Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Trump'ın Gazze Planı: Ne kadar ahmakça, o kadar etkili
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Şimdi bu gözler "Siyaset bitmeyen bir show business işidir" anlayışıyla hareket eden dünya liderleri görmedi değil. Bu gözler emlak işlerini siyasetin finansmanı için önemli bir kaldıraç olarak kullanan liderler de görmedi değil. Ama itiraf edelim bu kadarını daha önce görmedik. Bir bölgeyi, bir yeri, bir şehri cehaletin ya da umursamazlığın cüretiyle tarihsel geçmişinden ve mevcut siyasi anlam ve içeriğinden sıyırarak imara açmayı ‘çözüm’ diye satanı daha önce görmedik. Kendisine Donald Trump deniliyor.

        Netanyahu’nun oturacağı esnada sandalyesini tutarak Evangelist aleme müthiş bir Judeo-Christian şovu yapan da aynı adamdır. Vermeye çalıştığı mesaj, "Ben bu davanın uşağıyım" mesajıydı. Peki gerçek bu mu? Tabii ki değil. Bir şeyin uşağı ya da hizmetçisi olmak için bile bir parça inanç ve saf bir yönelim gerekir. O bile bir ‘level’dır. Bunlar Trump’ta olmayan şeyler.

        Gazze planı tümüyle zorbalıktan ibaret.

        Plan, Gazze’deki iki milyondan fazla Filistinlinin bölgeden çıkarılmasını ve bölgenin tatil beldesi olarak yeniden geliştirilmesini içeriyor.

        Filistin’e İsrail’in uygun gördüğü kadarıyla bir “devletçik” öneriyor. Yani gerçek anlamda bir devlet olamayacak, hava sahası ve sınırları İsrail’in kontrolünde kalacak, kendi güvenliğini bile sağlayamayacak bir “otonomi”. Üstelik bu “cömert teklif” karşılığında Filistin’in, İsrail’in Batı Şeria’daki işgalini kabul etmesi gerekiyor. 1967 sınırları mı? Bildiğiniz her şeyi unutun. Artık öyle bir şey yok.

        O da yetmiyor, Gazze’nin “ekonomik olarak kalkınması” adına, bir dizi uluslararası fon öneriliyor. Böylece Filistinliler, bağımsızlık gibi “gereksiz” meselelere kafa yormayı bırakıp, iş ve aş ile meşgul olacaklarmış.

        Düpedüz, “Size biraz para verelim, siz de bağımsızlık gibi şeyler düşünmeyi bırakın” demek bu.

        Trump çevredeki sözde İslam ülkelerinin de ‘iştahına’ oynuyor: "Bakın yarın bir gün buralarda resort inşaatı olur, oteller, gökdelenler dikmek limanlar yapmak gerekir. Siz de kaşenize bakın, önünüze atacağım sakala bakın, bırakın bu Filistin meselesini artık" demeye getiriyor.

        Haa bu arada… Trump’ın bu teklifi garantörü olduğu ateşkes antlaşmasını apaçık ihlal ediyor. Nereden baksanız akıl tutulması diyeceğim ama, akıl baştan gideli çok oldu.

        FANTEZİ VE REALİTE ARASINDA BİR ORTA YOL MÜMKÜN MÜ?

        Elbette uluslararası toplumdan bu plana gelen eleştiriler önemli. Türkiye sert tepki veren ülkelerden biri oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın planını “ilhak projesi” olarak tanımlayarak, Filistin’in asla yalnız bırakılmayacağını söyledi. Dışişleri Bakanlığı da planın hukuksuz ve uygulanamaz olduğunu belirtti. Ancak en dikkat çekici çıkış, Ahmet Davutoğlu’nunkiydi.

        Davutoğlu, Trump’ın Gazze planını eleştirirken, bunu sadece bir “kınama” meselesi olarak ele almadı. Yıllardır süren İsrail-Filistin krizinin, Ortadoğu’da bölgesel bir güç dengesi kurulamamasından kaynaklandığını vurgulayarak, radikal bir öneride bulundu: Filistin, Türkiye’ye bağlanarak Osmanlı dönemindeki gibi bir “otonom bölge” haline gelsin.

