Donald Trump otoriter liderleri karizmasıyla ikna edebileceğini zannediyor. İster Kuzey Kore, ister Rusya olsun bu ülkelerin liderleriyle baş başa görüştüğünde kendisine biat edeceklerini düşünüyor. En azından ilk döneminde buna emindi. Dahası, kendisi de otoriter bir lider olmak istediği için Kim Jong Un ve Vladimir Putin’e özel bir sempati de besliyor. Ancak bilmediği, dahası, ikinci döneminde bile öğrenmek istemediği bu liderlerin kendisinden çok daha tecrübeli olduğu.
Geçen hafta Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff beklenmedik bir Rusya ziyareti yaptı, Putin tarafından adeta el üstünde tutularak ağırlandı. Bu ziyaretin ardından Trump ve Putin arasında sürpriz bir zirve planlandı. Sonunda Alaska’da iki lider 15 Ağustos günü buluşacaklar.
Aslında Putin uzun zamandır Trump’ı masaya çekmek istiyor, ama razı edemiyordu. Rusya iki yıldır Ukrayna’da savaşmasına rağmen ülkenin sadece yüzde 1’ini ele geçirdi. O da çoğunlukla Donetsk denilen bölgede. Wall Street Journal’ın işaret ettiği gibi bu savaşta yüzbinlerce birlik kaybetti. Dahası, giderek asker bulmakta da zorlanıyor. Bugüne kadar insanları para vererek orduda gönüllü savaşmaya ikna ediyordu, ama Rus ekonomisi alarm veriyor. Asker bulamamak savaşı devam ettirememek demek.
PUTİN’İN ACELESİ VAR
ABD yeni yaptırımlar uygulasa Rus ekonomisi daha da sıkıntıya girecekti. Putin en azından bu zirve sayesinde bu tehlikeyi önledi.
Putin bir an önce savaşı bitirmek istiyor ama buradan da zaferle çıkmak niyeti. Ukrayna ve Avrupa Birliği kesinlikle toprak vermeden ateşkes olmasından yana. En son İngiltere, Fransa ve Almanya’nın liderleri bu konuda ortak bir bildiri yayımlayarak Ukrayna’nın olmadığı herhangi bir ateşkesin kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Ancak Alaska’da Ukrayna olmayacak. ABD tarafı üçlü bir zirve için bastırıyor ama Kremlin direniyor. Belki çok uzun vadede üç ülkenin görüşebileceğini söylüyorlar. Hatırlarsınız, yakın zamanda İstanbul’da da üçlü bir zirve ihtimali konuşulmuş ama gerçekleşmemişti.
Avrupa ve Ukrayna kesin olarak Putin’in planına karşı çıkıyor. Ama Rus lider Trump’ta istediklerini yapabilecek bir müttefik bulduğunu düşünüyor. Nitekim Witkoff’la yolladığı mesaj sayesinde Trump’ı masaya oturmaya ikna etti ve, dediğim gibi, yaptırımların gelmesini şimdilik engelledi.
Kendi ateşkes planına da Trump’ı ikna etmişe benziyor. Putin’in Ukrayna’daki hükümetin değişmesi, Ukrayna’nın ordusunun lav edilmesi, başkentleri hala Ukrayna’nın kontrolünde olan bazı bölgelerin Rusya’ya verilmesi gibi taleplerinden vazgeçtiği konuşuluyor. Ama buna karşılık başta Donetsk bölgesini alıp ateşkes ilan etmeyi teklif ediyor. Trump önceki gün “Herhalde biraz toprak değiş tokuşu yapılacak,” diye bu plana ikna olduğunu belli eden bir açıklama yaptı.
Avrupa ve Ukrayna için kabul edilemez bir şart bu. Bir nedeni Putin’in sözüne güvenilmemesi; geçmişte iki kere kendi ateşkes kararını çiğnedi. Ukrayna kamuoyunun büyük çoğunluğu da toprak kaybına karşı, ancak savaş uzadıkça kamuoyunda ver-kurtul görüşü daha fazla destek bulmaya başladı. En önemli nedense yüzbinlerce Ukraynalının hala yaşadığı doğu bölgesini ele geçiren Putin’in bire süre sonra Ukrayna’nın tamamını işgal etmek için yeniden savaşacağı ihtimali.
Bu aşamada Putin sadece zaman kazanmak istiyor gibi gözüküyor. Trump ise dünyaya barış olarak sunduğu ama çok kolay vazgeçilebilecek gibi görünen Azerbaycan-Ermenistan arasındaki anlaşmadan sonra bir diplomatik zafer daha kazanmak istiyor.
NOBEL İHTİMALİ CİDDİ
Trump’ın kaybedecek vakti yok, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü de umurunda değil. Kendi tabanı ısrarla ABD’nin dış çatışmalardan çekilmesini, “America first” vaadini yerine getirmesini bekliyor. Trump da her ne pahasına olursa olsun bu savaşı bitirip önüne bakmak istiyor. Hakikaten 15 Ağustos’ta bir anlaşma yapılırsa Nobel Barış Ödülü’nü alması şaka olmaz. Kendisini bugüne kadar dışlayan elit kurumlardan intikam almak Trump’ın en önemli motivasyonlarından biri. Nobel Barış Ödülü ona ciddi anlamda prestij katacak.
Zelensky haklı olarak Putin’e güvenmiyor ve Amerika’yı kandıracağını düşünüyor. 2018’de Amerikan tarafından bir tercüman ya da not tutan bir görevli olmadan iki lider iki saat baş başa görüşmüştü. O zamanki Dışişleri’nin haberi olmadan gerçekleşen bu görüşme Amerikan devletinde ufak çaplı bir krize neden olmuştu. Bir kere toplantının kaydı yoktu. Dahası sözüne tam güvenilmeyecek iki taraf da görüşmeyi istedikleri gibi çarpıtarak aktarabilirdi.
Putin bir kez daha Trump’ı kendi ekibinden koparıp baş başa görüşmeye ikna edebilir. Konuların ayrıntılarıyla değil resmin bütünüyle ilgilenen ABD Başkanı da böylesi bir görüşmede kabul edilemez bir plana onay verebilir. Ya da Putin tarafından kamuoyuna onay verdiği söylenebilir.
Bir de Trump’ın ikna gücünün Putin üzerinde yeteri kadar etkili olmama ihtimali var. Daha önce Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’la baş başa görüştüğünde onu dize getirebileceğini zannediyordu, ancak diplomasinin sandığından daha zor bir satranç olduğunu o gün anladı. O Trump daha tecrübesizdi. Şimdi dünya işlerinin nasıl yürüdüğünü daha iyi bildiğini varsayıyoruz. Ama karşısındaki Putin hala aynı.