Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca İstanbul sarsıntısı: Operasyonlar, eylemler ve CHP'nin iç hesabı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ekrem İmamoğlu ve 106 kişi hakkında başlatılan operasyon, Türkiye siyasetinde yeni bir dalga etkisi yarattı. Soruşturmanın kapsamı, gözaltı yöntemi ve siyasi yankıları kadar, gelişmelerin ortaya çıkardığı siyasal dinamikler de dikkat çekici. Şimdi hem yargı sürecinin kendisini hem de ona eşlik eden toplumsal ve parti yansımalarını dikkatle okumak gerekiyor.

        Soruşturmanın merkezinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde bazı iştirakler ve ihaleler üzerinden yürütüldüğü iddia edilen usulsüzlükler var. Evlerde bulunan nakit paralar, danışmanlık hizmetleri üzerinden aktarılan kamu kaynakları ve sürecin koordinasyonuyla ilgili kamu zararına dair iddialar kamuoyuna yansıdı.

        Bu noktada, soruşturmaya dair detayların henüz ifadelere geçilmeden ve hukuki süreç tamamlanmadan iktidara yakın medya kuruluşlarına servis edilmesi, “soruşturmanın gizliliği” ilkesine açık bir aykırılık oluşturuyor. Bu çok basit ve temel gerçeklik bile davaya dair objektif yargı algısını gölgeleyebiliyor.

        Gözaltıların ardından Türkiye’nin birçok şehrinde özellikle üniversite öğrencilerinin ve gençlerin katıldığı eylemler düzenleniyor. Kalabalıklar çok büyük değil ama şu ana kadarki kararlılık bize bir şey anlatıyor. En çok anlattığı şey de öğrenci olmanın zorlukları ve ekonomik olarak baskılanmışlığın tepkiselliği. Bunun üzerine bir de ifade özgürlüğünün ve demokratik temsilin daraldığı bir iklim gelince refleks oluştu. Bu eylemlerin bel kemiği, yalnızca siyasi değil; aynı zamanda sosyal ve ekonomik nedenlerle kırılgan hâle gelen bir kuşağın duyulma arayışı.

        KURULTAY ÇAĞRISI NE ANLAMA GELİYOR?

        Soruşturmanın açılmasıyla eş zamanlı olarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den gelen kurultay çağrısı, başka bir başlığı gündeme taşıdı.

        Yasalara göre partilere, burada ise söz konusu CHP’ye kayyum atanması gibi bir durum teknik olarak mümkün değil. Derneklere, kanun esnetilerek belediyelere kayyum atanabiliyor ama siyasi partilere kayyum atanmasını düzenleyen bir yasal içerik yok. Dolayısıyla kurultay kararı, doğrudan bu yönde bir “ön alma” anlamına gelmiyor.

        Kayyum meselesi hali hazırda İBB için bir risk teşkil ediyor. Eh orada da şöyle bir durum var: Kurultay yapmanın İBB’ye bir katkısı yok.

        Peki o zaman bu kurultay çağrısı neden?

        CHP uzun zamandır kendi içindeki klikleşmelerin, hiziplerin ve hizipler arası hesaplaşmaların hem dışarıya hem yargıya taşındığı bir görünüm sergiliyor. Her skandalda öne çıkan “parti içi kaynaklar”, basına konuşan ama ismini vermeyen yetkililer, sosyal medya üzerinden yürüyen iç polemikler… Bu görünüm, partiyi kazandığı belediyelere rağmen yorgun ve dağınık bir yapı gibi gösterdi.

        Kurultay kararı, belki de bu dağınıklığı toparlamaya yönelik bir “kurumsal sıfırlama” hamlesi. Aynı zamanda parti içindeki rahatsızlıkların açık biçimde masaya yatırılmasını ve kaçınılmaz bir iç temizlik sürecinin kontrollü bir şekilde yürütülmesini hedefliyor olabilir.

        2019’da İstanbul’un üç kez kazanılması sadece bir yerel seçim başarısı değil, aynı zamanda siyasetin yönünün değişebileceğine dair bir özgüven sağlamıştı CHP’ye. 2024 yerel seçimlerinde kazanılan belediyelerle birlikte CHP, uzun zamandır ilk kez bir “tartışmasız galip” duygusu yaşamaya başlamıştı. Ancak son günlerde yaşanan gelişmeler, bu galibiyet psikolojisinin ciddi bir travmayla kesintiye uğrama ihtimalini de beraberinde getirdi.

        Özetle, ortada sadece bir soruşturma süreci değil; aynı anda işleyen birden fazla siyasal dinamik var. Yargının zamanlaması, siyasetin stratejileri, partilerin iç dengeleri ve sokaktaki gençlerin tepkileri…

        Ve tüm bu başlıklar, Türkiye siyasetinin sadece bugünü değil, yarını hakkında da belirsizliklere gebe.