Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Gerçek sermaye stratejik akıldır

        Türkiye’nin nüfuz alanlarını genişletme çabası/politikası, aynı zamanda birden fazla cephede mücadele verdiği anlamına geliyor. Üstelik bunlar arasında muazzam genişlikte bölgeler var.

        İran Cumhurbaşkanı Pezeşkıyan’ın okuduğu Türkçe şiire anında uyarı gelmesinden çok, kendisinin bu konuda gösterdiği tavır dikkat çekici. “Sorun yok, iki Türkçe şiir okumaktan sorun çıkmaz."

        Gerçek şu. İkinci kez iktidara gelen Trump yönetimi, İran konusunda sert politikalar izleyeceğini başından itibaren ilan etmişti. Tahran’ın vekil güçlerinin etkisinin kırılmasından sonra, meselenin doğrudan rejimin varlığına yönelik boyutlar kazanacağını da.

        Suriye konusunda ortaya çıkan yeni durumun, İran açısından ağır bir yenilgi olduğu, bunun diğer nüfuz alanlarında da ciddi kırılmalar yarattığını görüyoruz.

        TAHRAN'DA KRİTİK GÖRÜŞME

        Tahran yönetiminin, Suriye konusunda Ankara’yı hedef alan ABD-İsrail ortaklığı suçlamasının hem saha gerçekliği, hem de Türkiye’nin politikaları açısından karşılığı yok. Bölgedeki tüm aktörler imkan bulduğunda İran’ın hangi düzeyde ittifak arayışlarının içinde olduğunu ve olabileceğini pekala biliyor.

        İki ülke arasında yaklaşık 10 gün önce Tahran’da gerçekleşen önemli bir toplantı vardı. MİT Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kalın, İranlı mevkidaşı İsmail Hatib ve İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Amiral Ali Ekber Ahmediyan’la bir araya geldi.

        Anadolu Ajansı’nın haberine göre görüşmelerde, “PKK ve DEAŞ başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadele, ortak tehditler, Suriye'deki durum, Gazze'deki ateşkes ve Filistin meselesiyle ilgili gelişmeler kapsamlı şekilde değerlendirildi.”

        Kuşkusuz İran’ın çok daha farklı endişeleri de var. Özellikle de Zengezur Koridoru gibi stratejik rotaların oluşmasıyla Türkiye’nin etkinliğinin daha geniş bir coğrafyaya yayılması. Ankara’nın Kafkaslar’daki, özellikle de güney tarafında artan gücü İkinci Karabağ zaferiyle perçinlendi.

        İRAN, YPG VE PKK

        Öte yandan Tahran yönetiminin Suriye’nin kuzeyindeki terör yapısıyla olan irtibatı ve desteği; Irak’ta Kandil’den Süleymaniye’ye uzanan alanda yine PKK’yı desteklemesi, hatta bunu Kerkük’te dengeleri bozan bir hamleye dönüştürmesi de Türkiye açısından büyük rahatsızlık kaynağı.

        Yeni dönemde İran’ın Bağdat’ı da kuşatan geniş nüfuzunun aynı düzeyde devamı mümkün görünmüyor. Sudani yönetiminin bunu daha fazla taşıması da kendileri açısından büyük riskler taşıyor.

        SURİYE VE İMRALI ÇAĞRISI

        Elbette Esed rejiminin devrilmesi Türkiye açısından çok ciddi fırsatların ortaya çıkmasına neden oldu. Suriye’de gerek hükümetin, gerekse ordu başta olmak üzere kritik kurumların inşasında önemli rol oynamaya devam ediyoruz. Biz her ne kadar içeride dar ve kısır tartışmalarla ele alsak da, İmralı’dan gelmesi beklenen çağrının, bu fırsat alanlarında kalıcı dengeler oluşturma açısından büyük önemi var.

        Abartılı yorumlara girmek istemiyorum ama İran Cumhurbaşkanı’nın bir Türk şairinden dizeler okumasını, yeni dönemde nefes alacak bir zemin arayan Tahran’ın bir yankısı gibi hissettim. Türkiye’nin çok uzun yıllardır İran’a rağmen İran’ı gözeten politikaları, muhatabının coğrafyanın dört bir yanında verdiği dostane olmayan yaklaşımlarla karşılaştı. Yeni dönemde bunu sürdürebilme şansları yok.

        TÜRKİYE SÜRECİ PAYLAŞIYOR

        Suriye’de ne zaman Arap dünyasından bir ziyaret veya bir ekonomik hareketlilik olsa, “Gördünüz mü Araplar başbaşa verip Türkiye’yi gözden çıkarıyor” korosuyla muhatap oluyor. İşin tuhaf tarafı, bu anlaşılması güç ve temelsiz yaklaşımın Türkiye’de belli bir kesim dışında alıcısı yok.

        Oysa tam aksine yeni Suriye’nin şekillenmesinde pek çok Arap ülkesinin katkısını bizatihi Türkiye istiyor ve süreci paylaşıma açıyor. Bu bir model ve kalıcı barışın inşasında önemli rolü olacak.

        EZBERDEN ÖTESİ VAR MI?

        Dünyadaki kritik strateji kuruluşlarında, ciddi makalelerde Ankara’nın etkinliği ve yeni arayışları ele alınıyor. Kimi bundan duyduğu endişeyi, kimileri de bu yükselişe dair öngörülerini ortaya koyuyor.

        Ülkesini batan bir gemi gibi gösterme gayretinde olanların, mesela iş dünyasının seçkinleri ve büyükleri olarak kabul görenlerin bu başlıklara dair düşüncelerini merak ediyorum doğrusu.

        Kaygılarımızı ilettik diyerek işin içinden sıyrılamazsınız. Madem politik bir tutum aldınız ve bugünün Türkiye’sine dair neredeyse tek bir olumlu cümle kuramıyorsunuz, şu halde etrafımızda olup bitene dair çözüm önerilerinizi bilmek hakkımız. Çürümüş AB çıpası ve ezberler dışında söyleyecekleriniz varsa elbette.