Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Süreç DEM tabanını Cumhur İttifakı'na yakınlaştırır mı?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye, uzun yıllardır süren terörle mücadelenin farklı bir aşamasında ve bu süreçte her aktör kendi sınavını veriyor. Örgütün lağvedilme süreci yalnızca güvenlik açısından değil, aynı zamanda toplumsal psikoloji ve siyasi denklemler açısından da köklü değişimlerin habercisi.

        Muhalefet cenahında sürecin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden adaylığının önünü açabilecek bir anayasa değişikliğine zemin hazırladığı yönünde bir endişe hâkim. CHP başta olmak üzere muhalefet partileri, “Pazarlık yok, DEM’den istenen bir şey yok” ifadelerine rağmen, sürecin arka planında örtük bir siyasi mutabakat olduğu tezine sarılıyor. Ancak bu yaklaşım, kendi içinde paradoksal bir döngü yaratıyor: Kendi kehanetini doğrulayan bir siyasal konumlanış. Zira muhalefetin sürece dair geliştirdiği refleks, hem DEM Parti’yi hem de Kürt seçmeni bir tür “siyasi mecburiyet” içine sıkıştırabilir, savunma psikolojisine itebilir ve taşları yerinden oynatan da bu olur.

        Yani, evet... Sürecin yankıları, yalnızca Ankara’nın koridorlarında ya da güvenlik bürokrasisinin satır aralarında değil; aynı zamanda muhalefet bloğunun ve özellikle DEM Parti’nin siyasal pozisyonunda da bir dönüşüme yol açabilir.

        MUHALEFETİN İTHAM EDİCİ TUTUMU VE KENDİ KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET MESELESİ

        DEM Parti’nin eş başkanlarından Tuncer Bakırhan, bu tür suçlamalara sert bir dille karşı çıkıyor. Özgür Özel’in “400’ü buldurma, yeniden seçtirme” çıkışına karşı net bir cevap veriyor:

        “Biz kimseyi yeniden seçtirme yanlısı değiliz. Kendimiz yönetecek bir perspektife sahibiz. Türkiye halkları kimi seçmişse biz saygı gösteririz. Yeri geldiğinde bu konularda bir tutum ortaya koyarız ama bunu kesinlikle kapalı kapılar ardında yapmayız, pazarlık yapmayız.”

        Bu açıklama, DEM Parti’nin mevcut siyasi denklemde yalnızca bir “tercih nesnesi” olmaktan çıkıp, özneleşmeye dönük bir iddia ortaya koyduğunu gösteriyor. Ancak bu iddianın sahici bir karşılığı olup olmayacağı, örgütün lağvedilme süreciyle birlikte Kürt siyasi hareketi içinde yaşanabilecek olası fay hatlarına bağlı.

        Muhalefet cenahında, özellikle CHP’nin süreci Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığını mümkün kılacak bir zemin olarak okuması, bir anlamda DEM Parti’yi de savunma pozisyonuna itiyor. Bakırhan’ın çıkışı bu bağlamda sadece CHP’ye yönelik bir eleştiri değil, aynı zamanda DEM Parti’nin kendi iç kamuoyuna verilmiş bir mesaj niteliğinde. Zira DEM Parti, tabanındaki farklı siyasal yönelimleri dengelemek zorunda.

        DEM PARTİ İLE CUMHUR İTTİFAKI ARASINDAKİ MESAFE KAPANIR MI?

        Sürecin en kritik yansımalarından biri, Kürt seçmenin geleneksel siyasal kodlarında yaşanabilecek muhtemel değişimler. Özellikle DEM Parti seçmeni ile Cumhur İttifakı arasındaki mesafenin, geçmişte olduğu kadar keskin olmayabileceğine dair işaretler yok değil.

        Son yıllarda Kürt seçmen, Türkiye siyasetinde büyük ölçüde muhalefet bloğuna angaje bir pozisyonda kaldı. Ancak terör örgütünün tasfiyesi sürecinin getirdiği yeni dinamikler, bu angajmanın sorgulanmasına yol açabilir. Devlet Bahçeli’nin süreçteki tutumu, MHP’nin geleneksel çizgisinden daha esnek bir noktaya doğru hareket ettiğine dair sinyaller içeriyor. Eğer bu yaklaşım teorik bir çerçeveye ulaşır ve pratikle de belirginleştirilirse, Kürt seçmenin iç politikadaki kutuplaşmadan bağımsız yeni siyasal değerlendirmeler yapması da mümkün hale gelebilir.

