail, Golon tepelerindeki yerini sağlamlaştırmanın ötesinde adım atmadı; Dürzileri görmezden geldi…
EL ŞARA VE CANPOLAT ANLAŞMIŞTI
Oysa, bugün savunmak için bombalama yaptığını ileri sürdüğü Dürzilerin liderleri Velid Canpolat, Suriye’nin yeni Cumhurbaşkanı Ahmet el-Şara ile daha yakın zamanda görüştü ve Şam kendilerine koruma sağlama konusunda güvence verdi…
Bütün bunlar olurken, ABD’den yeni yönetimi tanımadıkları açıklaması geldi; bir anda sosyal medyada yeni yönetimin içinden çıkıp geldiği HTŞ’li biri tarafından gönderildiği ileri sürülen ses kaydı sosyal medyaya servis edildi…
Çatışmaların büyümesi için bir el devreye girdi, İsrail uçaklarının bombalamasına kadar geldi…
İsrail, Aralık ayından bu yana başlattığı saldırılara gerekçe yaratmak için Dürzileri örtü yaptı…
O gün 250 hedefi vurduğunda Esad sonrasının hemen ardından geldiği için kimse ses çıkarmamıştı.
Benzer şekilde dün Tel Mınin, Harasta Askeri Hastanesi yakınındaki 41’inci Tümen karargâhı, Kuneytra’daki El-Humur tepeleri, Tişrin Askeri Hastanesi çevresi ve Kasyun Dağı'ndaki hedeflerle birlikte Dara ve Ezra kasalarındaki tank toplama alanlarına, özetle Suriye’nin savunma merkezlerine yaptığı saldırıya güçlü bir tepki gelmedi…
Sadece Ruslar Lazkiye bölgesindeki üslerine dönük de bir saldırı gelebileceği endişesiyle bölgede bulunan savaş uçaklarını havada tuttu…
Türkiye’nin de saldırıyı dikkatle izlediği kayda geçirildi…
TRUMP İLE KÖTÜ OLMAMAK İÇİN…
Bu tutumun nedeni konusunda farklı görüşler var.
Suriye sahası da olmak üzere ORSAM’da Levantan bölgesi üzerinde çalışmalarıyla bilinen Dr. Oytun Orhan, İsrail’e Gazze’deki ateşkesi bozması sonrası da yüksek bir tepki gelmediğini anımsatarak başlayıp ekledi:
“Bölge ülkeleri, ABD Başkanı Trump sonrasının politikasıyla çatışır gözükmek istemiyor. ABD ile sorun çıkmamasını istiyor. İsrail’in bunu gerekçe yaparak gerginliği tırmandırıp, yeni saldırılarının önünü açmak istemiyor. Bugün bölgede en son istenen çatışma… Bu Şam yönetimi için de geçerli…”
ESKİYE DÖNÜŞ ÇOK DAHA AĞIR OLUR…
Peki, İsrail 1967’den bu yana Filistin’de, Suriye toprağı olan Golon tepelerinde, bir zamanlar Lübnan’da ve son olarak da Gazze’de yaptığı gibi, önce küçük saldırılar yapıp ardından daha fazla toprak işgal etme politikasını sürdürürse ne olur?
Bunun yanıtını vermek için Suriye’de iç savaşın başladığı 2012 ve sonrasına dönmek gerekiyor.
Suriye iç savaşı ülkeye büyük zarar verdi, göç Türkiye gibi bölge ülkelerini ciddi oranda etkiledi.
Ancak unutulmamalı ki batılı ülkelere de terör ihracının en önemli merkezi haline geldi.
Suriye’de inşa edilmeye çalışılan iç huzur, eğer böyle devam ederse, İsrail de görmeli ki Golon tepelerinde yaptığı, kendi yurttaşının gelmek istemediği evlere yerleştirerek varlığını güçlü hale getirmek istediği Dürziler de bundan zarar görür.
Umarım herkes yakın geçmişi bir daha hafızasında canlandırır…