        Davutoğlu’na göre, Filistinliler, İsrail’in ablukası altında yaşamaktansa, Türkiye’nin siyasi ve askeri koruması altında, uluslararası hukuka dayalı bir “Filistin Otonom Yönetimi” kurabilir. Böylece İsrail’in her fırsatta saldırıp genişlettiği bu topraklar, diplomatik ve askeri bir şemsiye altına alınabilir, Filistin’in uluslararası konumu güçlendirilebilirdi.

        YENİ BİR OYUN PLANINA İHTİYAÇ VAR

        Tartışmalı bir öneriydi, evet. Ama en azından ezberleri tekrar etmekten, kınamayla geçiştirmekten fazlası değil miydi? Kendisi KRT’de yaptığımız yayında, Türkiye’nin Filistin’le olan bağını hatırlama amacı güttüğünü söyledi.

        Filistin’in kaderi hakkında konuşurken, sadece kınamak değil, aktif politikalar üretmek gerekiyor ve Davutoğlu’nun önerisi de aslında bu amaca matuf.

        Kendisini hayalcilikle suçlayanlar ise bir şeyi bilmiyorlar. Ortadoğu’daki her direnç ve her statü için önce hayal kurmak gerekir. İsrail’den öğreneceğimiz bir şey varsa o da budur. Düşman en iyi öğretmendir.

        Başlangıçta, siyonistlerin elinde hayalden başka bir şey yoktu. Sonra biraz toprak elde ettiler, üzerinde portakal ve üzüm toplayan saçları örgülü kızların resimlerinin olduğu broşürler bastırıp dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri vaad edilmiş topraklarda ‘yaşamaya’ çağırdılar. Sonra da lobi yaptılar. Benzerini Türkler ya da İslam dünyasına mensup aktörler yaptığında ise ‘irrasyonelliğin lüzumu yok’ denildi.

        Özetle: "Filistin Türkiye’ye bağlansın mı?" sorusu elbette büyük ve tartışmalı bir soru. Ama şu kesin: İsrail’e sürekli alan açan, Filistin’i giderek dar bir köşeye sıkıştıran bu süreçte, sadece tepki vermek yetmiyor, yeni bir oyun planına ihtiyaç var. Batı’dan "Akıllı olun, hiç rasyonel değilsiniz" gibi uyarılar gelmesine de artık takılmamak, “Siz Trump gibi bir adamın başkan seçilmesine izin vermiş adamlarsınız. Neyin rasyonel neyin irrasyonel olduğunu belirleme yetinizi çoktan kaybettiniz” deyip geçmek lazım gelir.

        BAĞLAM DEĞİŞMEDEN MEKAN DEĞİŞMEZ

        Hoş, Batı dünyasında da pek olumlu bir şekilde yankılanmadı öneri. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, planın sivilleri hedef aldığını ve bunun yerine siyasi bir çözümün gerekliliğini vurguladı. “Sivilleri de kapsayan bu tür bir operasyonun doğru bir yanıt olduğunu bir an bile düşünmedim” diyerek geçen yıl takındıkları kalpsiz duruşu tashih etme gereği duydu.

        Çünkü herkes, özünde İsrail’in aşırılık yaptığının farkında ve Netanyahu ve Trumo ikilisinin bölge için baut ve kibrit gibi bir ikili olduğunun bilincinde.

        Hakeza Abdülfettah Sisi’nin ise planı protesto etme amacıyla davetli olduğu Washington ziyaretini gerçekleştirmeyeceği duyuruldu.

        Tabii Sisi’nin meselesi esas itibariyle bu planın birçok Filistinli’yi Mısır’a özellikle Sina’ya göç etmeye zorlayacak olması. Sisi ülkesinde Filistinli istemiyor.

        Trump’ın Gazze’yi Ortadoğu Riviera’sı yapma planı şiddeti daha da körükleyecek bir plan. Bunun Batılı ülkeleri tedirgin eden tarafı ise bağımsız bir Filistin devleti istemelerinden ya da kalıcı çözüm arzu etmelerinden değil.

