Hapiste 100’den fazla gazetecinin olduğu çok da uzak olmayan bir geçmişte basındaki sol-liberaller “Ahmet ve Nedim’in arkadaşları” adıyla iki kişiyi diğerlerinden ayırarak savunuyorlardı. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından da benzer şekilde “Mabbas ve Mahir Polat’a özgürlük” çağrısı sosyal medya kampanyalarının odak noktası oldu. Sanki sadece bu ikisi özgür kalsa konu kapanacakmış gibi.
Türk entelektüeli ilkesel tavır almaz, kişilerin peşinden gider. Ve bu çarpıklıktan ders de almaz. “Ahmet ve Nedim’in arkadaşları” da bugün bir zamanlar savundukları Ahmet Şık ve Nedim Şener hakkında yoğun bir pişmanlık yaşıyor. Biri herkesle kavga ediyor, diğeri ise…diğeri malum. Aslında Ahmet ve Nedim bile hiçbir zaman birbirleriyle arkadaş olmamıştı. Şimdi de herkes o dönem unutulmuş gibi davranıyor.
“Mabbas ve Mahir Polat’ın” arkadaşlarının kendi içindeki çözülmesi çok daha kısa sürdü. Polat’ın sağlık sorunlarından dolayı ev hapsine alınması muhalefet cephesini biraz olsun rahatlattı. DJ’lik yaptığı yıllarda “Mabbas” lakabını kullanan Murat Abbas’ın salınması üzerineyse tam bir ‘omerta’ yasası yürürlüğe girdi.
DAVAYI SATTI MI
Hiç kimse Mabbas konusunu konuşmak istemiyor. Sosyal medyadaki paylaşımlar apar topar kaldırıldı. Daha bir ay önce “kültür elçisi” olarak anılan Mabbas’ın gerçekten arkadaşı olanlar bile birkaç hafta öncesini unutturmaya çalışıyor. Eskiden plaklarla, “oldies but goldies” geceleriyle anılan, liyakat timsali olarak gösterilen Mabbas şimdi “etkin pişmanlık” kavramının adeta sureti oldu.
Durumu eski aşçı, Alev Alatlı’nın yeğeni, küratör Vasıf Kortun’un eşi—ve adının önüne başka bir sürü başka unvan eklenebilecek—Defne Koryürek’in Instagram paylaşımı özetliyor: “…Eski kitap toplamakta, müzikte, vinyl koleksiyonlarında buluştuğu dostları, arkadaşları…sormuyor mudur ona ‘madem gördün, tanık oldun o yolsuzluklara, neden durdun? İstifa etmedin’ diye.”
Mabbas belli ki davayı sattı muhalif mahalleye göre—eğer belediyede çalışmak bir davaysa. Yakın çevresinden öğrendiğime göre onun için belediyede çalışmak hiçbir zaman siyasi bir tercih değildi oysa. Daha evvel görev yaptığı Zorlu’daki gösteri merkezinde işine son verildiği, İstanbul’un tanınan bir halkla ilişkilercisinin tavsiyesiyle Kültür A.Ş.’ye alındığı biliniyor.
O dönem bu görevlendirme özellikle İstanbul’daki kültür-sanat çevrelerinde Ekrem İmamoğlu’nun liyakate verdiği önemi, işinin ehli isimleri bulup görevlendirmesi olarak alkışlanmıştı. Mabbas yıllarca Cihangir Cumhuriyeti’nin etnik müziklerle dans ettiği Babylon’un da sahibi olan Pozitif’te yan yana çalışmış, organizasyon işinde başarılı olmuştu. İKSV’yle ortak Rock’n Coke festivalinin organizatöründe yer almış, devrini kapatmış—rock veya rock müzik yapmayan grupların—Hezarfen Havalimanı’nda sahne almasını sağlamıştı. İstanbul Belediyesi adına da Damon Albarn ve Róisín Murphy konserleri düzenlese liyakat ataması tam karşılığını bulacaktı—en azından bir grup için.
BELEDİYE’DEKİ İÇ SAVAŞ
Gerçekte ilk günden beri Mabbas’ın ataması geçmiş başarılıların ödüllendirilmesi değil, belediye içindeki bir iç savaşın yansımasıydı. Kültür A.Ş.’nin daha evvel başında Ekrem İmamoğlu’nun en yakın adamı Murat Ongun’un gazetecilik yaptığı yıllardan tanıdığı bir kameraman vardı. Bu işin altını dolduracak biri değildi; bir dönem bu alanda hiçbir tecrübesi ve yeterliliği olmadığı halde Ulaşım A.Ş.’nin başına atanan Ongun kendi kadrolarını kurmak, gücünü içeride daha da artırmak istiyordu. Siyasetin bu karşı cephesinde de kimsenin derdi liyakat değildi.
