Eskiden Hollywood filmlerinin vizyona girmesi birkaç yılı bulurdu, şimdi Hollywood’da başlayan akımların bu topraklara ulaşması vakit alıyor. Geçen hafta Türk sosyal medya kullanıcıları bir kez daha #MeToo ifşası başlatmaya kalktılar. Bu girişim, Harvey Weinstein hapse girdiğindeki çabalar gibi emekleme safhasında mı kalacak, göreceğiz. Ama şimdiden birkaç kelle gitti; aralarında Nazan Öncel ve Kalben gibi isimlerin olduğu ünlüler de kendi uğradıkları tacizleri anlattılar ve başkalarını da cesaretlendirdiler. Yaygın kanı kadınların seslerini yükselterek birbirine destek olacağı ve bu ifşalar sayesinde erkeklerin sonunda hesap vermeye zorlanacağı.
Her kadın anlatmıyor ama ilkel erkeklerin fiziki ve sözlü tacizine uğramayan yok gibi. AB ülkelerinde kadınların yüzde 45 ile 55’i arasındaki kadınlar 15 yaşından itibaren tacize uğradıklarını söylüyor. ABD’de bu oran yüzde 81’e çıkıyor, Birleşik Krallık’taysa 18-24 yaş arasındaki kadınların yüzde 97’si cinsel tacizle karşılaştıklarını beyan ediyorlar. Beyan meselesi özellikle önemli, çünkü tacize yaklaşımda “Kadının beyanı esastır,” ilkesi bütün dünyada kabul görüyor. Oysa beyan her zaman doğru çıkmıyor.
#MeToo dalgası sırasında Columbia Üniversitesi’nde erkek bir öğrenci ifşa edildi, tecavüzle suçlandı, okulla ilişiği kesildi. Kurban bu konuya dikkat çekmek için kampüste günlerce şilteyle dolaştı. Ancak sonunda iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı, erkek yargı tarafından aklandı. Ama kaybolan yıllarını kimse ona geri vermedi.Benzer şekilde ABD’de belki de başkan adayı olabilecek senatörlerden Al Franken’in de yıllar önce sergilediği bir skeç yüzünden siyasi hayatı karartıldı. Minnesota senatörü olmadan önce Franken ülkenin en bilinen komedi yazarlarından biriydi, zaman zaman donanma gemilerinde askerlere moral vermek için sahne alırdı. Bu skeçlerin birinde, tamamen yazılı senaryoya uygun olarak ve oyuncuların da kendi öz iradeleriyle dahil olduğu bir sahnede bir kadının göğüslerini avuçlarmış gibi gözüküyor. Altını tekrar çizmem gerekiyor: Bir komedi skeci sırasında çekilen fotoğraflar Franken’in, moda tabirle, “iptal edilmesine” yol açtı.
Büyük bir ifşa dalgasında kurunun yanında yaşın da yanması pek çokları için kabul edilebilir belki. Oysa demokrasi ve insan hakları her şeyden önce bireyi korumakla ilgilidir. Türkiye’de Ergenekon-Balyoz süreçlerinde kendilerine liberal diyenlerin askerin siyasetten çekilmesi amacı uğruna masum insanların kumpaslarla hayatlarının karartılmalarına seyirci kaldığını gördük. İntihar edenler, cezaevinde hastalanarak ya da şüpheli bir şekilde hayatını kaybedenler, dağılan aileler oldu. O gün adaletsizliğe göz yumanlar ileride yaşanacak başka adaletsizliğin de kapısını açtı.
Dolayısıyla bir ifşa dalgası başlatırken beyanların her zaman doğru olmadığını, bir kişinin bile haksız yere karalanmasının doğru bir davaya gölge düşüreceğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Elbette birçok iğrenç erkek var, ama iğrenç olmayan erkekler de var.
KİŞİSEL HESAPLAŞMA
Yakın tarihteki boykot girişiminde de gördük. Türkiye’de bu gibi toplumsal hareketler çok kısa süre içinde kişisel hesaplaşmaya dönüşebiliyor. Birinin komşusuyla otopark sorunu var diyelim; toplumsal rüzgardan faydalanıp onu da boykot edilen güruhun bir parçası gibi gösterip kendi küçük intikamını almaya çalışıyor hemen. Türkiye böyle küçük hesaplaşmaların ülkesidir. #MeToo ifşalarında, özellikle bizde, bu ince çizgiyi kaçıran çok kişi var.
