Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Atatürk Havalimanı ne olmalıydı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pek çok kişinin İstanbul Atatürk Havalimanı’na dair hatıraları var. Ben en çok İstanbul’a bu havalimanında inmeyi özlüyorum. Uçak penceresinden baktığımızda şehir olduğundan daha güzel gözüküyor, çok daha davetkar duruyordu. Her geldiğimde heyecanlanıyordum. Bugün ise yeni havalimanında bir beton yığınının üzerinden uçarak şehre iniyoruz. İki havalimanı arasındaki fark ciddi değişimden geçen bir ülkenin dünü ve bugünü arasında gibi.

        Atatürk Havalimanı arazisinin sonunda tekno park olarak kullanılacağı ilan edildi. Demek ki bir daha asla buraya inmeyeceğiz. Berlin’deki Tempelhof gibi bir parka dönüştürülebilir, burada panayırlar düzenlenebilir, uçurtmalar uçurulabilir, gençler çimlerde koşup eski pistlerde bisiklete binebilirdi. Bir kısmının Millet Bahçesi olarak düzenlenmesi bu yönde bir adımdı.

        Ancak günümüz şehir planlamacılığı giderek Central Park gibi tek bir dev yeşil alandan uzaklaşıyor. Bu gibi park projelerinin temel problemi herkesin erişimine açık olmaması. Etrafında yaşamıyorsanız bu alandan faydalanmak için bir vasıtayla buraya gelmeniz gerek. Oysa park herkesin evinden çıkıp birkaç dakika içinde yürüyebileceği, nefes alabileceği ve gündelik hayatına devam edebileceği bir yer olmalı. Bunun için de şehrin tek bir büyük Central Park’ı yerine her mahallede küçük millet bahçeleri ya da parklar olmak zorunda.

        ÜÇÜNCÜ HAVALİMANI

        Eski havalimanın akıbeti halka da sorulabilirdi. Olası bir referandumun sonucu büyük ihtimalle bu dev alanın havalimanı olarak kalmasından yana olacaktı. Başta, Atatürk Havalimanı’nın adına hürmeten. Özellikle muhalif mahalle için Atatürk Havalimanı işlevinin ötesinde bir simgeye dönüştü yıllar içinde. Ve Türk halkı simgelere fazla anlam yükler. Ama Atatürk Havalimanı ayrıca pratik, ulaşması daha kolay, girmesi çıkması rahat, yolcu dostuydu.

        Bugün devasa metrekaresine rağmen İstanbul Havalimanı’nda muazzam bir insan trafiği var. AVM tarzı mimarisinin etkisinden, pasaport kontrolünden geçtiğiniz anda ferahlamak, bu büyüklüğü hissetmek mümkün değil. Aksine en kalabalık saatte Kapalı Çarşı’da dolaşmak gibi bir kalabalığın içine düşüyorsunuz.

        Bir yolcu olarak her kullandığımda İST’in çok kısa sürede çok hızlı yıprandığını, hizmetlerin aksadığını görüyorum. Kısa süre önce yaklaşık bir saat valiz bekledim mesela. Galatasaray-Fenerbahçe maçı vardı ve görevlilerin maç izlediğine emindim, ne zaman ki devre arası oldu o zaman bizim valizler de geldi. Bir başka sefer de 45 dakika sürdü ve maç yoktu. Halbuki ilk günlerinde uçağın kapısından dışarıya 30 dakikada çıkabiliyordum ve yeni havalimanını sağladığı bu eşi benzeri olmayan süratten dolayı alkışlıyordum. (THY görevlisinin bana aktardığına göre valizin inişten 30 dakika sonra gelmesi vaat ediliyor; Delta için bu süre 20 dakika.)

        Nüfusu büyüyen, uçak yolculuğunu daha fazla tercih eden, dünyanın daha fazla noktasına uçan, dünyanın farklı yerlerinden insanları gidecekleri yere bağlayan bir ‘hub’ olarak İstanbul’un birkaç tane havalimanına ihtiyacı olduğu yadsınamaz. Siyasi simge olarak değil, ama üçüncü bir havalimanına ihtiyaç olduğundan da Yeşilköy korunabilirdi.

