Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Büyük kongrenin düşündürdükleri: Bir ihtimal daha var mı, yoksa sadece bir hayal mi?

        AK Parti'nin son kongresi, her zamanki gibi büyük bir organizasyonla gerçekleşti. 8. Olağan Büyük Kongresi'nde yapılan tüzük değişikliğiyle MKYK'de 36 isim yerini korurken, 39 isim yeni parti yönetiminde yer almadı. Kurula 39 yeni isim girdi. Böylece MKYK'nin yüzde 52'si yenilenmiş oldu.

        AK Parti Genel Başkanvekilliğine Efkan Ala ve Mustafa Elitaş getirildi. Hayati Yazıcı Siyasi ve Hukuki İşler Başkanı, Ahmet Büyükgümüş Teşkilat Başkanı, Ali İhsan Yavuz Seçim İşleri Başkanı, Muhammed Faruk Acar Tanıtım ve Medya Başkanı, Zafer Sırakaya Dış İlişkiler Başkanı olarak görev yapacak.

        Sosyal Politikalar Başkanı Fatma Betül Sayan Kaya, Yerel Yönetimler Başkanı Mustafa Demir, Ekonomi İşleri Başkanı Nihat Zeybekci, Sivil Toplum ve Halkla İlişkiler Başkanı Belgin Uygur, İnsan Hakları Başkanı Hasan Basri Yalçın oldu.

        MKYK’nın %52’si yenilenmiş oldu dedik. Pek çok kişiye göre bunun pek öyle bir anlamı yok. Hatta AK Partililer bile aynı tespiti yapıyor. Onlar için bile AK Parti epeydir aslında Erdoğan’dan ibaret. ‘Yeni dönem’ vurgusuyla başlayan büyük olağan kongrede kimlerin gelip gittiğinin, gemiden kimlerin inip kimlerin bindiğinin o kadar önemli olmadığını aslolanın Erdoğan’ın ne yapacağı olduğunu söylüyorlar. Seçilecek rotaya Erdoğan karar veriyor ve bu kararda MKYK üyelerinin bir etkisi yok. Söylenen bu. Gelgelelim, aynı kişiler bu durumun aynı zamanda AK Parti’ye esneklik sağladığını da ifade ediyor. Aynı insan kadrosu ile farklı bir rotaya gidilebilir veya çok farklı profillerle aynı yola devam da edilebilir. Hepsi mümkün.

        Ancak bu düşünceye katılmayanlar da var. Onlara göre Erdoğan’ın gücü ve nihai belirleyici olan durumu, son kongrede gerçekleşen transferlerin ve yapılan görevlendirmelerin hiçbir anlamı olmadığı manasına gelmiyor.

        İYİ Parti AK Parti’ye en çok vekil ihraç eden parti durumunda mesela. Gerek bu kongrede, gerekse daha önce epey geçiş oldu. Muhalif mahfillerde bu durum Meral Akşener’in Beştepe ile kurduğu ilişkilere bağlanıyor. Lakin tüm bu iç gerilim hattından bağımsız olarak gözlem yapan biri şunu söyleyebilir: Son yıllarda AK Parti’ye katılanlar ve İYİ Parti’den gelenlerle AK Parti kendisini merkez sağ odağına yerleştiriyor. AK Parti artık daha fazla sağcı daha az İslamcı bir parti.

        Ancak Efkan Ala’nın pozisyonunun güçlenmesi, Hayati Yazıcı’nın varlığı epeydir ihmal edilen ‘muhafazakar demokrat’ kimliğinin de korunmaya çalışıldığı izlenimi veriyor. Ala’nın pozisyonundaki devamlılığı aynı zamanda içeriği ile ilgili henüz bir netleşme olmayan ‘Yeni Anayasa’ meselesine de gönderme yapıyor. Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan ve ikinci açılım, yeniden çözüm süreci derken ‘Terörsüz Türkiye’ adında mutabık kalınan inisiyatifin devamı ve sonuca ulaşması bakımından da Efkan Ala’nın güçlenmesi önemli bir yere tekabül ediyor.

        Ömer Çelik’in MYK’daki pozisyonunun devamı da halen gerçekleştirmekte olduğu görevde kalıcı olduğunu gösteriyor. Ömer Çelik görevinde başarılı, çünkü dışardan bakıldığında insanları paniğe sevk edebilecek bazı olgu, durum ve demeçleri yükseldiği yerden indirip bir bağlama yerleştirebilme, onları seviyeyi koruyan, tehdit etmeyen bir dille hem iktidar hem muhalif tabanına tercüme edebilme yeteneği var.

        ERDOĞAN’IN KAFASINDA BİR PLAN MI VAR?

