19 Mayıs törenlerinde ağladıktan sonra öğrendik ki Tunceli Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu PKK’nın fesih açıklamasında öldüklerini teyit ettiği Mehmet Ali Kaytan ve Rıza Altun’u anma etkinliklerine izin vermek istememiş, inisiyatif koyarak yasak kararı almış.
Ancak Ankara’dan gelen izin doğrultusunda bu etkinlik yapılmış.
Vali Bey buna ağlıyormuş.
Sonra bir iddiaya göre kendi merkeze çekilmek istemiş, diğer bir iddiaya göre ise Bakanlık kendisini merkeze çekmiş.
‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin kritik aşamalarından geçerken bu tip hadiseler beklediğim için bu hadise ilgimi çekti ve olayı araştırmak için birçok isimle konuştum.
Vali devleti temsil eder
Öncelikle kendi değerlendirmemi buraya koyayım:
Bir vali dünya görüşü ne olursa olsun devletini temsilen oradadır. Bireysel inisiyatif almak, hele böyle kırılgan süreçlerde bunu yapmak devlet adabı ile bağdaşmaz. Siyasetin etkili isimlerinden birine sorduğumda şunu söyledi:
“Nagehan Hanım bir vali devletin her zaman uhulet ve suhuletle hareket ettiğini bilmeli, içinden geçtiğimiz süreçte özellikle bunun idrakinde davranmalıdır. Şovmen tavırlar makamına yakışmaz.”
Sevgili okurlar diyeceksiniz ki iki azılı PKK’lıyı anmak provokasyon değil de nedir? Vali’nin tepki göstermesi doğru değil mi?
Haklısınız, Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun gibi azılı teröristlerin arkasından toplanmak Türkiye’de milyonları çok rahatsız eder.
Beni de ediyor!
Ancak şayet bu süreci başarıyla sonlandırmak istiyorsak soğukkanlılıkla ve resmin tamamına bakarak anlamaya çalışmakta fayda var.
Bu anma töreni sadece Tunceli’de yapılmadı.
Anladığımız kadarıyla örgüt içinde ve Dem çevrelerinde Alevi inancına uygun bir şekilde Altun ve Kaytan için lokma dökmek ve dua etmek istendi.
Bu organizasyon Diyarbakır Dağkapı’da da oldu, duyduğuma göre Ankara’da bir parkta ve Van’da da.
Peki ne yapıldı törende?
Tunceli’deki etkinliğe katılan Tunceli İnsan Hakları Başkanı Nursat Yeşil’e göre Tunceli’de lokma dökülüp, konuşmalar yapıldı.
Nursat Hanım Valiliğin Seyit Rıza Meydanını kapatmasının ardından Dem Partili vekillerin güvenlik güçleri ile görüşmesinin ardından topluluğun yürüyüşe geçtiğini, il dışından da gelenlerle olaysız bir şekilde toplanıp dağıldıklarını anlattı.
“Kesinlikle PKK ya da Öcalan bayrağı açılmadı”
Bu esnada açılan PKK ya da Öcalan bayrağı oldu mu diye sordum,
“Hayır Dem Parti o konularda çok hassas davranıyor, kesinlikle yoktu” dedi.
Sonra Diyarbakır’dan tanıdığım gazeteci Mahmut Bozaslan’ı aradım. Bu etkinliğin Diyarbakır’daki ayağını sordum.
“Evet, Tunceli’deki etkinliğin galiba ertesi günüydü, Dağkapı’da toplandılar, anmayı yaptılar, olaysız şekilde dağıldılar” dedi.
Batı’dan bakınca bunlar çok acayip görünüyor ancak meseleyi kökten çözmek için farklı gerçekleri zor da olsa kabul edip bu tip süreçlerin doğası üzerine düşünmeliyiz.
O nedenle Tunceli Valisi’nin bireysel çıkışı kahramanca görünse de şunu sormalıyız: Bu çıkış bu kadar yaklaştığımız barışa mı hizmet eder yoksa ‘Terörsüz Türkiye’ projesinin altını boşaltmak isteyenlere mi?
Bence ikincisi.
Aklıma bu olaydan sonra hem Devlet Bahçeli’nin hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın defalarca yaptığı “provokasyonlara karşı dikkatli olmalıyız” uyarıları geldi.
Vali Bey’in çıkışının yarattığı etkiyi fırsat bilip bunu kullanmak isteyen çevreler olabilir.
Hatta silahlarını bırakmakta ayak sürüyen, Kandil’deki bazı PKK’lılar bile bu havayı kullanmak isteyebilir.
Barış sükunet ve sabırla beklenmesi gereken ve soğuk yenen bir yemektir.
Heyecan ve günlük kahramanlıklar aldatıcı olabilir.