Columbia sıradan bir üniversite değil. Amerika’nın en prestijli üniversiteler birliği sayılan Ivy League’in bir üyesi, tamam. Girmesi de zor çıkması da, çünkü öğrencisini en çok ödeve boğan okullar arasında yer alıyor. Konum olarak da diğer rakiplerine kıyasla daha avantajlı. Ama asıl özelliği Columbia’nın yıllar içinde ifade özgürlüğünün kalesi olması, bu mirasını da sahiplenmesi. Cal Berkeley ile birlikte 1968 öğrenci isyanının en sık hissedildiği, öğrencilerin rektörün odasını bastığı, bugün sırf o günkü isyandan dolayı hala içindeki belli başlı okulların kendi özerklikleri olan bir kurum.
Columbia’nın bir önceki başkanı Lee Bollinger’ın ilgi alanlarından biri Amerikan Anayasası’nın ifade özgürlüğünü (basın, din ve protesto hakkı) garanti altına alan bir numaralı ek maddesi. Bollinger’ın sadece bu madde üzerine kitabı var. Hem babasının küçük bir yerel gazete sahibi olmasından hem de bir numaralı ek maddeye bağlılığından dolayı Ivy’ler arasında tek gazetecilik yüksekokulu olan, benim de mezun olduğum J-School’a özel ilgi gösterirdi. Bu kültür ister istemez öğrencilere de geçer.
O yüzden Mahmoud Khalil adlı Suriye doğumlu, Filistin kökenli Columbia SIPA mezunu öğrencisinin kampüsteki Filistin yanlısı protestoların simgesi olması tesadüf değil. Filistin kökenli olmasındansa Columbia kültüründen gelmesinin daha etkili olduğunu bile iddia edebilirim hatta.
HAMAS ÜYESİ DEĞİL
Burası zamanında Ahmedinejad’ın ve Aung San Suu Kyi’nin konuşma yaptığı bir kampus. Edward Said’in ders verdiği okul. 1991 yılında hakkında fetva çıktıktan sonra kayıplara karışan Salman Rushdie konuşma yapmak için Columbia kampüsünde ortaya çıkmıştı. Okul onu “İfade özgürlüğünün ve Anayasa’nın bir numaralı ek maddesinin yaşayan simgesi” olarak sunmuştu.
Filistin’i destekleyen öğrencilerin sesi elbette Columbia’da diğerlerinden daha gür çıkacaktı. Ama tam da bu yüzden ülke genelindeki protestolara rağmen Columbia’nın hedef olması tesadüf değil.
Donald Trump yönetimi Amerikan göçmenlik kanununda hiç kimsenin aklına gelmeyen bir maddeye dayanarak ülkede yasal oturum izni—green card—sahibi Mahmoud Khalil’i tutukladı ve sınır dışı etmeye çalışıyor. 2023’te bir Amerikan vatandaşıyla evlenen ve büyük ihtimalle bir-iki sene içinde kendisi de Amerikan vatandaşı olmaya hazırlanan Khalil okuldaki yurdunda tutuklandı ve ta Louisiana’ya götürüldü.
Dışişleri Bakanı Marco Rubio anti-Semitik olmakla itham ettiği öğrencinin ve başkalarının benzer şekilde tutuklanıp sınır dışı edileceğini söyledi. Anti-Semitik üniversitelerin cezalandırılacağını da. Columbia’yı anti-Semitik olmakla itham etmek ise, ne bileyim, komik bile olmayan bir şaka. Gerek bulunduğu mahalle, gerek akademik kadrosu, gerek kültür olarak fazlasıyla Semitik bile denebilir kampüs için. Ama amfilerinde her konunun açıkça tartışıldığı, hiçbir tabunun olmadığı da bir okul.
Dışişleri Bakanı’nın ABD’nin dış politikasına ve çıkarlarına karşı görüşler savunan kişileri, yasal olarak yerleşik olsalar bile sınır dışı etme yetkisi var. Hamas da ABD’nin nezdinde bir terör örgütü ve Khalil’in Filistin yanlısı çıkışlarını örgüte bağlıyorlar. Ancak ufak bir sorun var: Devlet henüz Khalil’in Hamas üyesi olduğunu kanıtlayamadı. Sempatizanı dahi olsa Amerika’nın pek çok Batı ülkesini bile kıskandıracak kadar geniş ifade özgürlüğü haklarına aykırı bir görüş değil.