        Atatürk Havalimanı’nın neden faaliyetini sürdüremeyeceğine dair bir sürü teknik açıklama yapıldı. Başta hava sahasının darlığından dolayı İST’ten kalkan uçaklarla birlikte faaliyet gösteremeyeceği. Ancak İST’te uçaklar inip kalkarken devlet erkanı Yeşilköy’ü kullanmaktan vazgeçmedi. Demek ki olabiliyor.

        Çok verilen bir örnekte olduğu gibi beş havalimanının bulunduğu Londra’daki gibi bir rol dağılımı yapmak mümkündü. New York’ta birbirine mesafe olarak çok yakın, ikisi de Queens semtinde yer alan LGA ve JFK havalimanları yıllardır sorunsuz birlikte faaliyet gösteriyor. Tek bir pistiyle Atatürk Havalimanı bugün maliyetlerden dolayı İST’e uçmayan ucuz havayollarına, İstanbul-Edremit gibi küçük uçaklarla yapılabilecek daha kısa uçuşlara ev sahipliği yapabilirdi örneğin. Böylece hem yılların yatırımı bir anda çöpe atılmaz, hem de havalimanı ülkeye ekonomik katkı sağlamaya devam edebilirdi.

        Ama bütün bunları dillendirmenin bir anlamı yok, çünkü bu alanla yaşayacağız ve ne olursa olsun Yeşilköy’e dönüş mümkün olmayacak. Hangi iktidar gelirse gelsin. Yapılan bazı şeyleri değiştirmek mümkün olmuyor, o yüzden Atatürk Havalimanı hayallerimizi de unutmanın zamanı geldi.

        SİLİKON VADİSİ VE ÖZGÜRLÜKLER

        Orası artık Tekno Park olacak. Tam olarak nasıl bir fonksiyonu olacağını kestiremiyorum. Kulağıma AVM çağrışımı yapıyor. Bir dolu ‘nerd’ eski terminal binalarına yerleşip sabah akşam kod mu yazacaklar? Bunun için kıymetli bir emlak arazisine gerek yok, hatta Fikirtepe ya da Esenyurt böyle bir işe daha uygun. Bu dev alanda teknoloji kuluçkalarının oluşması, yazılım ve uygulama fikirlerinin ortaya çıkması, Türk mühendislerinin Silikon Vadisi’yle yarışması isteniyor olmalı.

        İstemek işin bir tarafı. Matematik eğitimini hafifleterek iyi mühendisler yetiştirmek mümkün değil, aradan çıkan beyinlerin cazip teklifleri reddedip yurtdışına gitmelerini engellemek de. Ancak her şeyden öte teknolojide gelişim sadece bina yapmakla ya da yer tesis etmekle olmuyor.

        Silikon Vadisi’nin California’da doğması sadece havası ya da suyundan değildi. Malcolm Gladwell teknolojiyi gündelik hayatımıza sokarak devrim yapan Bill Gates ve Steve Jobs’ın yetiştikleri yerlerde bilgisayara erişimlerinin olmasının etkili olduğunu yazıyor. California teknolojiyi herkesten önce sahiplenen, okullara bilgisayar yerleştiren bir eyalet olduğu için bu teknolojisi iki genci cezbetmişti.

        Ama California aynı zamanda özgürlüklerle, yeniliklere imkan sağlamasıyla, farklı yaşam tarzlarına ev sahipliği yapmasıyla da ünlü. Steve Jobs’ın hikayesi San Fransciso’nun Haight-Ashbury mahallesinde asit atan hippie’lerden, Bob Dylan’ın bir kuşağın isyanını dile getiren marşlarından, Beatles’ın kendi manevi ve egzistansiyalist arayışından bağımsız düşünülemez. Bütün bunların ortak teması özgürlük özlemi, daha fazla özgürlük talebiydi. California hep dünyanın geri kalanından daha ileri ve özgür olmuştur. Silikon Vadisi tesadüfen kurulmadı, özgürlükler orada olduğu için insanlar birleşti ve hep birlikte dünyayı değiştirdi.