Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin Kaçmak ve kaçamak yapmak için
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cecconi’s

        Meşruiyet Cad. No: 56, Beyoğlu-İstanbul

        Tepebaşı’nda eski Amerikan Konsolosluğu binasının yerindeki Soho House’a üyelikle giriliyor, ama hemen bahçesindeki Cecconi’s herkese açık. Buna rağmen, burası adeta başka bir egemen devletin toprağıymış gibi, şehirden neredeyse tamamen kopuk. İstanbul’da olduğumuzu hatırlatan tek şey konuşulan dil ve müşteriler, yoksa ne bir manzara var ne de şehrin gürültüsü içeriye sızıyor.

        Soho House, bundan 10 sene önce, “yaratıcı sınıfın” kendi kendilerine takıldığı ayrıcalıklı bir dünya vaat ediyordu. Dünyanın pek çok yerinde de Soho House’ların ya girişinde ya da yakınında bulunan Cecconi’s ise içeriye giremeyenlerin bu yaratıcı sınıfa en fazla yaklaşabileceği yerdi. Asıl eğlencenin kadife ipin arkasında döndüğü bir tür lobi gibi. Zamanla kendi kimliğini bulup ayrıcalıklı bir yere dönüştü mü peki?

        Bilmiyorum. Brooklyn’deki Cecconi’s muhteşem manzarasıyla parası olan turistlerin uğrak noktası. Miami’de Pazartesi günleri yüzde 50 indirim oluyordu, o yüzden cazipti. West Hollywood’daki “happy hour” kentin demografisini yansıtacak şekilde birbirinden bakımlı—ya da plastik cerrahın elinden çıkan—erkeklerin birbirlerini kesme yeriydi. Onun dışında her Cecconi’s’e gitmeye pek de gerek olduğunu sanmıyorum. Sonuçta Nobu gibi insanın Dubai’de bile olsa canının çekeceği bir mutfak vaat etmiyor.

        ÇOK ŞIK BİR ORTAM

        İstanbul’daki Cecconi’s gerçekten bir istisna. İstanbul’daki Soho House da diğer şubelerine kıyasla, sadece o tarihi bina yüzünden diğerlerinden ayrılıyor. Ancak Cecconi’s tam anlamıyla bir kaçamak yeri. Ama bir de kaçış yeri.

        Pazar sabahı kendi otelleri de olan bir çapkın tanıdığım yanında iki kadın arkadaşıyla, akşamdan kalma bir şekilde ‘brunch’ yapıyor mesela. Adetidir, her zaman yanında bir değil iki kadınla dolaşır. Hemen bir sonraki masada adı sık sık önemli bir kulübün başkanlığı için geçen bir iş adamı var. Hiç kimse Cecconi’s’in epey etkileyici ve geniş büfesinden bir şeyler yemiyor. Daha çok bir Pazar sabahı adet yerini bulsun, bruch’a gidilmiş olsun diye gidilmiş gibi. Pazar kahvaltısı İstanbul’da zengin-fakir herkesin özendiği bir ritüeldir ne de olsa.

        Onun dışında turistler var. Gelen birkaç masanın birbirini tanıması, geri kalanının da turist olması bir tür güvenlik hissi sağlıyor. Kapıda gazeteci olmayacağını biliyorsunuz, buradan laf çıkmayacağını da.

        Lokantaya gitmek illaki iyi yemek için olmayabilir—iyi yemeği her türlü kriterin üzerinde tutan biri olarak söylüyorum bunu. Mesela pek çok Fransız için dışarıda yemek sofraya ne geldiğindense arkadaşlarla geçirilen iyi vakitle ilgili, yoksa iyi yemek evde zaten yapılıyor. Her akşam yemeğinin insanın aklını başından alması şartı New York adeti.

        Cecconi’s’in yemekleri fazlasıyla ortalama. Ama ortam o kadar güzel ki dert etmiyorsunuz. Hele bir hafta için öğleden sonra, güneş hafif kırılmışken içeriye yansıyan ışıkla birlikte dünyanın en güzel mekanındaymışsınız gibi hissediyorsunuz.

        Etiler’de olsa buranın günün her saatinde dolu olacağını tahmin ediyorum; finans çevreleri, plaza insanları, siyasetçiler, şehrin iktidarını elinde tutanlar mesailerine burada da devam eder. Nişantaşı’nda olsa cafe sosyetesi sahiplenirdi, biraz da sınıf atlamaya çalışan yeni para. Ama Tepebaşı’nda olduğu için hiçbiri yok. Hatta hiç kimse bile yok denebilir.

        Tam da bu yüzden cazip bir buluşma noktası Cecconi’s.

        YEMEKLER DAHA İYİ OLABİLİR

        Dünyada nereye giderseniz gidin en fazla İtalyan lokantası görürsünüz. Çünkü İtalyan mutfağı maliyeti az olduğu için yatırımcılar için en karlı olanıdır. Ama bu fakir mutfağını hemen herkes sever. Öte yandan, çok basit gibi görünse de İtalyan yemeğinin çok iyisini bulmak zordur. Yıllar içinde gelenekselleştirilmiş reçeteler kadar teknik, el yatkınlığı da önemlidir. Biraz fazla tuz yemeğin tadını kaçırır, biraz fazla yumuşamış makarna sosu tutmaz. Kötü malzeme kendisini hemen belli eder.