        Doğu Akdeniz’deki gelişmelerden zaten rahatsız olan Avrupa, bu şiddeti gerekçe gösteren Türkiye’nin bölgede daha etkin bir rol oynamasını istemez. İkincisi, onlara göre burası “kontrol edilebilir” kaos alanı olarak kalmalı. Yani ne tam bir istikrar olsun ne de tamamen kontrolden çıksın. Filistin, kendisini koruyamayacak kadar güçsüz, ama yok olmayacak kadar da hayatta olsun. Gelgelelim Netanyahu’nun patolojik düzeydeki ‘azgınlığı’ ve Trump’ın onunla eşgüdüm içeren davranışları şimdi Ortadoğu’da bir statükonun daha bozulmasına yol açıyor.

        Trump’ın Gazze planı bugünden yarına sahneye konulacak bir şey değil. Mekanı değiştirsen de bağlamı değiştiremedikten sonra bir anlam ifade etmez. Ortadoğu Riviera’sını milyonlarca metreküp kanın üzerine kurdun diyelim. Kimse orada tatil yapmazsa bu fikri nasıl satacaksın?

        Hamas’ı yok etme planı kadük kaldı malum. Hamas varken oraya temelini atacakları inşaatlar yükselmez. Hadi oldu diyelim, resortların cafelerinde her gün bir bomba patlar. Dünyanın gözü önünde tam bir buçuk yıl sürmüş olan katliamın bilgisi orada öyle dururken kimse Gazze’de tatil yapmaya gitmiş ve bir ‘terör (?)’ saldırısında ölmüş adama acımaz. Apolitik Finlandiyalı bile bunu hain teröristler zavallı turistleri vurmuş gözüyle görmez artık. Öyle bir dünya yok.

        İki milyon insanı bu rezalete ses çıkarmamış ülkelere sürdünüz diyelim. Sürüldükleri ülkeleri İsrail’e karşı verdikleri savaşın parçası yapacaklardır. Rahat durmayacaklardır. Kimse de rahat durun diyemeyecektir. Çünkü kendi istekleri ile gelmiş, sığınma istemiş kişiler değildir onlar. Zorla yer değiştirmeleri sağlanmış kitleler, onları alan ülkelere misafirperver ülke gözüyle bakmaz, rehin alan ülke olarak ülke olarak bakar. Onlara susun oturun diyemezsiniz.

        Dolayısıyla Gazze Gazzelilerindir.

        Bunlar ABD’nin bu planı devreye sokmasını zorlaştıran işler.

        Ancak elbette bu plan şimdiden tarihin çöp kutusuna atıldı da diyemiyoruz.

        Çünkü İsrail’in yayılmacı politikaları devam edecek. Ve Trump pro İsrail’ci kabinesiyle beraber Netanyahu’nun yanında konumlanmayı sürdürecek.

        Bu doğrultuda Donald Trump’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkardığı tutuklama emrine sert tepki göstermesi ve UCM yetkililerine yönelik yaptırımlar içeren bir başkanlık kararnamesi imzalayarak, bu kurumun ABD ve İsrail gibi müttefiklerini “temelsiz ve gayrimeşru” şekilde hedef aldığını savunması son derece önemli bir gösterge. Kararname, UCM yetkililerinin ABD vizelerinin iptali ve finansal işlemlerinin engellenmesini öngörüyor.

        Avrupa Birliği ise, ABD Başkanı Donald Trump'ın yetkililerine yönelik yaptırım kararı aldığı Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ile Uluslararası Adalet Divanına (UAD) desteğini bir kez daha teyit ederek, bu kurumlara yönelik baskı ve tehditleri kınıyor.

        Trump’ın Gazze ile ilgili çıkışları, Rus-Ukrayna Savaşında Putin lehine ve Ukrayna rağmına aldığı ‘savaşı bitirme’ kararları, Kanada’ya ve Grönland’a verdiği ültimatomlar ABD’yi Batı dünyası içinde izole ediyor. Ama Trump bu ihtimalden de rahatsız değil. Çünkü onun gözünde Batı, ABD’nin ta kendisi ve ABD’yi temsil etmek için de at üzerinde bir kovboy yeterli. Bütün imaj ve algı oyunları içinde her şey yerli yerine oturuyor denilebilir ama Trump’lı bir dünya eskisine oranla daha tehlikeli bir yer oluyorsa bunun kime bir faydası var?