        Büyük kongreden bahsedilecekse Serap Yazıcı’nın AK Parti’ye katılımının yarattığı tartışmayı es geçemeyiz. Serap Yazıcı’nın AK Parti’ye geçişi, teğmen Mehmet Çelebi’nin geçişi gibi değil. Mehmet Çelebi ulusalcı ve devletçi görüşlerini artık AK Parti’nin temsil ettiğini iddia ederek kendi ideolojisi açısından tutarlı bir tespit yaparak bu geçişi sağlamıştı. Ancak Serap Yazıcı bir muhalif olarak iktidarı demokratik değerleri aşındırmakla itham eden, hukukun üstünlüğü ve güçlendirilmiş parlamenter sistem gibi konularda güçlü görüşler ileri süren bir anayasa hukuku profesörüydü. Daha üç ay önce kürsüden mevcut anayasaya riayet etmeyen hükümetin yeni bir anayasa yapamayacağını haykırıyordu. Dolayısıyla mensubu olduğu Gelecek Partisi’ne ve kendisini vekil yapmış muhalefet seçmenine hiçbir açıklama yapmadan AK Parti’den gelen teklifi kabul etmesi tepki çekti. Tercihinin siyasi etik ve entelektüel kimliğin tutarlılığı açısından sorgulanabilir olduğu bir gerçek. Yazıcı’nın bu kararı alırken ‘gördüğü lüzumu’ seçmeniyle açıkça paylaşması ve bir açıklama yapması, siyasi dönüşümünün daha şeffaf ve anlaşılır olmasını sağlardı ama bunu tercih etmedi. Dolayısıyla kendisine sosyal medyadan verdiğim tepkinin arkasındayım.

        Bununla birlikte, ‘teklifi yapan taraf’ açısından da bir okuma yapılması gerektiği çok açık.

        Zira kongre bittiğinden bir adım geriye çekilip resme dışardan bakmak gerektiğini, Serap Yazıcı’nın partiye dahil edilmesinin Erdoğan’ın kafasındaki muhtemel bir planla ilişkili olabileceğini sorgulayanlar da var.

        Şöyle ki; Cumhurbaşkanlığı hükümet modelinin işletim sistemi ile ilgili sorunlar ve tartışmalar ortaya çıktığında şu ana kadar hep Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum inisiyatif aldı. Uçum’un hukuk yaklaşımı genellikle sistem lehine olan açıklama ve demeçlerde defalarca tecessüm etti. Uçum, “milli yargı” gibi tanımlamalarıyla, 50+1 kuralını sistemin olmazsa olmazı olarak savunmasıyla, devletin kurumlarını ve tariflerini mutlaklaştıran ve devletin yapıp etmelerini ‘millilik’ adına tartışma dışı bırakmak gibi yaklaşımlarıyla tanınıyor. Çok yakın bir zaman zarfında Hüda Par’lıların, eski ve mevcut AK Partili vekillerin katıldığı bir Kürt çalıştayına çok ağır ifadelerle tepki gösterdiği de herkesin malumu.

        İşte bu noktada akıllara gelen soru şu: Serap Yazıcı ‘farklı bir hukuk ekolü olarak’ Mehmet Uçum’un tariflediği modeli demokratikleştirecek ya da en azından dengeleyecek bir unsur olarak mı konumlandırılacak? Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’de Uçum'un başını çektiği “milli devlet”, “milli yargı” ve “50+1” ısrarına teksif olmuş bir hukuk anlayışını evrensel hukuk ve ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’e yakın, ’yarı başkanlık’ gibi bir modele geçişin tasarımı ile dengelemek, Serap Yazıcı’yı da bunun için görevlendirmek mi istiyor?

        ÇOK UZAK YETERİNCE YAKIN

        Eğer böyle bir plan varsa, siyasi etik ve prensiplere bağlılık anlamında çok fazla tepkiye neden olmuş Serap Yazıcı vakası, şahsın yaptığı tercih dışında ayrıca başka bir şeye, bir stratejik hamleye de işaret ediyor olabilir.

        Ben bu iyimser görüş için elimizde yeterince done olmadığını düşünüyorum ama etrafımda sistemin demokratikleşmesi ihtimaline karşı hala ümitvar olanların bu iddiaları dillendirdiğine tanığım.

        Çünkü şimdi elimizde bir de Serap Yazıcı’nın Özgür Özel’le yaptığı bir görüşmenin detayları var. (Yazıcı sosyal medya hesabından paylaştı) Orada dikkat çekici bir detay var. Yazıcı Özgür Özel’le yaptığı görüşmeyi anlatırken bir noktada şu cümleyi kullanıyor “”…CHP’ye katılmamdan memnun olacaklarını, Türkiye’yi bir anayasa değişikliğinin beklediğini, bu değişiklikte belki yarı başkanlık sistemine geçileceğini, CHP ye katılmamdan kendilerinin genç anayasa uzmanı olan Gökçe Gökçen vekilin de çok memnun olacağını ifade etti”

        “Yarı başkanlık” modeline geçiş olasılığı Özgür Özel tarafından da satın alındıysa belki bu ihtimal o kadar uzak bir ihtimal değildir.

        ***

        Son olarak, Faruk Acar’ın Tanıtım ve Medya Başkanlığına getirilmiş olmasına da bir parantez açmak lazım.Kendisi en son İYİ Parti için ‘Ömer’in Yolu’ başlıklı bir reklam filmi çekmişti. Film İyi Parti’yi yansıtmadığı iddiasıyla eleştirilmişti ve bence bu eleştiri doğruydu. Ancak filmin kendi başına başarılı olduğu da doğruydu. Sadece İYİ Parti’nin seküler milliyetçi tabanı bu tanıtım filmiyle özdeşleşememiş, “Hz. Ömer” ile bağ kuramamışlardı. Bu filmden‘ümmetçi mesajlar’ alımlayıp huzursuz olanlar olmuştu. Günün sonundaErol Olçok’la geçmişte usta-çırak bağlamında epey teşriki mesaisi bulunan Faruk Acar daha önce de beraber çalıştığı Erdoğan’ın yanına dönmüş oldu. Önümüzdeki süreçte AK Parti’nin reklam ve tanıtım işleriyle ilgili daha etkili kampanyalar görebiliriz.