        Sadece üç malzemeden oluşan ‘cacio e pepe’ yapması en zor makarnalardan biridir mesela. Cecconi’s de yapamamış; sosun ana unsurlarından Pecorino Romano peynirinin tadını neredeyse hiç alamadım. Bolognese için garganelli tipi makarna seçilmiş. Mükemmel bir uyum, bol etli bir tabak bu. Ama sosun tuzu eksik; sonradan üzerine eklenince de aynı etkiyi vermediği için görüntünün vaat ettiği heyecanı damakta yaşatamıyor. Kuşkonmaz, bezelye ve keçi peynirli risotto’da da pirincin kıvamı iyiydi, ancak sebzeler tabağı Pantone skalasında en parlak yeşile çekmenin dışında bir işlev görmüyor gibiydi. Keçi peyniri, ki her zaman baskındır, lezzete özel bir katkıda bulunmamış.

        Hayal kırklığına uğratmayacak seçenekler arasında bütün Soho House’larda bulunan soslu köfte var. Yıllardır değişmeyen klasik. Vitello tonnato, ton balığı soslu dana eti, son zamanlarda yediklerimin en iyisiydi. Ne kadar basit bir yemek aslında: Haşlanıp hafifçe fırına verilen süt danasının ince ince kesilip üzerinde sosla servis ediliyor. Kıvam, denge burada devreye giriyor ama. Üzerindeki kapari tam gerekli asidi sağlıyor.

        Aslında ortaya bir salata isterdim ama nedense seçeneklerin hiçbiri cazip gelmedi. Avokado ve Yedikule yeşilliklerine domates eşlik ediyor. Bazı takıntılarım var: Domates çok iyiyse ayrıca servis edilmeli, salataya dolgu malzemesi olmamalı. Diğer salatalar da kağıt üzerinde cazip görünmüyordu. Cecconi’s’in mönüsünün bir problemi var: Kağıt üzerindeki neredeyse hiçbir şey tam olarak cezbetmiyor. Bütün seçenekler fazlasıyla tanıdık, sürprizsiz, yer yer sıkıcı.

        ÖZELLİKLE PAZAR GÜNLERİ

        Pizza özellikle Türklerin ortaya söylemeyi çok sevdiği bir tabak, Cecconi’s’inkiler de çok iyi. Kenarları gayet güzel şişmiş hamurundan ekşi mayanın tadını alıyorsunuz. Ana yemekler ise porsiyon bakımından doyurucu.

        Paylaşmak için kalın kalın kesilmiş kuzu pirzola söyledik; ne yazık ki tam da bu yüzden istediğim gibi az pişmiş sipariş veremedim. Ama buna rağmen et tadını kaybetmemiş, pişirme derecesine rağmen kurumamıştı. Yanındaki ‘caponata’ ya da türlü yazın geldiğini müjdeliyordu. Bir başka ana yemek önerim ‘cotoletta alle milanese’ olur. İtalyanların şnitzeli, Avusturyalıların orijinali kadar tutturması zor değil. Ama her zaman tatmin eder.

        Cecconi’s mutfağının en iyilerini denemek içinse Pazar günkü brunch en ideali. Makarnalar, köfteler, pizza’lar, salatalar, soğuk mezelerle çok zengin bir mönü. Ortam bir otelin açık büfesinden daha serinkanlı, en azından büfeye elinde tabaklarla akın eden aç bir kalabalık görmüyorsunuz. Cecconi’s’in pek çoğumuzun aklına bile gelmediğini tahmin ediyorum, ama kusurlarına rağmen uğranmalı.

        Ortam

        İstanbul’dun belki de en şık lokantalarından biri. Özellikle kış bahçesi muhteşem. Kışın, mesela kar yağdığında, insan kendisi İsviçre Alplerinde bir otelin camından bakarmış gibi hissediyor. Yazın güneş vurduğunda California’da bir bahçedeymiş gibi. Çok sakin, genellikle gündüzleri boş. Bu yüzden de çok güzel.

        Servis

        Gayet hızlı ama bazen çalışanların dikkatini çekmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Mönüye dair herhangi bir tavsiyede bulunmuyorlar ama gereksiz sohbet de etmiyorlar. Profesyonel, mesafeli.

        Öne çıkan yemekler

        Kuzu pirzola çok iyiydi, pizzalar da. Vitello tonnato başlangıçlar arasında mutlaka sipariş verilmeli. Soslu İtalyan köftesi bir Soho House klasiği. Pazar brunch’ı mutfaktan çıkan her şeyi denemek için ideal. Kızarmış kalamar da popüler.

        Fiyat

        Yeni fiyat düzenlemesi, yani zam yapıldığı için pahalı. Pazar günü brunch kişi başı 3000 TL civarında. Başlangıçlar 590-1450 TL arasında değişiyor. Pizzalar 920-1650, makarnalar 790-1650 TL arasında. Kuzu pirzola 1650, levrek 2650 TL.

        Açık

        Her gün 12:00-23:30 arası açık. Pazar brunch’ı 11:30-15:00 arası.

        Rezervasyon

        Pazar günleri, hafta sonu akşamları, özellikle de havanın güzel olduğu günlerde şart. İnternet sitelerinden yapılıyor.

        Yıldız tablosu

        YILDIZSIZ

        Yıldızlar sıfırdan dörde kadar. New York Times’dan esinlenilen değerlendirmeye göre sıfır kötü, vasat ya da tatminkar. Bir yıldız iyi, iki yıldız çok iyi, üç yıldız muhteşem, dört yıldız ise olağanüstü.