Khalil daha önce Columbia yönetimini kendisinin hedef gösterildiği konusunda uyarmış ve koruma istemiş. Kampüsteki pek çok öğrencinin fişlendiği, ihbar edildiği biliniyor. Bazı hukuk firmaları protestolara katılan Columbia mezunlarına iş teklif etmeyeceklerini duyurmuştu. Öğrencilerin birbirlerini ihbar ettiğine dair söylentiler de var.
ORTADA 400 MİLYON DOLAR VAR
Amerikan Sağı pek çok üniversite gibi protestolardan dolayı Columbia’yı da hedef aldı geçen sene. Artık Başkan Bollinger yok, hala görevde olsaydı ne yapardı çok merak ediyorum. Ama ondan sonra LSE’den bulunan ve Davos çevrelerinde çok itibarlı olan başkan da dayanamadı, istifa etti. İstifa etmeden önce protesto özgürlüğüyle özdeş okulun kampüsüne polisi çağırıp yurtlara girmesine izin vermişti.
Trump yönetimi son olarak üniversitesinin 400 milyon dolarlık devlet yardımını kesti. Pek çok yüksek öğretim kurumunda olduğu gibi bu yardım paraları bonkörce boş işlere harcanabiliyor, ama araştırmaların sürmesi için de hayati. Bazen insanlığın tarihini değiştirecek bulgular üniversite laboratuvarlarında yıllar süren ve bir kısmı da devlet yardımıyla gerçekleşen araştırmalar sonucu ortaya çıkıyor. Nükleer silahlar da dahil. Columbia Üniversitesi’nin bu yardıma ihtiyacı var.
Profesörlere verdiği maaşlardan, gayrimenkule harcadığı paradan falan araştırma için 400 milyon dolar bulabilir, ama bu yeni bir paradigmanın kabulü demek. Şimdilik statükoyu korumaktan yana okul yönetimi. Bu yüzden Khalil de şimdilik bir “savaş mağduru.”
HEDEF MAHKEM
Ama sadece o kadar da değil. Trump yönetiminin Başkan’ın yetkilerini genişletme arzusunda üzerinde tepineceği bir başka hedef. Khalil’i oturma izninin ve sınır dışı edilmesi kararının mahkemeden dönme ihtimali var, çünkü yasalara pek uygun bir karar gibi görünmüyor. Nitekim dosyayı incelemek için bir yargıç aceleyle bu kararı dondurdu.
Trump yönetiminin işleyiş biçimi yasadışı olduğunu bile bile bazı adımlar atmak, mesela doğumla alınan vatandaşlık hakkını iptal etmek, sonunda da işi mahkemelere bırakmak. Temyizlerle bu gibi davaların yüksek yargıya varacağını, dokuzundan üçünü Trump’ın atadığı Anayasa Mahkemesi’nin sonunda kendisi lehine karar vereceğini hesap ediliyor.
Mahkeme’den Trump’ın beklediği karar sadece protestocu öğrencilerin sınır dışı edilmesi ya da vatandaşlığın iptali değil. Amerikan Sağı çok uzun zamandan beri birinci ek maddeden rahatsız ve ifade özgürlüğüne kısıtlama getirmeye çalışıyor. Bizde olduğu gibi Türklüğe ya da Cumhurbaşkanı’na hakaret gibi kanunlar geçirmek Trump’ın dileği olabilir. Basına açılan davalar, protestocuların tutuklanması gibi konular biriktikçe bir aşamada Anayasa Mahkemesi’nin birinci ek maddeyi görüşmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.
Yargıçlar o zaman ifade özgürlüğünün sınırlarıı konusunda bir karar verecekler. Trump, ideolojisi, kendi inançları, siyasi görüşü olmayan, kimliksiz bir siyasetçi. Başından beri sadece Amerikan Sağı’nın 50 yıllık ülküsünü hayata geçirmek için kullanılan, ego’su okşanarak buralara getirilen bir figür. Bütün bu yaptıkları da arkasında çok daha önceden hazırlanmış bir planın parçası, Amerika’nın bir sonraki döneminin hazırlığı. 250 senelik demokrasi belli ki artık ABD’ye bol geliyor. Demokrasinin daha az olduğu, zenginlerin daha da zenginleştiği, daha haydut ve daha yayılmacı bir tek kutup olmak için çok çalışıyorlar.