Tacizle ilgili tartışmalar çoğunlukla İngilizce kavramların dublaj Türkçesine uyarlanması üzerinden yürüdüğü için ben de “ambülans peşine takılanlar” ifadesini kullanmak istiyorum. Önüme düşen birkaç vaka kadınların—ya da tacize uğrayan başka bireylerin—haklı davasını sulandırmaya çok elverişli. Birisi hakkında haber yapılmamasından şikayet ediyor, bunun gerekçesinin de seks partneri bulmak için uygulamada tanışıp evine gittiği birisiyle seks yapmaması yüzünden olduğunu iddia ediyor. Olabilir, ama bir an dönüp de kendi işlerine, kendisinin dünyanın en kötü ürünlerini verdiğine ve haber yapılmaya değer biri olmadığı ihtimalini düşünmüyor bile. Ne de olsa mağduriyet çok kullanışlı bir kart ve insan bir kere mağdur olduğuna ikna olduğunda kendisine dışarıdan bakma yetisini kaybeder.
Rekabetin kanlı olduğu yaratıcı alanlarda başarılı olma şansı çoğu zaman milyonda bir. Aradan sıyrılarak, rüzgarı arkana alıp kendi yeteneğiyle bir yere gelemeyip alan açmaya çalışmaksa düpedüz fırsatçılık.
Çoğumuz iptal edilme korkusundan bunu söyleyemiyoruz. Catherine Deneuve bile #MeToo dalgasının erkeklerle flörtleşmeyi, kadın erkek ilişkisinin doğal gelişimini, öldürdüğünü söylediğinde ‘woke’ nesil tarafından linç edilmeye kalkıştı.
Nüans kuşkusuz önemli. Seks yapma uygulamaları insanlar kolaylıkla ve çabucacık seks yapsınlar diye kullanılıyor. İnsanın fikrini değiştirme ve vazgeçme hakkı olmakla birlikte bu platformlarda yazışıp, buluşup sonra da durumdan şikayetçi olmak—bilmiyorum belki ben de Deneuve gibi dinozorum.
Ancak cinsel taciz ve tecavüzün hemen her zaman iktidarla ilgili olduğunu, güç sahibi birinin karşısındaki daha zayıf birinden faydalanması üzerine kurulduğunu biliyorum. Bazı ifşalarda eksik olan bu güç dengesizliği.
NEDİR BU İNŞA RIZASI
Bir partide tanışıp yakınlaşan sonra da eve giden iki yetişkin insan cinselliğinin doğal gelişimi, sürecinin bir parçası. Eve gitmek illaki birlikte olunacağı anlamına gelmiyor, insan sabah 4:00’te de fikrini değiştirebilir. Ama iki kişinin eve gitmesi cinsel birliktelik olabileceğine dair bir karşılıklı anlaşmadır çoğu zaman, bunun açık açık konuşulması ya da çekmeden kontrat çıkartılması gerekmiyor.
Zorlanırsa, şiddet devreye girerse elbette problemli bir durum var demektir. Bütün bunlar olmadan kötü geçtiği, devamı gelmediği, ayıldığında pişman olunduğu için taciz ifşasına başvurmak da problemli ama.
Dublaj Türkçesiyle kullanılan ifadelerden biri “rıza inşası.” Bu zorlama ithal tabir literatüre 10 sene önce falan girmiş olmalı ve anladığım kadarıyla karşısındaki bir arada olmak için ikna etmek anlamına geliyor, manipülasyon, hatta baskı olarak yorumlanıyor. Oysa iki insan arasındaki her ilişki rıza inşası üzerine dayanıyor ve her rıza inşası manipülasyon değil. Beğendiğimiz insanların kalbini çalmaya, bizimle birlikte olmaya, evlenmeye, ya da, hadi kaba tabirle söyleyeyim, yatağa atmaya çalışıyoruz.