Mabbas bu iktidar oyununda sadece bir piyondu aslında, satranç masasının diğer tarafında yazdığı kitapta Ekrem İmamoğlu’nun seçim başarısını sadece kendisine mal eden iletişimci Necati Özkan vardı. Mabbas’ı belediyeye getiren de oydu.
Bugün İstanbul Belediyesi hakkında yürütülen soruşturmasının yetersizliği, alelacele hazırlandığı tam da bu noktada ortaya çıkıyor. Özkan ve Ongun ilk günden beri birbirlerinden nefret etti, ilk günden beri İmamoğlu’nu kendi etki alanlarına almak istedi. Başkan ise çok tipik bir yönetici tavrıyla kendi altında birbiriyle çatışan, birbirlerinden hoşlanmayan, birbirleriyle rekabet eden iki astsubayı özellikle tuttu. Bu stratejinin ne kadar verimli bir yöntem olduğunu Harvard Business School mezunları anlatır, ama benim de zaman zaman medyada rastladığım çok klişe bir taktiktir. Belediye soruşturmasıysa Murat Ongun’u, içerideki düşmanı Özkan’ı da idare eden bir üst akıl, bir büyük beyin, bir örgüt başı olarak gösteriyor. En azından bu saydıklarımın ikisi olmadığını çok iyi biliyorum. Mabbas da itiraflarının basına yansıyan küçük bir bölümünde Ongun’u işaret ediyor.
“İÇERİ GİRMEYECEKSİN”
İmamoğlu gözaltına alındığından beri aklıma rahmetli Metin Münir’le yazışmalarımızda aktardığı, bir arkadaşının meşhur mafya Drej Ali’den duyduğu bir tavsiye geliyor “İçeri girmeyeceksin.” İçeri girmeyeceklerdi.
Mabbas da içeride kalmak istememiş, bu kadar basit. Zaten hiçbir zaman bir CHP’li değildi. Pozitif’teki mesai arkadaşı Hasan Cemal’in kızı Elif Cemal’di. Gazeteci Zulal Kalkandelen’in aktardığına göre Mabbas zamanında FETÖ’nün Taraf gazetesi görsellerini paylaşıp “Gazete böyle olur,” diyormuş. FETÖ’nün kumpas davalarına karşı “Bu kötülükleri affetmeyeceğim,” diyen Kalkandelen’e de “Sen kimsin ki affetmiyorsun!” diye çıkışıyormuş.
Mabbas kültür-sanat dünyasındaki iktidarını korumak için koşa koşa başladığı belediyedeki görevinin en az dokuz yılla başlayacak bir hapis cezasına dönüşebileceğini gördü ve bir tercih yaptı. Çok yakın arkadaşlarını kaybetme pahasına. Zira Silivri’den çıktığı akşamın devamı yakın arkadaşlarıyla sabaha kadar süren bir kutlama değil, kavgayla ilerledi. Dostluklar bir vinyl plak gibi çatırdadı. Mabbas da bir iddiaya göre “Ne yapayım, CHP de benim arkamda durmadı,” diye açıklıyormuş “etkin pişmanlık” tercihini. Oysa dışarıya karşı burnundan kıl aldırmayan o daha geçen yaz Paris’te ceketini ilikleyerek kapıdan girmek üzere olan İmamoğlu’nun önünde hazır ol’da beklerken bir gün pişman olacakmış gibi durmuyordu.
Bitmedi.
Mabbas işin “Nedim” kısmıydı; bir de her an herkesle kavga etmeye hazır “Ahmet” bölümü var. O da gerçekten işinin ehliymiş gibi gözüken ve kamuoyunun ciddi sempatisinin olduğu Mahir Polat. Sağlık sebeplerinden dolayı hapisten çıkalı Polat hakkında de dedikodular dolaşıyor. Hırslı, geçimsiz, İmamoğlu’nun bile yaka silktiği en basit ifadeler. Sinem Dedetaş’ın bana “bir buçuk sene sonra İstanbul’u yönetmeye hazır olduğunu” söylemesine ilk ve en sert tepki de Polat’tan gelmişti. Geçen yaz bu iç kavganın üzeri hemen örtülmüştü.
CHP’nin bu liyakat emsali kadrolarının kendi aralarında çatışması, bunları ta benim kulağıma bile gelmesi bir ayı buldu. İçeri girmeyeceksin! AK Parti’nin neredeyse 20 küsur yıllık iktidarında pek çok kişi küstü, uzaklaştırıldı, sürüldü, unutulma bahçesine atıldı, harcandı, partiden koptu, hatta başka partiler kurdular vs. Ama şu bir aydaki gibi bir itirafçı olayı yaşanmadı, bir kişi de zaten-benim-bu-partiyle-bağım-yok diye etkin pişmanlıktan faydalanmadı. Birinin neden ebedi muhalefet, diğerinin neden ebedi iktidar olduğuna sadece basit bir örnek.
Bunları dillendirmenin zamanı değil mi?