        Muhalefet açısından ise en büyük handikap, sürecin tamamını Erdoğan’ın siyasi geleceğine endeksleyen bir yaklaşımın, DEM Parti ile arasındaki doğal ittifak zeminini aşındırma ihtimali. DEM Parti’nin, yalnızca bir “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden muhalefet bloğuna eklemlenmesi sürdürülebilir bir denklem olmaktan çıkıyor.

        DEMİRTAŞ’IN TAHLİYESİ TABANIN MUHALEFET ANGAJMANINI ÇÖZEBİLİR

        Sürecin en dikkat çekici başlıklarından biri de Selahattin Demirtaş’ın olası tahliyesi. Demirtaş’ın özgürlüğüne kavuşması, DEM Parti içindeki dengeleri ciddi biçimde etkileyebilir.

        Eğer tahliye gerçekleşirse, bu durum yalnızca Demirtaş’ın siyasal arenaya dönüşü anlamına gelmeyecek; aynı zamanda DEM Parti’nin Cumhur İttifakı ile geliştirebileceği olası diyalog zeminini de etkileyebilecek bir faktör haline gelecek. Çünkü Demirtaş Kürt gençlerine hitap etmeyi başarabilen, daha anlaşılabilir teorik çerçeve üreten bir siyasetçi. Sürecin başından beri aldığı pozisyon kendisinden çok ülkenin geleceği ile ilgiliydi ve diğerkâm tutumu pek çok kesim tarafından saygıya değer bulundu.

        Parti içindeki sol ve radikal bileşenlerin bu tür bir eğilime direnç göstereceği öngörülebilir, ancak DEM Parti tabanında keskin bir direnç oluşmasını kimse beklemez sanırım.

        TAHMİNLERİ ALALIM…

        Terör örgütünün lağvedilme süreci, Türkiye siyasetinde yalnızca güvenlik boyutuyla sınırlı bir mesele olmaktan çıkmış durumda.

        1. DEM Parti’nin mevcut siyasal pozisyonunu yeniden tanımlaması kaçınılmaz hale gelebilir.

        2. Muhalefet bloğunun, özellikle CHP’nin, Kürt seçmenle olan ilişkisini Erdoğan karşıtlığı üzerinden tanımlama stratejisi işlevini kaybedebilir.

        3. Devlet Bahçeli ve MHP’nin sürece yönelik tutumu, Kürt seçmenin geleneksel oy tercihlerini etkileyebilir.

        4. Selahattin Demirtaş’ın olası tahliyesi, Kürt siyasi hareketinin iç dinamiklerinde yeni ayrışmalara yol açabilir.

        Özetle, Türkiye’nin iç siyasetinde taşlar yerinden oynuyor. Ve görünen o ki, bu süreçte herkes için yeni sınamalar, yeni tercihler ve yeni riskler söz konusu.

        Ancak bunlar ille de ‘mutfakta’ bir tasarım var diye olmuyor. Sadece olanlar ‘ufukta’ bu ihtimalin belirmesine neden oluyor.

        Ancak önemli bir notu eklemem lazım: Tuncer Bakırhan’ın sitem ederek hatırlattığı, iktidara müzahir unsurların ve taraftarlarının kullandığı dil gibi asli; örgütün lağvı için toplanacak kongrede Öcalan'ın sesinin duyulup duyulmayacağı gibi teknik konular giderek daha önemli hale gelecek. 12 yıl önce kurulmuş ama bugün il il dolaşıp Bahçeli’nin başlattığı inisiyatifi destekleyen HDK’nın eski isim listelerine göre yapılan gözaltılar, tutuklamalar sürerse mesela, DEM Parti’nin mevcut siyasal pozisyonunu yeniden tanımlaması kağıt üstünde olduğu kadar mümkün olmaz.