Karşılıklı gülüşler, tatlı sözler, dokunmalar birlikteliğin doğasında var. Aralarında güç eşitsizliği yoksa, rıza baskıyla sağlanmıyorsa bu durumdan da bir mağduriyet çıkarmak fazlasıyla zorlama. Cilvenin adı ne zaman yapay bir hukuki terim oldu?
HAYIR HER ZAMAN HAYIR DEĞİLDİR
Dahası “hayır her zaman hayır demek değildir.” Neyse ki bu son cümleyi ben değil, 90’lardaki “politik yanlış”feminizmin sözcülerinden Elizabeth Wurtzel söylüyor. “Kaltak” kitabında özellikle “date rape” (buluşma sonrasında yaşanan tecavüz) ve cinsel taciz gibi konulara odaklanan anaakım feminizmin mağduriyet vurgusunu eleştiriyor. Bu durum kadınları etkin ve özerk olmaktan ziyade pasif ve mağdur bir konuma yerleştiriyor ona göre. Böylece gerçek cinsel şiddet vakaları ile yalnızca olumsuz veya pişmanlık verici cinsel deneyimler arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor; sonunda da gerçek istismarın ağırlığı sulandırılıyor.
BDSM kulüplerinde çiftlerin kendi kendilerine güvenlik kelimesini belirlediğini ve bu kelimenin “hayır” olmadığını hatırlatıyor Wurtzel. Cinsel fantezinin içinde “hayır” karşılıklı oyunun bir parçası bu ortamlarda, durumla hiç ilgisi olmayan “Domestos” gibi bir güvenlik kelimesi kullanan fanteziye son veriyor.
Benzer şekilde birlikte olmak için buluşan iki kişinin arasındaki “hayır” da yoruma açık olabilir. “Çünkü insanlar böyle davranır,” diye yazıyor Wurtzel ve hayır’ın bazen “Ben kolay elde edilen biri değilim, biraz daha uğraş,” veya “İstiyorum ama sürtük olduğumu düşünme,” ya da “Aslında gerçekten istiyorum ama cinsel arzularımın büyüklüğü karşısında rahatsız hissediyorum, bu yüzden ancak sen beni zorladığında suçluluğumu görmezden gelebileceğim,” anlamlarına gelebileceğini ekliyor. “Yasalar gereği bir çizgi çekilmelidir ve hayır hayır demek zorundadır. Ama karışık mesajlar ancak çocukları çok erken yaştan itibaren beyinlerini temiz, Ütopyacı, bir seksten zevk alacak şekilde programladığımızda çözülecek ve ortadan kalkacaktır.”
Bir diğer deyişle seks her zaman siyah beyaz, çizgiler her zaman net değildir. Ve bazen bu muğlaklık da insanın cinselliğinin bir parçasıdır.
ERKEKLER KRİZDE
Abartılı duyarlılık, her durumdan mağduriyet çıkaran, her yorumdan anında rencide olan ‘woke’ dalga önce mizahı vurdu. Artık bir şakaya gülerken bile iki kere düşünüyoruz, bırakın şakayı kurmayı. Bu imkansız sterillik arayışının bir diğer mağduru da kadın-erkek birlikteliği. Gençler sevişmiyor. Yeteri kadar sevişmiyor değil, çoğu bedenlerinin dayatmasına karşı koyarak tatmini telefon ekranında arıyor.
Geçenlerde ABD’nin 50 eyaletini en iyiden en kötüye sıralayan 18 yaşındaki üniversite öğrencilerine denk geldim. Yaptıkları aktivitenin saçmalığı bir yana, tamamı erkeklerden oluşan bu arkadaş grubunun başka bir sıralama yapması gerektiğinin doğal gelişimi olduğunun farkında bile değillerdi. Erkek çocuklar bu yaşlarda erkek çocuklar gibi davranmayacaksa ne zaman davranacaklar?
Günümüzde genç erkekler, NYU’da ders veren podcast yıldızı Scott Galloway’in tabiriyle, bir “erkeklik problemi” yaşıyorlar. Galloway’e göre en korkutucu istatistiklerden biri ABD’de 18-24 yaş arasındaki erkeklerin yüzde 51’i bir kadına şahsen çıkma teklif etmemiş. “Dahası araştırmalar kadınların hala erkeklerin ilk adımı atmalarını istediğini gösteriyor,” diye devam ediyor. “Ama aynı zamanda erkeklerin kendilerini güvende hissettirmelerini de.”
Kadınları güvende hissettirmenin yolu Timothée Chalemet gibi “spagetti boy” olmak ya da Bad Bunny gibi daha çok kadınlarla özdeşleşen bazı davranışları—mesela oje sürmek—sahiplenmek, aynı zamanda gaylere de olta atmak mı bilmiyorum. Ama özellikle medyadaki ‘woke’ dayatma yüzünden, eski tabirle “erkek gibi erkek” figürler giderek yok oluyor.
Cinselliğin akışkan olduğunu kabul etmekle birlikte maskülen erkek figürlerine de yer, hatta ihtiyaç var oysa. Türkiye’de bile son yıllarda şöhretler arasında göze çapan tek erkek figürü Galatasaraylı futbolcu Barış Alper Yılmaz olabilir. Ancak son zamanlarda onu hedefe koyan spor basını, kendi iradesiyle geleceğini tayin etmesine izin vermeyen kulübü, ona sahip olduğu bir ürün gibi davranan amatör menajeri birçok şeyle birlikte onu da hizaya getirmek, bir anlamda hadım etmek istiyor gibi.
Halbuki, çalışan, çok çalışan, çok çalıştığı için kazanan Yılmaz gibi erkek önderlere daha çok ihtiyacı var toplumun. Zira geriye kalanlar, Blok3 gibi rap yıldızları gibiler, fazla “Kurtlar Vadisi” izleyerek kendi kendilerinin karikatürü olmuş erkek taklitleri olabilir sadece. Oktay Kaynarca’nın fazla mafya rolünde oynayıp bir aşamada kendisini mafya zannetmesi gibi: “Gençler” dizisinde bizden biri gibiydi, sonradan beri beden dili, yürüyüşü bile değişti. Bu doğal bir gelişim değil.
ERKEĞİN ÜÇ GÖREVİ
Maskülenlik kadın dövmek, kadını eve kapatmak, kadın üzerinde iktidar oluşturmak değil halbuki. “Notes on Being a Man” kitabında özetlediği gibi Galloway’e göre bugün genç erkekler pusulasını şaşırmış, erkek olmanın sorumluluğunu unutmuş durumda. Üç ana direk üzerine inşa ediyor Galloway erkekliği: korumacı, sağlayıcı, üretici.
Erkeklerin bir görevi kadınların kendilerini güvende sağlayacakları bir ortam oluşmasına katkıda bulunmak, ancak çoğu kadın hala tek başına metroya binmeye bile korkuyor. Eve ekmek getirmek eski anlayışta olduğu gibi sadece erkeğin görevi değil, kadın daha çok kazanabilir ve bu bir sorun olmamalı. Ama hiçbir şey yapmadan sadece kadının sırtından geçinmek asıl problem.
İnsanlığın ilerlemesi için de üremesi gerekiyor; her ne kadar bazı ‘woke’ saçmalığa göre artık hamile kadınlar değil hamile insanlar olsa da üremek ancak kadın ve erkeğin birlikteliğiyle mümkün. Bir kadınla erkeğin birlikte olması için de ilk başta tanışıp yakınlaşmaları gerekiyor.
Belki de en büyük kriz şu anda bu son kategoride yaşanıyor. İlk temas engelleniyor. Teknolojinin yan etkileri gibi birçok başka neden de vardır illaki, ama yaftalanmak, ertesi gün iftiraya maruz kalmak, sabah 4:00’te neden rıza kontratı imzalamadın diye hesap sorulması gibi korkular erkekleri kadınlardan, cinsellikten uzaklaştırıyor.
“Incel” şiddetinde olduğu gibi sevişmeyen veya sevişemeyen erkeklerin çevrelerine verdikleri hasar çok ağır. Cinselliğin doğal sürecinin aksaması kimi “incel”leri kadınların kendileriyle birlikte olmaya mecbur olduğuna inandırıyor maalesef. Kimsenin kimseye seks borcu yok, ama her erkek tecavüzcü, her dokunuş da taciz değil. Kavramların içi boşaldıkça geldiğimiz yer burası.